1971 yılında kurulan ve 48’inci yılına giren Davos zirvesinde, küresel finans-kapitalin ve ona eklemlenmiş siyasi liderler, insanlığın yaşadığı gerçeklerden ve acılardan uzak, hayaller satmaya devam ediyor. İsviçre Alplerinin karlarla kaplı kör eden beyazlığında yapılan zirvede konuşulanlar ile icraatlar arasındaki fark ise her geçen gün büyüyor. Yukarıda, Büyülü Dağ’ın zirvesinde, zaman mefhumu hızla kaybolurken, aşağıdaki milyarlar için hayat her geçen gün daha da zorlaşıyor.
Küresel finans-kapital 48 senedir olduğu gibi, bu yıl da İsviçre’nin Davos kentinde toplandı. Üç gün süren zirvenin ana başlığı, son dönemin popüler ekonomi konularından “Küreselleşme 4.0: Dördüncü Sanayi Devrimi Çağında Küresel Yapıyı Şekillendirmek” olarak belirlenmişti. Batı’nın doğuyla ve güneyle duvarları yükseltmeye çalıştığı, yapay zeka, robotlaşma ve 5G alanındaki gelişmeler sonucu emek tanımının form değiştirdiği, küreselleşmenin yine Batılı ülkeler de “kötü çocuk” ilan edildiği bir süreçte yapılan toplantı, küresel konjonktür sonucunda beklenenden daha sönük geçti. G-8 olarak nitelenen dünyanın en büyük sekiz ekonomisinden beşinin lideri zirveye gelmeye tenezzül dahi etmedi. Başka bir ifadeyle de Atlantik-Pasifik kavgası iyiden iyiye ifşa oldu. ABD Başkanı Donald Trump, Çin Devlet Başkanı Şi Cinping, İngiltere Başbakanı Theresa May, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron Davos’a katılmayan isimlerdendi. Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da, Davos’un fişini çektikten sonra bir daha bu yalanlar dünyasına katılmayacağını 9 sene önce zaten ilan etmişti. Bu sene Almanya Başbakanı Angela Merkel, Japonya Başbakanı Şinzo Abe ve İtalya Başbakanı Giuseppe Conte küresel egemenlerin sofrasına dahil olmayı tercih etti.
KÜRESEL ÇÖZÜMSÜZLÜK ZİRVESİ
Davos zirvesinin temeli 1971 yılında, İsviçre’de işletme profesörü olarak görev yapan Alman Claus Schwab’ın, Avrupalı şirketleri ABD işletme yönetim sistemiyle tanıştırma ve tanıtma amacıyla, yani Avrupa iş yapma tarzını Amerikanlaştırma çabasının bir ürünü olarak başladı. O dönem Avrupa Yönetişim Sempozyumu adıyla gerçekleştirilen zirve iş dünyasından 450 profesyonelin katıldığı bir etkinlik olarak yola çıktı. Zamanla ise etki alanını genişleterek küresel siyasi gelişmeler ile ekonominin konulduğu, devlet ve hükümet başkanlarının konuk olduğu bir etkinliğe dönüşmüş ve adını Dünya Ekonomik Forumu (World Economic Forum) olarak değiştirmiştir.
Ne var ki Davos insanlığın sorunlarına çare bulmak yerine “toplandılar ve dağıldılar” diye yorumlanabilecek, küresel sistemin gerçek sahiplerinin kendi kendilerini tatmin ettiği, ama insanlığın temel problemleri konusunda yaraya melhem olacak hiçbir çözüm önerisinin sunulmadığı ya da eylem planının hayata geçirilmediği bir yapılanma olarak eleştirilmekte. Bir anlamda Davos, küresel çözümsüzlükler ve bolca laf salatası zirvesi diye değerlendirilebilir. İşte Davos’un yalanlar ve hayaller üzerine kurulu düzeni bir metafor ile de adlandırılmakta: Büyülü Dağ
YUKARIDAKİLER VE AŞAĞIDAKİLER
“Büyülü Dağ” Nobel ödüllü Alman yazar Thomas Mann’ın 1927 yılında yazdığı romanının adı. Bu romanın kahramanı, Hans Castrop, üniversiteden mezuniyetinin ardından bir sanatoryumda tedavi gören akrabası Joacim’i ziyaret eder. Joacim’in tedavi gördüğü Sanatoryum İsviçre’nin Davos kasabasına bağlı bir dağ köyünde bulunmaktadır. Roman, “yukarıda” dağda geçen zaman ve hayatın akışı ile aşağıda geçen yaşamın tezatları üzerine kuruludur ve aynı zamanda sanayi çağının getirdiği kentleşme, faşizmin yükselişi ve toplumsal çürüme gibi konuları ele alır. Dağ köyünde yani zirvede hayat bambaşka akmaktadır ve şehirdeki hayatın tüm kaygıları, çürümüşlükleri, sıkıntıları burada bulunmaz, roman kahramanı kısa süreliğine kalmak için geldiği bu köyde, büyülenerek yıllarını geçirir. Büyülü Dağ’da bulunanlar aslında yaklaşan felaketin farkında olmayanlardır.
Davos Zirvesi’nde geçen tartışmalar, sohbetler, konuşmalar da, “Büyülü Dağ”ın etkisi altında yapıldığından bahisle, gerçeklikten kopmuş olarak nitelendirilir. O nedenle ki devlet liderlerinin ve küresel şirket yöneticilerinin daha çok gelecek hakkında konuştuğu, küresel sıkıntılara teğet geçtiği, toplantı salonlarında, aşağıdakilerin çektiği acı, sıkıntı ve krizlerden uzak, takım elbiseli, kravatlı zevatın, espirilerle birbirlerini güldürdüğü/eğlendirdiği adeta kalburüstü bir sirk görüntüsü karşımıza çıkmakta. Yukarıda hava karın beyazlığı ile kör edici iken, aşağıda ise hayat akmaktadır.
26 KİŞİNİN SERVETİ 3,5 MİLYARA EŞİT
Bu yılki Davos zirvesi başlamadan hemen önce İngiltere merkezli Oxfam yardım kuruluşu dikkatleri çeken ve aslında Davos yalanlarını yüze vuran bir rapor açıkladı. Raporda, dünyanın en zengin 26 milyarderinin, dünya nüfusunun en yoksul yüzde 50’sini oluşturan 3,8 milyar insanın toplam varlığına eşit servete sahip olduğu bildirildi. Yani aslında dünyaya Soğuk Savaş’ın bitişi ile satılan küreselleşme, küresel köy, sınırların kalktığı dünya gibi yaldızlı ifadelerin gerçekte nasıl olup da küresel gelir dağılımındaki adaletsizliği artırdığı, filler tepinirken çimenlerin daha da ezildiği, Akdeniz’in ve Ege’nin nasıl olup da bir ölüm tarlasına dönüştüğü bir dünya ile karşı karşıya kaldığımızı yüzümüze vuran “Kamu yararı mı, özel servet mi?” başlıklı raporda, küresel servetin giderek daha az sayıda elde yoğunlaşmasına da dikkat çekiliyor.
YÜZDE 1’İN DEĞERİ
Rapor, 2018’de zenginlerin daha zengin, yoksulların daha yoksul hale geldiğini de ortaya koyuyor. Aradaki uçurumun giderek büyümesinin yoksulluğa karşı mücadeleyi zorlaştırdığını belirten Oxfam raporunda, yüzde 1 oranındaki bir varlık vergisi ile 418 milyar dolar gelir sağlanabileceğini ve bununla, dünyada okula gitmeyen tüm çocukların eğitim masraflarının yanı sıra sağlık hizmetlerinin de karşılanabileceğini ve 3 milyon ölümün engellenebileceğini vurguladı. Rapora göre, küresel alanda 2200 milyarderin serveti 2018 yılında 900 milyar dolar, yani günde 2,5 milyar dolar artış gösterdi. En zenginlerin serveti yüzde 12 oranında artarken, dünya nüfusunun en yoksul yarısının varlığı yüzde 11 azaldı. Küreselleşme büyüsü ile dünyanın getirildiği durumu basit olarak göz önüne seren bir veri. Orta sınıfın erozyona uğradığı, fakirliğin ise giderek kalıcılaştığı bir dünyada, bir avuç insanın fildişi kulelerde hüküm sürdüğü bir düzen.
ÖNCE UÇAK SONRA HELİKOPTER
Davos’un yalanlar dünyasını ifşa eden bir başka haber de seçkinler kulübü niteliğindeki etkinlikte, ne söylendiğine değil ne yapıldığına bakılması gerektiğini gösterdi. Habere göre dünyanın pek çok noktasında Davos’a akın eden işadamı ve siyasetçiler, özel jet ve helikopterleri ulaşım aracı olarak tercih etti. Zirve öncesi 1500 özel jet seferinin yapıldığı ve Zürih havalimanının kullanıldığı belirtilirken, siyasetçi ve CEO’ların havalimanından da Davos’a ulaşımı helikopterler vasıtasıyla yaptığı ortaya çıktı. İlk bakışta garip görülmeyebilir bu durum, ama geçen hafta içi düzenlenen oturumlarda iklim değişikliği ve küresel ısınma konularının ele alındığı düşünüldüğünde, madalyonun öteki yüzü ortaya çıkıyor. Çünkü tercih edilen yol, aynı zamanda atmosfere de en fazla zarar veren ulaşım yöntemi.