Milli ve yerli ittifak, hem Türkiye’de yeni bir döneme geçişin önemli bir arayışını temsil ediyor, hem de AK Parti’nin iktidara geldiğinden beri sürdürdüğü büyük değişim hareketinin ikinci köklü evresini anlatıyor. Birinci evre sistem içi rekabet ve dönüşümle geçti. Liberaller, AB ve sosyal demokratlar en önemli koalisyon parçalarıydı. Gezi olayları, Arap Baharı ve FETÖ ile beraber yeni bir dönem başladı. Uluslararası emperyalizm kuşatmasıyla karşı karşıya kaldı iktidar. Erdoğan, tamamen yok edilmek istendi. AB, desteğini bırakıp Erdoğan karşıtı söylemler ve faaliyetlerle çeşitli terör hareketlerini desteklemeye başladı. ABD ve Siyonizm el ele Türkiye karşıtı bir pozisyon içine girdiler. İçerde ise FETÖ cunta ve darbe girişimleri gerçekleşti. PKK yeniden dizayn edilerek Türkiye’yi savaş alanına çevirmeye uğraştı. FETÖ, PKK, DEAŞ gibi terör örgütleri hem içerde hem de dışarda Türkiye’yi çökertmek, iktidarı yerinden etmek için var güçleriyle çalışmaya başladılar. Bir yandan darbe ve cunta girişimleri, terör ve işgal faaliyetleri, öte yandan kara propagandayla iktidar ve Erdoğan DEAŞ destekçisi gösterilmeye çalışıldı. İslamcılık bir damgalama olarak kullanıldı.
Liberaller AK Parti’ye saldırmaya başladı
Liberaller ve sosyal demokratlar da bu süreçte kuşatma, işgal ve darbe girişiminin bir parçası olarak çeşitli rollere büründüler. 7 Haziran seçimleriyle zirveye ulaşan bu AK Parti iktidarı ve Erdoğan karşıtlığı ortak bir muhalefet hattında zirveye ulaştı. Liberal ve sosyal demokrat aktörler Türk siyasetindeki etkinliklerini kaybettikleri için de AK Parti’ye daha fazla saldırmaya başladılar. Hatta 15 Temmuz’a yakın zamanlarda bütün doktrinlerine olan inanışlarının üstünü çizercesine orduyu üstü örtülü bir dille darbeye çağırdılar. Ordunun iktidara müdahalesinin meşru olabileceğini söylediler.
Yeni Türkiye arayışına MHP desteği
AK Parti iktidarına karşı içerden ve dışardan oluşan bu geniş muhalefet cephesi karşısında, MHP ayrışmaya başladı. Özellikle HDP, FETÖ ve CHP’yi de kapsayan bu geniş muhalefet hattından kendini ayırdı. Bu çerçevede Devlet Bahçeli, 7 Haziran tarihli seçim sonuçlarından itibaren yeni bir siyaset geliştirdi. Bu siyasetle de gündemin en önemli aktörlerinden biri haline geldi. 15 Temmuz darbesi karşısındaki duruşuyla milli iradenin ana aktörlerinden oldu. Cumhurbaşkanlığı sistemini, seçim ittifakını gündeme getirdi ve şimdi 2019 sonrası beş yıl destekten bahsediyor. Bütün bunlar zaten süren değişimde etkili olmak ve MHP siyasetini devletin yeniden yapılanmasında etkili kılmak anlamına geliyor. MHP, “Yeni Türkiye” arayışına kendi rengini de katarak etkili bir ortak oldu.
Milli siyasete dönüş
Muhafazakârlar, devletin gevşeyen mekanizmalarını toparlamak için yeniden merkezileşmenin gereğini gördüler. Bu nedenle liberal siyaseti bırakarak milli siyasete yöneldiler. Burada milliyetçiler ve muhafazakârlar birbirine yaklaştı. Hem Bahçeli AK Parti siyasetine yaklaştı hem de AK Parti liberal ve sosyal demokrat siyasetlerden ayrışarak MHP ile yan yana geldi. Muhafazakâr ve milliyetçi siyasetlerle yeni Türkiye, bölge ve dünya konjonktüründe yakınlaştı. İki siyasal hareketin sosyolojik tabanları arasında zaten büyük benzerlikler var. Erdoğan açısından da düşünülürse, küresel güçler tarafından düşman ilan edilince onların yerli destekçileri de bu rollere göre harekete geçtiler. Dolayısıyla, bu iç ve dış müdahaleler karşısında Bahçeli yapıcı bir role yöneldi ve Erdoğan’ı destekledi.
Büyük kuşatmaya karşı büyük ittifak
Türkiye büyük kuşatma, işgal ve bölünme tehditleri karşısında yeniden merkezileşme ihtiyacını hissetti. Çünkü Türkiye bir yandan terör saldırılarıyla uğraşıyor, öte yandan da sistemini köklü bir biçimde değiştirmek istiyor. Ancak bunun için yeni ve güçlü bir ittifaka ihtiyacı var. Terör, kuşatma, darbe ve işgal konjonktüründe ittifak iktidarı da ülkeyi de devleti de daha güçlü kılacak bir olgu. Değişimi üstlenen AK Parti iktidarı ve Erdoğan liderliği ne kadar güçlü olursa değişim de o kadar kolay gerçekleşecek. Yine değişime direnen ve terör muhalefetine başvuranlar da güçlü bir ittifakla daha kolay elimine edilecek. Milli Mutabakat İttifakı, bu açıdan büyük bir önem taşıyor. MHP’nin köklü siyasal geleneği, devlet bürokrasisindeki tecrübesi, gençlik dinamizmi ve Türkiye’nin varlığına olan keskin inancı bu ittifak açısından büyük bir öneme sahip. Ayrıca MHP ve AK Parti sosyolojilerinin yakınlığı, geniş bir toplumsal mobilizasyona yol açacak ve 2019’un sonucunu derinden etkileyecektir.
Terörle aynı çizgide yürüyen muhalefet
Öteden beri Erdoğan’a karşı “ontolojik muhalefet”te olan HDP ve CHP gibi partiler, MHP’yi kaybettiklerini düşünüyorlar. Onlar için muhalefet hatlarında çok büyük bir kayıp bu. Ege ve Akdeniz Bölgesinde CHP’nin daha fazla sarsılması ve Erdoğan önderliğindeki ittifakın daha etkili hale gelmesi demek bu. Ayrıca bu ittifaktan sistem değişiminden yana olmayanlar ve terör örgütleriyle Türkiye’yi dize getirmek isteyenler de rahatsızlık duyacak. Muhalefet, Milli ve Yerli ittifakı durdukları pozisyonlarına göre yorumlayacak. CHP de bunu yapıyor, HDP de. Sadece bu partiler ittifaktan rahatsız değiller, FETÖ de PKK da bu ittifaktan rahatsız. Siyasal parti ve terör örgütü olmaları açısından farklı olmalarına rağmen siyaseten aynı roller etrafında toplanıyorlar. Mücadele stratejilerinin başında ittifakı aşağılamak ve tarafların kendi siyasal algılarını bozmak geliyor. Bunun için ilk gündeme getirdikleri Kürtler. Kürtleri araçsallaştırarak ittifaka karşı meydan okumaya yöneliyorlar.
‘Kürtlerle kader ortağıyız’
Milli Mutabakat Hareketine muhalefet edenler, MHP’nin ittifakı sonucunda (muhafazakâr Kürtler başta olmak üzere) AK Parti’nin Kürt oylarını kaybedeceklerini ileri sürüyor. Bu yaklaşımın gerçekle hiçbir ilgisi yok. Gerçek yerine CHP ve diğer muhalefet kanatları, Kürtlere yönelik belli bir algı üretimine yöneldi. Oysa Bahçeli’nin Yenikapı ruhunda ortaya koyduğu tavır ve söylem bu konuda oldukça yapıcı. Örneğin Türk milleti kavramını yapıcı ve kapsayıcı bir biçimde kullanıyor. Hiçbir Kürt’ü incitecek bir dile başvurmuyor. Özellikle Bahçeli’nin son parti teşkilatında yaptığı konuşma, muhalefet söylemini geçersiz kılıyor. Kürtlerin varlığına dikkat çekiyor ve kardeşlik temelinde bir bilinci savunuyor: “Milli ittifakı çekemeyenler Kürt kardeşlerimizi tahrik etmeye çalışmaktadır. Milli ittifakı yıpratmak için kalemini silah gibi kullananlar var. MHP’yi kim Kürt düşmanı gösteriyorsa haindir. Sütünde haram kanında irin vardır. MHP’yi kim Kürt düşmanı gösteriyorsa alçaktır, haindir, sütünde haram vardır. Kürt kökenli kardeşlerimiz bizdir. Kardeşimiz, kader ortağımızdır.”
HDP Kürtleri Türkiye’den koparmak istiyor
MHP’nin Kürtlerin sosyolojisiyle sorunu yok, Kürtleri Türkiye’den ayıran ve siyasallaştırarak Türklere karşı örgütleyen yapılara karşı tavrı var. Yani PKK ve HDP temelinde ortaya çıkan ve Kürtleri ayırımcılığa yerleştiren siyasete karşı. Bu siyaset zaten en fazla Kürtlerin aleyhinde. Çünkü Kürtleri Türkiye’den koparıyor, ölüme sürüklüyor, kardeşlik sosyolojisini imha ediyor. Kürtleri Millet konseptinden çıkarıyor. Bin yıllık geleneğin dışına itiyor.
AK Partili ve Kürt seçmene, ittifak sadece MHP’den ibaretmiş görüntüsü veriliyor. Oysa AK Parti, son genel seçimlerde tek başına %49 oy almış bir parti. Ana siyasal aktör Erdoğan, AK Parti’yi kuran ve bugünlere getiren lider. Onun Kürtler için hem kimlik hem de ekonomi için yaptıkları Türkiye tarihinde büyük bir ıslah hareketidir. PKK ve HDP’nin bölgesel düzeyde ve varoşlarda Kürtler üzerinde kurduğu hegemonya bunu perdeliyordu. Terörle mücadele sonucunda bu perdelemeye son verildi. Kürtler daha özgür düşünme ve davranma imkânına kavuştu. Bu da Kürt seçmenlerinin daha fazla AK Parti’ye yöneleceğine işaret ediyor.
CHP hayal kırıklığıyla boğuşuyor
MHP’nin AK Parti yanında yer alması, CHP siyaseti açısından büyük bir kayıp. Bahçeli’nin AK Parti’yle ortak stratejilere yönelmesi ve Erdoğan ile beraber Türkiye’yi yeniden inşa siyasal tutumuna girmesi önemli sonuçlara yol açtı. 15 Temmuz darbe ve işgal girişimi karşısında MHP’nin kararlı duruşu ve Yenikapı ruhu ile bu duruşunu sürdürmesi CHP’yi hayal kırıklıklarına yöneltti. Bu hayal kırıklığı sadece CHP’de yaşanmıyor. “Seni başkan yaptırmayacağız” söylemi etrafında bütünleşen bütün kesimlerde yaşanıyor. Türkiye’yi parçalanmaya heveslenenleri de hayal kırıklığına uğratıyor.
CHP ve diğer muhalefet yapıları MHP tabanına başka bir yüzle ittifakı anlatıyorlar, Kürtlere başka bir yüzle. Kürtlere, “Bakın MHP ile ittifak edip sizi unuttular” diyorlar, MHP tabanına da “Bakın sizin siyasal geleneğiniz ve partiniz silindi” diyorlar. Bu siyasal tutarsızlıklardan bir sonuç çıkmaz. Çünkü bugün gelinen noktada MHP milliyetçiliği, muhafazakârlıkla daha barışık bir konumda. Bu da en fazla ulusalcıları ve sol milliyetçileri rahatsız ediyor. Çünkü MHP, onlarla beraber ortak bir siyasette yer almıyor ve bunun yerine AK Parti ile ortak siyaset yapıyor. Kürtler de terörizme sıkışan siyasal partiden koparak daha fazla ittifaka yönelecekler.
Türkiye rüyasında geleceğe yükselmek
Bölgemiz ateşler içinde yanıyor. Türkiye FETÖ ve PKK gibi iki terör örgütüyle savaşmakta. Özellikle FETÖ, oluşturduğu paralel devlet yapısıyla devletin omurgasını sarstı, teamüllerini ezdi ve merkezi yapıyı büyük zafiyetlerle yüz yüze bıraktı. Devletin gevşeyen yapısı dağılmayla karşı karşıya geldi. Bundan dolayı yeniden merkezileşme/bütünleşme büyük bir önem taşıyor. Milli birliği korumak için köklü bir sistem değişimi yapmak kaçınılmaz hale geldi. 2019’da Cumhurbaşkanlığı sistemine geçilmesinin manası budur. Muhafazakârlar ve milliyetçiler, bu büyük değişime öncülük ederek büyük bir tarihi rol üstleniyorlar. İttifak, bu öncülüğün ortak siyasetidir. Kürtler de bu coğrafyanın ve bu milletin parçası olarak bu değişimin içinde yer almakla tarihi bir anlam kazanacaklar. Türkiye ile ortak millet olma duruşunu göstererek ABD ve diğer emperyalist rüyalara itibar etmeyecekler. Kürtler, Türk milliyetçilerinin kardeşlik algısını yeniden kazanarak büyük Türkiye rüyasında geleceğe yükselecekler.