Bu İsrail muhabbeti nereden geliyor?

İsrail Dışişleri Bakanlığı Genel Direktörü Dore Gold, 8 Ağustos 2016 tarihinde Financial Times gazetesine bir röportaj verdi. Bu röportajın en can alıcı cümlesi şöyle diyordu:

 “Sünni Arap Devletleri, Ortadoğu meselesine artık İsrail’in baktığı perspektiften bakmaya başladılar.”

Bu söz, durup duruyorken söylenmiş olamazdı. Altyapısı, dayandığı gerekçeler olmalıydı. Nitekim röportajın ilerleyen satırlarında öğreniyorduk ki, yakın bir geçmişte, 22 Haziran 2016’da Suudi Arabistanlı eski bir general özel bir misyonla Tel Aviv’e uçmuş ve Dore Gold ile bir görüşme yapmıştı. Suudi generale ülkesinin akademisyenleri ve işadamlarından oluşan bir heyet de eşlik etmiş ve çeşitli görüşmelere iştirak etmişti. Heyet, Gold’dan başka kimleri ziyaret etmişti? İsrail topraklarını güvenlik açısından denetlemekle yükümlü koordinatör sıfatıyla General Yoav Mordekay ve aralarında Yeş Atid Partisi Genel Başkanı Yair Lapid’in de bulunduğu İsrail Ulusal Meclisi Knesset’ten bir grup milletvekilini.

Bu buluşmanın az öncesinde, 5 Mayıs 2016 günü ise Washington Ortadoğu Politikaları Enstitüsü tarafından düzenlenen bir etkinliğin iki önemli misafiri bir araya gelmiş, bölge politikalarını karşılıklı olarak değerlendirmişti. İkili, İran tehdidi üzerinde mutabık kalmıştı. Bu önemli misafirden biri, Suudi istihbaratının eski başkanı Prens Türki el Faysal’dı. Diğeri ise İsrail’in eski Ulusal Güvenlik Danışmanı Yaakov Amidror.

Bu işte CFR aklı var

Son zamanlarda iyice belirgin hale gelen Suudi Arabistan – İsrail yakınlaşmasının tam olarak hangi tarihte başladığına ilişkin pek çok değerlendirme yapılabilir. Birtakım olayların bölgeye ve ikili ilişkilere yansıma biçiminden bazı anlamlar çıkarmak mümkün. Ancak iki tarafı bir fikir birliği içerisinde ilk defa buluşturan etkinliğin altında meşhur düşünce kuruluşu Dış İlişkiler Konseyi (CFR)’nin imzası var. 2003 yılından bu yana Brooklyn doğumlu Aşkenaz Yahudisi Richard N. Haas tarafından yönetilen CFR, çalışanları içerisinde Yahudi ağırlıklı isimlerin çokluğuyla ayrıca dikkat çeken bir kurum. Richard N. Haas, eski bir ABD’li diplomat. CFR öncesinde yaptığı iş, zamanın Dışişleri Bakanı Colin Powell’in bir numaralı danışmanı olarak bakanlığın politika planlama dairesini yönetmek. Suudi Arabistan – İsrail yakınlaşmasının mimarı işte bu akıl. ABD’nin dış politikasına yön veren Yahudi aklı.

Bölgesel sorunlar ve fırsatlar etkinliği

 Brooklyn’li Richard N. Haas’ın bölge politikalarını kökten değiştiren insiyatifinin adı herşeyi yeterince anlatıyor. 4 Haziran 2015 tarihli etkinliğin adı tam olarak şöyle:

“Bölgesel sorunlar ve fırsatlar: Suudi Arabistan ve İsrail’in bakış açısı.”

Gerek Suudiler, gerekse İsrail adına katılan iki ismi lütfen bir kenara not edin. İki devlet arasındaki yakınlaşma sürecinin özel atanmış mimarları bunlar. Suudi Arabistan adına etkinliğe katılan isim eski bir general olan Enver Eşki. 22 Haziran 2016 tarihinde yanına bir heyet alıp İsrail’e yaptığı ziyaret oldukça önemliydi ve bundan az evvel bahis geçti. İsrail temsilcisini ise zaten tanıyorsunuz. Dışişleri Bakanlığı Genel Direktörü Dore Gold. CFR tarafından düzenlenen etkinliğin ardından aklımızda kalan sözler, Suudi General Eşki’ye ait. Ne demişti General Enver Eşki:

“Ortadoğu’nun barışa ve refaha kavuşması için yapılması gerekenler şunlardır:

En önce Araplar ve İsrail arasında barışı gerçekleştirmek.

İran’daki siyasi sistemi değişime uğratmak.

Körfez İşbirliği Konseyi’nde birliği sağlamak, çatlak ses bırakmamak.

Yemen’e barış getirmek ve Aden limanını bir an önce işlerliğe kavuşturmak. Böylece Körfez’deki istihdam demografisini dengelemek.

ABD ve Avrupa’nın yardımıyla bir Arap Gücü kurup Körfezi ve Arap topraklarını istikrarlı bir güvenliğe kavuşturmak.

İslami prensiplerle uyumlu bir demokrasi anlayışını Arap dünyasında ivedi bir şekilde yerleştirmek.

Ortadoğu’da barışçıl yollarla büyük bir Kürdistan kurulması için çalışmak. Böylece bölgeye ilişkin Türk, İran ve Irak’ın duyduğu hevesi kursaklarında bırakmak.

Suudi basını İsrail için devrede

CFR etkinliğiyle start alan Suudi Arabistan – İsrail yakınlaşmasına Suudi Arabistan basınından destek gelmemesi mümkün değildi. Londra merkezli İylaf gazetesi (Uluslararası arenada İngilizce okunuşla Elaph olarak biliniyor) CFR’ın başını çektiği Amerika’daki Siyonist çevreleri memnun edecek röportajlar dizisini başlatarak yakınlaşma operasyonunun bir anlamda tetikçisi işlevini görmeye başladı. İylaf gazetesinin ilk röportaj yaptığı İsrailli yetkili kimdi, bilin bakalım? Kim olacak, yakınlaşma operasyonunun İsrail cihetindeki özel temsilcisi Dore Gold.

28 Aralık 2015 tarihinde gerçekleşen röportajda Gold şunları söylüyordu:

“Tarihte görüldüğü gibi İsrail ne vakit Araplarla bir barış antlaşması yapmışsa buna daima saygı göstermiş ve sahip çıkmıştır.”

İran’ın bölgede hem Araplar, hem de İsrail açısından en büyük tehdidi oluşturduğunu ifade eden Gold, DEAŞ’ın her iki taraf için de ortak tehlike olduğunu dile getiriyor, Arap kamuoyunun hoşuna gidecek cümleler kurmaya özen gösteriyordu.

İsrail’i şirin gösterme harekâtı

 İylaf gazetesi arada bir İsrailli üst düzey yetkili ile röportaj yaparak İsrail’in aslında bölgenin güvenliğine yatırım yapmaya çalıştığını vurgulamalarına imkân tanıyor, bu anlamda kimi İsrail medyasından daha İsrailli bir tavıra bürünüyordu. İsrail’i şirin gösterme harekâtı da diyebileceğimiz bu röportajlar dizisi Dore Gold’dan sonra sırasıyla İsrail Parlamentosu Knesset üyesi Michael Oren, Kudüs İşleri Bakanı Ze’ev Elkin, Genelkurmay Başkanı Gadi Eizenkot ve son olarak İstihbarat Bakanı Yitzrael Katz ile devam etti. Bu röportajların hiçbirinde İsrailli yetkililer insanlığa karşı işlemiş oldukları suçlardan dolayı sorgulanmadı, hiçbiri hoşlarına gitmeyecek bir soru ile bunaltılmadı. Tam aksine İylaf gazetesi vasıtasıyla Arap kamuoyunda diledikleri şekilde kendi propagandalarını yapma fırsatı buldular. Bu röportajların bir Arap gazetesi tarafından yapıldığına inanmak gerçekten çok güçtü. Kudüs İşleri Bakanı Elkin’in baştan aşağı yalan olduğu besbelli olan şu sözlerini en azılı Siyonist gazeteler de ancak bu şekilde verebilirdi.

“Kudüs’teki Mabed Tepesi’ni ziyaret edenler, yanlış giden bir şey olmadığını görecekler. İsrail’in Kudüs’ün statüsünde değişiklik yapmaya çalıştığı iddiası doğru değil. Mabed Tepesi’nde değişen bir şey yok. İsrail’e karşı kışkırtıcı tavırlarda bulunmak çok yanlış. Herkesi Kudüs’ü ziyaret etmeye ve gerçeği yerinde görmeye çağırıyorum.”

İsrail âşıkları Batı medyasında

Sadece İylaf gazetesinin başını çektiği Suudi medyası değil, Arap kamuoyuna kanaat önderleri olarak takdim edilen isimler de İsrail muhibbi olarak iki kelam etme ihtiyacı duydular. Bu konuda söylediklerine Batı dünyasını şahit tutmak için Amerikan ve Avrupa medyasından seslenmeyi tercih ettiler. Buna en iyi örneklerden birisi 10 Kasım 2016 tarihinde Amerikan gazetesi The Hill tarafından yayınlanan, Selman el Ensari’ye ait makaledir. El Ensari, Suudi-Amerikan Halkla İlişkiler Komitesi Başkanı’dır. Makalede yer alan ifadeler içinde en dikkat çekeniyse, Veliaht Muhammed bin Selman tarafından ilan edilen Suud 2030 Vizyonu’nun İsrail’in desteğine ihtiyaç duyduğunu belirten satırlardır. El Ensari, İsrail’in özellikle madencilik ve su arıtma teknolojisinde çok ileri düzeyde olduğunu dile getirmekte ve teknolojik konularda Suudi Arabistan’a büyük katkılar yapacağını ifade etmektedir.

Siyonist Araplar türetme harekâtı

CFR insiyatifiyle 2015 yılında açıktan yürütülmeye başlayan Suudi Arabistan’ı Siyonist çizgiye çekme harekâtının ulaştığı noktayı belirtme açısından son bir örnekle bahsi kapatalım. Tarih 15 Aralık 2017. Irak işgali sonrası Ortadoğu’da Amerika lehine yayın yapmak için kurulan El Hurra TV ekranında birisi konuşuyor. Kim bu şahıs? Cidde merkezli Ortadoğu Stratejik ve Hukuki Araştırmalar Merkezi Genel Müdürü etiketini taşıyan Suudi Arabistan’ın önde gelen isimlerinden Abdulhamid Hakim. Ve bakın, neler söylüyor?

“Biz, Kudüs’ün Yahudiler için dini bir sembol olduğu gerçeğini anlamak zorundayız. Mekke ve Medine biz Müslümanlar için ne denli kutsal ve önemliyse Kudüs de Yahudiler için o denli kutsal ve önemli. Arap düşüncesi, Nasırcı çizgideki milliyetçi mirastan artık kurtulmalı. Aynı zamanda Sünni ya da Şii olsun Siyasal İslam mirasını da terk etmeliyiz. Her ikisi de siyasi hedefler güdüyor ve içimizde Yahudiliğe karşı bir nefret kültürü oluşturuyor. Oysa Yahudilerin de bu bölgede tarihi hakları var. Onlar, bölge tarihinin ayrılmaz bir parçası. İsrail de bölgedeki bu hakka sahip Yahudilerin kurduğu bir devlet sadece.”

Benzer konular