“De ki: Gerçekten Allah katındaki ahiret yurdu diğer insanların değil sizin hakkınız ise, sözünüzde samimi iseniz, o zaman bir an önce ölüp oraya kavuşmayı dileyin. Ne işlediklerini bildikleri için asla ölümü dileyemezler. Allah, zalim olanları en iyi bilendir. And olsun ki insanların içinde en fazla yaşama hırsını müşrikler ile onlarda bulursun. Her biri, bin yıl ömür sürmeyi diler. Hâlbuki böyle bir ömür de kimseyi azaptan uzakta tutamaz. Allah, onların yaptıklarını en iyi görendir.”
Bakara – 94-95-96
Ölümsüzlük tutkusu, ölümün soğuk nefesini ensesinde hisseden insanoğlu için tarihin karanlık çağlarından bu yana süregelmiştir. Sıradan insanlar açısından “içlenip geçilen bir hayal” olmaktan öte geçemeyen bu tutku, güç ve iktidar sahipleri söz konusu olduğunda uğruna büyük bedeller ödemeyi göze alan bir arayışa dönüşür. Yazılı tarihin başladığı noktadan itibaren bütün uygarlıklar ölümsüzlük arayışındaki efsanelerle doludur. Sümer efsanelerinde Kral Gılgamış’ın peşinde koştuğu ölümsüzlük otu, Çin efsanelerinde ilk imparator Qin Shi Huang’ın peşinden koca bir ordu donatıp gönderdiği Penglai Dağı’ndaki ölümsüzlük iksiri halini alır.
Ne Gılgamış ne Huang
Her iki efsanenin de gerçeklerden yola çıkılarak abartılan hikâyeler olduğunu biliyoruz. Gılgamış, Uruk kralıdır, Huang da yedi parçaya bölünmüş bir coğrafyada ilk defa birliği sağlayan, her anlamda bugünkü “Büyük Çin”in temellerini atan imparatordur. Her ikisi de dönemleri itibariyle kudretli şahsiyetlerdir. Biri tanrıça İştar’ı kendine âşık ederek deli divane eder, tanrılara meydan okur hatta onları yenmeyi başarır. Diğeriyse uçsuz bucaksız topraklarda yaşayan dünyanın en kalabalık toplumunu tek bir bayrak, tek bir devlet çatısı altında toplar. Bugün sadece 2500 kilometresi ayakta kalan 8852 kilometrelik Çin seddini yaptırır. Dahası, alfabeden giyim kuşama, din reformundan sanat anlayışına kadar hemen her alanda yeni baştan bir ulus inşa eder, bugünkü Çin’i. Ancak bu kudretin de sınırları vardır. Gılgamış gibi kendi toplumu tarafından yarı tanrı olarak kabul edilen bir varlık da olsa, Huang gibi dilden dile dolaşan bir mitolojik kimliğe de dönüşse sonuçta her ikisi de insandır, yani ölümlü. Ölümlü olmak, bir el işaretiyle kitleleri harekete geçiren, bir bakışıyla bütün istekleri yerine getirilen birisinin ağız tadını kaçıran tek gerçektir. Bu yüzden güç ve iktidar makamına oturanların ilk meydan okudukları şey ölümün bizzat kendisi olmuştur. Ve bu yüzden Uruk kralı Gılgamış, yıllar süren bir serüvenin peşinde sürüklenmiş, bu yüzden Çin İmparatoru Huang efsanevi Penglai Dağı’na koca bir ordu göndermiştir. Peki, sonuç ne olmuştur? Her ikisi için de koca bir hüsran. Bilge Utnapiştim’den ölümsüzlük otunun yerini öğrenen Gılgamış denizlerin dibine dalmış, otu çıkarsa bile bir yılana yar etmekten kurtulamamıştır. Huang’ın gönderdiği ordu ise ölümsüzlük iksirini bulmak için bilinmeze doğru çıktığı seferde bir daha geri dönmemiş, belki de dönememiştir. Her ikisinin de sonrasında neler yaptığını az çok biliyoruz. Efsaneler bize Gılgamış’ın kıssadan gereken hisseyi aldığını, “anı yaşa” diyen carpediem anlayışa sığınarak avunmaya çalıştığını söylüyor.
Toprak ordu ve civa zehirlenmesi
Huang ise hiçbir zaman ölüme yenilmeyi içine sindirememiş, daha sağlığında en az Çin seddi kadar meşhur olacak olan “Toprak Ordu”yu inşa ettirmeye başlamıştır. Toprak Ordu, 8 bini aşkın sayıda gerçek boyutlarıyla asker heykelinden oluşmaktadır. 130 savaş arabası, 520 at ve 150 süvari heykeli de bu ordunun bir parçasıdır. Mozole ile birlikte yıllarca süren yapım faaliyeti esnasında 700 bin kişinin çalıştığı söylenmektedir. Huang’ın mozolesi de şimdiki başkent Pekin’in yaklaşık 1000 kilometre güney batısında yer alan eski başkent Xiangyang şehrinin dev boyutlarda maketi şeklindedir. Adını ölümsüzleştirmek için inanılmaz bir anıt-mezar inşa ettiren Huang’ın ölümü son derece trajik olmuştur. Gönderdiği ordu geri gelmeyince Penglai Dağı’ndaki ölümsüzlük iksirinden umudu kesen imparator, zamanla civanın ölümsüzlük bahşettiğine inanır. Her gün belli dozda civa kapsülü yutan Huang, 50 yaşını görmeden civa zehirlenmesinden ölüp gider. Ölümün karşısında hiçbir güç, hiçbir kudret para etmemektedir.
Milyarderlerin ölümsüzlük tutkusu
Gılgamış’tan Huang’a insanlık tarihinde pek çok şey değişmiş olabilir. Değişmeyen şeyler de var. Ölümsüzlük tutkusu da bunlardan biri. 20 Mart 2017’de 102 yaşında ölen David Rockefeller’in bu uğurda çeşitli cerrahi operasyonlar geçirdiği hatta defalarca kan nakli yaptığı söylentileri mevcut. Fortune dergisinin 4 Nisan 2013 tarihli haberine bakılırsa başka milyarderler de ölümsüzlük arayışına girmiş durumda. En başta zikredilen isim ise henüz 37 yaşındaki Rus milyarder Dimitri Itskov. İnternet medyası New Media Stars’ın patronu Itskov, 2012 yılında ülkesinin önde gelen 30 bilimadamını bir araya getirip “2045 İnsiyatifi” adıyla bir araştırma projesi başlatıyor. Projenin amacı ölümsüzlüğün keşfi. Plan ise şu: Sibernetik yapay bedene insan zihni transfer ederek ölümlü beden formundan kurtulmak ve ölümsüzleşmek. Evrimin sonunda insanın ulaşacağı yer burası Itskov’a göre.
Gülen ve dünyevileşmenin dayandığı nokta
Yeni Şafak gazetesinin emniyet kayıtlarına dayanarak yaptığı 24 Nisan 2017 tarihli habere göre daha uzun yaşamak için özel doktoru Tuncay Delibaşı aracılığıyla kök hücre çalışmaları yaptıran Gülen’in bu uğurda 30 milyonu aşkın bir parayı gözden çıkardığı ifade ediliyor. Delibaşı’nın uzun bir süre Gülen’in organlarını yenilemek için yürüttüğü çalışmaları çeşitli dernekler ve yurtdışı merkezli sağlık firmaları aracılığıyla gerçekleştirdiği, ABD’nin Delaware Eyaletinde kurulan ERX Pahrmaceutıcals Inc isimli bir firmanın da “obezite” adı altında kök hücre araştırması yaparak Gülen’e hizmet ettiği vurgulanıyor. Yıllardır “şu ceketten gayrı dikili ağacım yok” diye sahte dervişlik narası atanların Gılgamış, Huang, Rockefeller ve Itskov ile aynı çizgide durduğunu görmek fazlasıyla mide bulandırıcı. Ölümsüzlük, aczini idrak edemeyen insanoğlu için iddialı kaçsa da, güç ve iktidar sahipleri açısından bakıldığında bir nebze olsun anlaşılır bir tutku. Sonuçta tamamen “kazanmaya” odaklı, dünyevi olanın temsilcisi bu adamlar. Ya Gülen gibi sahte gözyaşlarını yakıt edinip sırat köprüsünü şimşek hızıyla geçme iddiasındaki ahiret otobüsüne yolcu toplayanlara ne demeli?