Bangladeş’in 28 Şubat’ı idamlarla sürüyor

Geçtiğimiz hafta Bangladeş’te Cemaat-i İslami partisi liderlerinden biri daha, Motiur Rahman Nizami, 1971 yılındaki iç savaşta savaş suçu işlediği iddia edilerek idama mahkum edildi ve gösterilen tepkilere rağmen infaz gerçekleşti. Nizami, Bangladeş’te idam edilen Cemaat-i İslami liderlerinin ne ilk, ne de sonuncusu. Sistematik olarak devam eden bu infazların arka planını anlamak için Bangladeş’in kısa ama bir türlü durulmayan siyasi tarihine bakmak gerekiyor.

İngilizler böldü

Bangladeş Müslüman Halk Cumhuriyeti halkının %90’ı Müslüman, ancak siyasal iktidar laiklerin ve Hinduların elinde. İslam’la tanışmasının Hz. Ömer dönemine uzandığı söylenen Bangladeş, 12. asırdan 1757 yılına kadar Müslümanların idaresinde, 1757’den sonra ise Hindistan içerisinde, Bengal eyaleti olarak İngilizlerin egemenliğinde kaldı. 1929 yılında Hindistan Ulusal Kongresi, Birleşik Krallık’a karşı bağımsızlık kazanmak için Mahatma Ghandi önderliğinde bir sivil itaatsizlik eylemi başlattı. Müslümanlar ve Hindular birlikte uzun süren bir direniş gösterdiler. Ancak İngilizler, Müslümanlarla Hindular arasındaki sinir uçlarıyla oynayarak çatışmaya varan çok ciddi ayrılıklar oluşmasını sağladı. Hindistan, 1947 yılında bağımsızlığını ilan ederken aynı gün Ghandi’nin yakın arkadaşı Müslüman Muhammed Ali Cinnah da Pakistan topraklarının bağımsızlığını ilan etti. Bölge Hindistan, Doğu Pakistan ve Batı Pakistan olarak ayrıldı. Müslümanların büyük çoğunluğu, bugünkü Bangladeş’i de kapsayan Pakistan’a yerleşti. Batı Pakistan ve Doğu Pakistan (Bangladeş) olarak ayrılan Pakistan topraklarının arasında Hindistan yer alıyordu. Kara sınırı olmayan ülkenin iki bölümü arasında bir süre sonra yönetim konusunda ayrılıklar belirdi.

İç savaşa Hindistan müdahale etti

Batı Pakistan’a bağlı olarak idare edilen Doğu Pakistan, basiretsiz yöneticiler nedeniyle gerek ekonomik anlamda gerek siyasi anlamda ihmal edildi. Hindistan’ın da halkı etkilemesiyle huzursuzluklar başladı. 1969’da meclis üyelerinin teşkili için yapılan seçim propagandaları esnasında Mucibur Rahman başkanlığındaki Avami Partisi seçim propagandalarında Doğu Pakistan’a muhtariyet vaadiyle ortaya çıktı. Aralık 1970’te yapılan seçimlerde Avami Partisi 313 sandalyenin 167’sini kazandı. Ancak meclisin teşkili engellendi. Bu durum Doğu Pakistan’da isyana yol açtı. Bangladeş’in yerel dili Bengalce’nin yasaklanması da cabası oldu. Pakistan, bağımsızlık talebi üzerine bölgeye asker yolladı. Yaklaşık 10 milyon sivil iç savaş nedeniyle Hindistan’a sığındı. Bu gelişmeler üzerine Hindistan, Aralık 1971’de bugünkü Bangladeş olarak bilinen Doğu Pakistan’ı işgal etti. Pakistan askerlerinin Hindistan güçlerine teslim olmasının ardından 16 Aralık 1971’de Doğu Pakistan, yeni adıyla Bangladeş olarak bağımsızlığını ilan etti. Savaşta ölenlerin sayısına dair net bir rakam yok ama Bangladeş, ölü sayısının 3 milyon olduğunu, bağımsız araştırmacılar ise 500 bine yakın olduğunu söylüyor.

Müslümanlar bölünmesin dediler

Peki Cemaat-i İslami bu olayların neresinde? Cemaat-i İslami Pakistan’ın bağımsızlığını ilan etmesinden 7 yıl önce Mevdudi tarafından kuruldu. 1971 yılında ülkede Pakistan’dan ayrılıp bağımsız Bangladeş kurulması talebiyle iç savaş çıktığında Cemaat-i İslami üyeleriyle birlikte dönemin İslam âlimleri ayrılmaya karşı çıktı. Pakistan’dan ayrılmadan sorunların giderilmesini istiyorlardı. Çünkü Pakistan, Hindistan’dan ayrılırken zaten Müslümanların birliği gözetilmişti. Cemaat-i İslami Pakistan’dan bir ayrılma daha yaşanmasının Müslümanları bölüp zayıflatacağını, ekonomik olarak da güçsüz düşüreceğini savunuyor, bu nedenle ayrılmaya karşı çıkıyordu. Ayrılma gerçekleştikten sonra hiçbir zaman silahlı eyleme taraf olmamasına rağmen, parti siyasi iktidar tarafından hep baskı altında tutuldu. 1980’den sonra baskılar, işkenceler, hapse atılmalar ve parti üyelerinin evlerine yapılan polis baskınları artarak devam etti.

Ortada somut delil yok ama idam var

Bangladeş bağımsızlık ilanının ardından da durulmadı. Art arda yapılan askeri darbeler sonucu siyasi istikrar bir türlü sağlanamadı. Bağımsızlık sürecini başlatan ancak ayrılıktan sonra bir darbeyle devrilen Mucibur Rahman’ın kızı Şeyh Hasina Vecid, 1996’da başbakan oldu. Hindistan’a yakınlığıyla bilinen Şeyh Hasina, bağımsızlık savaşı sırasında işlendiği iddia edilen suçların cezasız kalmaması gerektiği açıklamasıyla 2009’da Uluslararası Savaş Suçları Mahkemesi’ni kurdu. Bütün hakimleri ve savcıları doğrudan iktidar partisi tarafından atanan ve şeklen dahi usul hükümlerine uymadığı belirtilen mahkemenin icraatı Cemaat-i İslami partisi liderlerini idam etmek oldu. Mahkeme şimdiye kadar 19 kişi hakkında idam kararı verdi. Bunların büyük bir kısmı, ülkenin İslami değerleri savunan en büyük partisi Cemaat-i İslami liderlerinden. Cemaat-i İslami şiddete hiçbir zaman bulaşmadığı, iç savaş sırasında da Pakistan hükümetine şiddeti sona erdirmesi gerektiği çağrılarında bulunduğu, mahkeme somut deliller de ortaya koyamadığı halde ölüm ve tecavüzlerden parti liderlerini sorumlu tutarak idam kararı veriyor. Ülke yönetimi 2011 Kasım’ından beri savaş suçu işledikleri gerekçesiyle Cemaat-i İslami Partisi’nin eski ve yeni yöneticilerinden oluşan 138 kişiyi yargılıyor.

Amaç İslam’ı bölgeden uzaklaştırmak

Güney Asya Araştırmaları Merkezi (GASAM) Bangladeş Sorumlusu Cemal Demir, Cemaat-i İslami’nin İslami bir yönü olmasının yanı sıra siyasi olarak da bir rakip olarak görüldüğü için Hasina hükümeti tarafından bölgeden uzaklaştırılmak istendiğini söylüyor. Demir, “Cemaat-i İslami gerçekten bölgenin DNA’larını oluşturuyor. Halkıyla iç içe, İslami hassasiyete sahip ve bu hassasiyeti de topluma ve siyasete yansıtmak isteyen bir parti. Sadece siyasetle uğraşmıyor, eğitimle, halkın sosyal yapısıyla, ihtiyaç içinde olana yardım edilmesiyle bütüncül bir yapısı var.” Cemal Demir, radikal Hinduların bu coğrafyada İslam’ın bir alternatif olmaktan çıkması için, Bangladeş’teki seküler siyasi iktidara lojistik destek sağladığını anlatıyor. 1971’deki iç savaş üzerinden başlatılan yargılamaların sebebinin de Cemat-i İslami’yi zayıflatmak olduğunu ifade ediyor.

İktidar başarısızlığını örtmeye çalışıyor

Demir Cemaat-i İslami’nin seçimlerde oran olarak az oy alıyor gibi göründüğünü ancak kurucu bir yapıya sahip olduğu için siyasi iktidarın kendisine bir tehdit olarak algıladığını ifade ediyor. Demir, “Bangladeş’te hiçbir parti tek başına iktidar olamıyor. Şu an iktidardaki parti de birçok partiyle ittifak kurarak iktidara geldi. Cemaat-i İslami etkisiz kalırsa şu anki iktidarın ömrü daha uzun olacak. Seküler sistem kendine alternatif olarak gördüğü sisteme karşı akbabalar gibi uçuşuyor. İnsanları gerekli hukuki şartları ortaya koymadan, kendi hazırladıkları planlar çerçevesinde yargılayıp idam ediyorlar. Ancak insanları idam etmekle ideolojilerini, düşüncelerini yok edemezsiniz. Hükümet ekonomik başarısızlığını bu insanları idam ederek örtmeye çalışıyor. Belki de ana sebep bu” diyor.

Deliller inandırıcı değil

Bangladeş’teki yargılamalar başladığında ülkeye giderek mahkeme heyetiyle görüşmeler yapan ve konuyu araştıran Avukat Hüsnü Tuna, yargılamaların sebebinin savaş suçu olarak yansıtıldığını ancak adalet bakanı, mahkemenin başsavcısı ve taraflarla yaptıkları görüşmeler sonucu bu iddianın gerçekleri yansıtmadığı kanaatine sahip olduklarını anlatıyor. Tuna, “Şu anda yargılanan insanların tamamına yakını Cemaat-i İslami grubuna mensup ama farklı siyasi partilerde yer almış kişilerden oluşuyor. Bunlar Cemaat-i İslami olarak Pakistan’ın bölünmesine karşı çıkmışlar. O nedenle bırakın Pakistan askerlerinin yanında yer almayı, iç savaşa katılmamışlar bile. Ne Pakistan askerlerine, ne de Bengal halkına karşı silahlı bir eylem yapma durumları yok. Mahkemenin bu konuda yazılı bir delili de yok. Özellikle Hint kökenli vatandaşları şahit göstererek bölgedeki öldürme olaylarına katıldıkları iddia ediliyor. Ancak iddiaların ve yargılama dosyasındaki delillerin kesinlikle inandırıcılığı yok” diyor.

Hasina’nın intikamı mı?

Hüsnü Tuna Başbakan Hasina’nın 1971’deki ayrılış sürecini başlatan Şeyh Mucibur Rahman’ın kızı olduğunu belirterek, bu sürece destek vermeyen Cemaat-i İslami üyelerinin idam edilmesinin dikkat çekici bir durum olduğunu söylüyor. Mucibur Rahman’ın Bangladeş Halk Cumhuriyeti’ni kurduktan sonra 1975’de gerçekleşen askeri bir darbede, Hasina ve diğer bir kızı hariç tüm aile fertleriyle birlikte öldürüldüğünü anlatan Tuna, Hasina’nın, darbeyi gerçekleştirenlerin Cemaat-i İslami üyeleri olmamasına rağmen bir intikam duygusuyla hareket ediyor olabileceğine işaret ediyor.

İdam sebebi görüş farklılığı!

Cemaat-i İslami’nin toplumun her kesiminin oyunu alamasa da Bangladeş’te güçlü bir iktidar adayı olduğuna değinen Av. Hüsnü Tuna, “Parti 2008 seçimlerine Milliyetçi Parti ile ittifak yaparak girdi. Zaten bu yargılamalar da 2010’da gündeme geldi. Yani Hasina’nın çoğunluğu sağlayarak iktidarı ele geçirmesinden sonra başlatıldı. Bir yönüyle siyasi muhalif olabilecek gücü bertaraf etmek amacıyla yapıldığı düşüncesine öne çıkıyor” diyor. Bir başka yönüyle de bu yargılamaların bugün Ortadoğu’da uygulanan Müslümanları imha etme, pasifize etme oyununun Bangladeş’teki ayağı olduğunu söylüyor Hüsnü Tuna: “Yargılamada soruşturma komisyonları var. Büyük çoğunluğunu Hindistan kökenli vatandaşlar oluşturuyor. Onların bize açıkladığı yargılama gerekçeleri hiç de 1971 yılındaki ölümler katliamlar değil, aksine Cemaat-i İslami mensuplarıyla zihniyet ayrılıkları, olaylara bakış farklılıkları. İslam dininin görünür hale gelmesi, güçlenmesi Hindistan üzerinden Bangladeş’e nüfuz etmeye çalışan kanadı rahatsız ediyor. İdam edilenler Cemat-i İslami’nin tecrübeli, bilgili, her birisi gerçekten konusunda donanımlı insanları. Dolayısıyla bu insanların idamıyla Cemaat-i İslami’nin güçsüzleşeceği ve oradaki İslami çalışmaların zayıflayacağı hesap ediliyor ve bu çerçevede bir oyun oynanıyor”

Bangladeş’in 28 Şubat’ı devam ediyor

Bangladeş’te Müslümanlar üzerinde yoğun baskılar olduğunu da anlatan Tuna, Bangladeş’in 28 Şubat sürecinin devam ettiğini söylüyor. Tuna, “Gerçekten o kadar çok gözaltı ve hapis var ki. Gençlerden özellikle. İdamları, yargılamaları protesto edenler gözaltına alınıp işkence ediliyor. Biz buradan bakıp neden protesto yok diyoruz ama aslında dışarıya görüntü vermiyorlar. Binlerce kişi bu son idamla sokaklara döküldü. Bununla birlikte Müslüman halk üzerinde gerçekten ciddi bir baskı var. Özellikle Cemaat-i İslami’yle ve bu olaylarla bağlantılı görebildikleri herkesi gözaltına alıp işkenceye tabi tutabiliyorlar. 2012’de davalar başladığında Bangladeş’e gittiğimiz zaman bizimle ilgilenen gençleri, biz döndükten sonra hapse atmışlar.”

Benzer konular