15 Temmuz darbe girişiminin ardından başlayan FETÖ’yle mücadele kapsamında medya ayağına yönelik iddianame de hazırlandı. Darbe girişiminden 9 ay önce yayınladıkları bebek reklamıyla darbe girişiminin mesajını veren Zaman Gazetesi yöneticileri de iddianamenin sanıkları arasında.
İddianamede Zaman gazetesinin eski yazarları Şahin Alpay, Ali Bulaç, Mümtazer Türköne, Ahmet Turan Alkan, Nuriye Akman, Mustafa Ünal ve Lale Sarıibrahimoğlu’nun aralarında bulunduğu 21’si tutuklu 30 kişi hakkında 3’er kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası isteniyor.
FETÖ/PDY medyasında darbe çağrışımı yapacak yayınlar yapıldığı, şüphelilerin malvarlıklarını usulsüz devrettiği yöneltilen suçlar arasında ancak iddianamenin en dikkat çekici kısmını FETÖ’nün asker yapılanmasına ilişkin tespitler oluşturuyor.
Askerler pusuda mı?
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın işlem yaptığı askerlerle ilgili hazırladığı analizde FETÖ ile ilgili bugüne kadar gündeme gelmeyen bilgilere yer veriliyor. Buna göre, FETÖ’yle ilişkisi tespit edilen ve hakkında işlem yapılan askerlerin bir kısmı darbe girişimine aktif olarak katılmadı.
Başsavcılık bu tespitini örneklerle açıkladı.
Örgütün üst düzey isimlerinden olan ABD’deki Colorado eyaletinin imamlığını yapan Hasan Polat’ın ifadesinde ‘bir kısım askerler darbe girişiminde kullanılmayarak deşifre olmaları engellendi.’ deniliyor.
İtirafçı Hasan Polat, örgütte 1993-1994 yılında asker ağabeyliği yaptığını belirterek bu dönemden 47 askeri personelin ismini savcılığa bildirdi, bu isimleri fotoğraflardan da teşhis etti. Savcılık 47 askerle ilgili yaptığı incelemede söz konusu askerlerin tamamının Albay rütbesinde olduğunu, büyük çoğunluğunun da “generallik rütbesine yükselebilecek” kurmay albay olduğunu tespit etti.
Tespitin ardından haklarında soruşturma başlatılan ve FETÖ’nün şifreli haberleşme programı Bylock kullandığı tespit edilen bu askerlerin darbe girişiminde ne gibi bir rol üstlendiği araştırıldı. Savcılık araştırmasının sonucunda Gülen örgütü tarafından yetiştirilen bu 47 albaydan sadece ‘ikisinin’ darbe girişiminde aktif rol aldığını belirlendi. Darbe girişiminde Gülen örgütü tarafından hazırlanan ‘atama listeleri’ de incelendi. Albayların isimlerinin bu listede geçmediği ve herhangi bir görev verilmediği ortaya çıktı.
800 askerde Bylock var, 500’ü darbede yok
Genelkurmay Başkanlığı tarafından darbe girişiminin ardından Bylock kullandığı tespit edilen 800’e yakın askerin bilgileri savcılığa gönderildi.
Liste üzerinde yapılan incelemelerde listedeki 500’ü aşkın askerin darbe girişimine aktif olarak katılmadığı belirlendi. Buna göre İstanbul’da görevli ByLock kullanan askerlerin üçte ikisine darbe girişiminde görev verilmedi.
Bu verilerin ışığında savcılık, “Terör örgütü, darbe girişiminde özellikle Silahlı Kuvvetler içerisindeki mensuplarının bir kısmını harekete geçirmek suretiyle kullanmıştır. Darbe girişimine katılan askeri birlikler personel bazlı incelendiğinde aynı birlikte görev yapıp da terör örgütüyle bağı tespit edilebilen bir kısım hücrelerin eylemlere iştirak ettiği, diğer bir kısım hücrelerin ise iştirak etmedikleri görülmüştür” değerlendirmesinde bulundu.
Savcılık bu tespitin ardından bir de uyarıda bulunuyor:
“Terör örgütünce gerçekleştirildiği bariz olan darbe girişimine bir kısım örgüt mensuplarının iştirak etmemesinin, yıllardır TSK içerisinde yuvalanan ve sıkı tedbir kuralları nedeniyle hücre tipi yapılanmasının boyutları bilinmeyen örgütün bir yöntemi olduğu, yıllardan beri gelen kadrolaşma süreci nazara alındığında örgüt mensuplarının nispeten daha az bir kısmının darbe girişimine iştirak ettikleri, bu durumun örgütün darbe girişiminin başarısız olması halinde çoğunluk örgüt mensuplarının Silahlı Kuvvetler içerisinde kalmasını sağlamak olduğu, terör örgütünün stratejisinin ‘ikinci bir darbe girişimi’ veya başka bir eyleminde bu asker şahısları kullanmak olduğu, yine Bylock kullanmayan örgüt mensuplarının varlığı da nazara alındığında ahtapot kolları gibi devletimiz kurumlarını saran terör örgütünün Devletimiz ve Cumhuriyetimiz için en büyük tehlike olduğunun hiçbir dönem unutulmaması ve rehavete kapılmadan terör örgütüyle mücadeleye süreklilik arz edecek şekilde devam edilmesi gerektiği açıkça anlaşılmış ve değerlendirilmiştir.”
“Altan kardeşler FETÖ adına suç işledi”
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı ve 65. Hükümet’in de davacı olarak yer aldığı 247 sayfalık iddianame İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Bürosu Savcısı Can Tuncay tarafından, “FETÖ’nün medyadaki unsurlarının darbe girişimindeki rolü” başlığıyla hazırlandı.
İddianamede yazar Ahmet Altan, kardeşi Mehmet Altan ile gazeteci Nazlı Ilıcak’ın darbe girişimini önceden bildikleri ve darbe girişimine zemin hazırlayan söylem ve propagandalarda bulundukları savunuluyor. Halen tutuklu bulunan yazarlar hakkında, darbeye teşebbüs suçunu oluşturan, “Türkiye Büyük Millet Meclisini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme”, “Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme” ve “Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme” suçlarından 3’er kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası talep edildi.
Yöneticiler firarda
FETÖ yöneticisi olduğu iddia edilen firari şüphelilerden kapatılan Zaman Gazetesinin eski genel müdürü Ekrem Dumanlı, eski Taraf yazarı Emre Uslu, yazar Tuncay Opçin hakında “Darbeye teşebbüs” suçlarından 3’er kez ağırlaştırılmış müebbet, “Silahlı terör örgütü yöneticisi olmak” suçundan da ayrıca 15 yıldan 22,5 yıla kadar hapis cezası talep edildi. Emre Uslu hakkında ayrıca “Halkı kin ve düşmanlığa tahrik etme” suçundan da 3 yıla kadar hapis isteniyor.
Kapatılan Samanyolu Televizyonu’nun Washington temsilcisi firari Şemseddin Efe, kapatılan Today’s Zaman gazetesinin eski genel yayın yönetmeni firari Bülent Keneş, Profesör Osman Özsoy, 15 Temmuz gecesi halkın sokaklara çıkması üzerine şaşkına döndüğü videosu ile hatırlanan Zaman gazetesinin İsrail muhabiri firari Abdülkerim Balcı ile yine FETÖ medyasının önemli isimlerinden Mehmet Kamış, Faruk Kardıç ve Fevzi Yazıcı ile Polis Akademisi’nde öğretim görevlisi olan Şükrü Tuğrul Özşengül, kapatılan Zaman gazetesinin marka müdürü Yakup Şimşek ve gazetenin kültür sanat editörü Ali Çolak hakkında da “Darbeye teşebbüs” suçundan 3’er kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası talep edildi.
Bu şüpheliler için ayrıca “silahlı terör örgütüne üye olma” suçundan 7 buçuk yıldan 15’er yıla kadar hapis cezası isteniyor.
2013’ten sonra saldırgan üslup
FETÖ’nün medyayı ne zaman ve ne şekilde kullanıldığına ilişkin bilgiler de iddianamede yer alıyor:
“Örgüt strateji gereği 2013 yılına kadar devlete ve hükümete karşı gizli ve derinden bir mücadele yürütmüş, 2013 sonrasında ise açıktan saldırıya geçmiştir.”
Örgütün ifade özgürlüğü sınırlarını aşarak devlet sırlarını ifşa ettiği, algı operasyonlarıyla meşru ve mevcut hükümetleri çalışamaz hale getirdiği de vurgulanıyor.
İddianamede, FETÖ’nün medyaya ilk olarak, siyasi ve iktisadi sıkıntıların baş gösterdiği 1979 yılında ‘Sızıntı Dergisi’yle giriş yaptığı, ilk kapak fotoğrafının ise ağlayan çocuk fotoğrafı olduğu hatırlatılıyor. Derginin ilk sayısında “Eğitim, bilim, iman, sevgi, barış ve hoşgörü sayesinde ülke sorunları çözülecek” ifadesinin bulunduğuna dikkat çekilerek “Bundan böyle FETÖ-PDY gizli ajandasındaki faaliyetlerini gizleyen bir paravan oluşturdu” denildi.
Kasım 1986 tarihinden itibaren Ankara’da yayımlanmaya başlanan ve 1987 yılında tamamen FETÖ-PDY’nin kontrolüne geçtiği belirtilen Zaman gazetesinin bu örgütün medyadaki “amiral gemisi” olduğu vurgulanıyor. Buna ilişkin yapılan tespitte, “FETÖ-PDY bundan böyle günlük olarak yayınlanacak, geniş kitlelere ulaşarak örgütsel faaliyetlerin propagandasını yapabilecek bir yayın organına sahip olmuştur” deniliyor.
Gülen’in ABD Büyükelçisiyle dostluğu
İddianamede Gülen’in, Amerikan gizli servisi CIA kökenli Ankara Büyükelçisi Morton Abramowitz ile 1983 ve 1990 yılları arasında görüşerek dostluk kurduğu, Abraham Foxman ve Papa II. John Paul ile de görüşmeler yaptığı belirtilerek, bu temasların örgüt medyasında işlenerek uluslararası kamuoyunda propaganda malzemesi olarak kullanıldığı vurgulandı.
FETÖ’nün 1980 askeri darbesi ile 28 Şubat postmodern darbesini desteklediği anlatılan iddianamede, Zaman gazetesinin 28 Şubat sürecinde darbe çizgisinde yayınlar yaptığı belirtildi. O dönem Gülen hakkında hiçbir dava açılmadığı ve örgütün basın yayın organlarının faaliyetlerine de dokunulmadığının altı çizildi. Gülen’in ABD’ye gidişinin ardından dönemin DGM Savcısı Nuh Mete Yüksel’in, Gülen hakkında dava açtığı ancak, daha sonra bu dosyanın askıya alındığı ifade edildi.
Başbakan kanaat önderlerine baksın
İddianameye göre FETÖ medyasının hükümeti ilk tehdidi, 2011 yılında Ergenekon soruşturmalarında aktif görev alan emniyet mensuplarının görev yerlerinin değiştirilmesiyle ilgili:
“16 Eylül 2011 tarihinde Zaman gazetesinden Ali Ünal, doğrudan dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ı hedef alarak; ‘Sayın Başbakan’dan beklentimiz, kendisini övenlere değil, ülke ve millet sevgisiyle gerçeği işaret edenlere, gerektiğinde gerekli tenkidi yapan kanaat önderlerine kulak vermesidir’ şeklinde telkinlerde bulunmaya kalkıştı.”
FETÖ medyasının örgütün Türkiye’deki önemli gelir kaynaklarından olan dershanelerin kapatılmasının kararlaştırılmasıyla harekete geçtiği, örgütün fikir ve uygulamalarına muhalefet eden kişi ve oluşumlara karşı saldırı aracı olarak kullanıldığı anlatıldı. Kamuoyunda “Tahşiyeciler grubu” olarak bilinen dini grubun Gülen hareketinin dinler arası diyalog söylemine muhalefet ettiği gerekçesiyle hedef alındığı, yine MİT TIR’ları olayında da, silahların terör örgütü El Nusra’ya gittiği algısının oluşturulmaya çalışıldığı vurgulandı.
Baransu ilk işareti verdi
Taraf muhabiri Mehmet Baransu da iddianamede “FETÖ’nün 17-25 Aralık operasyonlarının ilk işaretini veren insan” olarak tanımlanıyor.
Baransu’nun 15 Nisan 2013’te, “İran’dan para nasıl çıkar, bir sanatçının eşi Rize’ye altınları gönderir…” şeklinde bir twit atarak, “Şifreli ve imalı bir şekilde 17/25 Aralık operasyonlarında kaçak altın iddiasıyla hedef haline getirilecek olan sanatçı Ebru Gündeş’in eşi Reza Zarrab’ı işaret ediyordu” denildi.
FETÖ medyasının 2010 öncesi sık sık karşı karşıya geldiği muhalif yayın organlarıyla dirsek temasında bulunduğu da bir diğer çarpıcı iddia:
“FETÖ’nün 17 Aralık 2013 tarihine kadar FETÖ-PDY medyası, Türkiye’de derin bir yapılanma ile birlikte hareket eden resmi yetkililerin, silahlı terör örgütlerine destek sağladıklarını ima ediyor, bu bağlamda ‘camia (FETÖ-PDY)’nin hükümetin yanında yer alan tek güç’ olduğu şeklinde tersten bir algı oluşturmaya çalışıyordu. Bu suretle hükümetin, FETÖ-PDY’nin taleplerini yerine getirmesi bekleniyordu. Beklentinin karşılanmaması halinde FETÖPDY medyası, Türkiye Cumhuriyeti devletini ve hükümetini ortadan kaldırmaya yönelik operasyonları başlatmayı ve hem kendi tabanından hem de toplumdan destek sağlamayı planlıyordu. Bundan sonraki aşamada profesyonelce hareket ettiği anlaşılan FETÖ-PDY, yaptığı/yapacağı eylemlerin suç olduğunun farkında olduğu için genel olarak Hükümete muhalif çevreler aracılığıyla sansasyon yaratmayı hedefleyecektir. Bu uğurda FETÖ-PDY medyasının, yıllardır sözde yayın politikalarına, ideoloji ve görüşlerine karşı olduğu Cumhuriyet, Radikal ve Aydınlık gazeteleri dahil olmak üzere diğer medya kuruluşları ile dirsek temasına geçtiği anlaşılmaktadır.”
2013’den bu yana darbe hazırlığı
Şüpheli Ali Bulaç’ın, bir yazısında “mazlumun kılıç kullanma hakkı yok mu?” ifadesiyle örgüt tabanına ve topluma askeri darbeyi telkin ettiği, Mümtazer Türköne’nin 4 Şubat 2016’da yazdığı “Dolmabahçe Mutabakatı’nda kendini ele veren Saray iktidarı”, “Devr-i Sabık Yaklaşırken” başlıklı makalelerinin darbeyi çağrıştırdığı tespiti yapıldı.
Yine Zaman gazetesinden şüpheli Ali Ünal’ın; “…Öyle görünüyor ki, Erdoğan, Hizmet’le savaşını sürdüredursun, ama kendisini hep devirme planları yapmış çevrelerin planları içinde boğulurken, elini kurtuluş adına Hizmet’e uzatacak ama, kaderin hikmet ve adaleti, o eli geri itecek…” şeklindeki yazısı da darbeye davet edici yazılar olarak değerlendirildi.
İddianamede yine şüpheli Abdullah Aymaz’ın da 1980 darbesinde Fetullah Gülen’in Sızıntı dergisinde yayınlanan ve darbeyi davet eden “Nevbahar Mesajı” başlıklı yazısını 15 Temmuz darbe girişiminden 4 ay önce paylaşmasının da tesadüfi olmadığına kanaat getirildi.