Amerikani terör

ABD’nin yeni Başkanı Donald Trump’ın koltuğa oturduktan birkaç gün sonra imzaladığı kararnameyle nüfusunun çoğunluğu Müslüman 7 ülkenin vatandaşlarına 3 ay boyunca ABD’nin kapılarını kapatması derin tartışmalara neden oldu. Trump’ın attığı vize yasağı adımı, bazı çevrelerde 1996’da Samuel Huntington’ın “Medeniyetler Çatışması” adlı kitabı çıktığında alevlenen Doğu-Batı tartışmasının yeni bir versiyonu olarak okundu. Henüz o düzeyde bir ayrışma söz konusu olmasa da Trump döneminde ABD ile Müslüman dünya arasındaki ilişkilerin istikametine dair her geçen gün artan endişelerin olduğu söylenebilir.

Vize yasağı ne getiriyor?

Esasen söz konusu kararnamenin 3 ana başlığı var: İkinci bir talimata kadar Suriye’den mülteci kabulü durduruldu. ABD Dışişleri Bakanlığının Mülteci Programı 4 aylığına askıya alındı. Ve çok tartışılan diğer başlık olarak Suriye, Irak, İran, Libya, Yemen, Sudan ve Somali vatandaşlarına 3 ay boyunca ülkenin kapıları kapatıldı.

Trump’ın imzaladığı kararnamenin tam adının “Yabancı Teröristlerin Girişinden Ülkeyi Korumak” olduğu düşünüldüğünde, yeni yönetimin amacının “ülkeye terörist girişini engellemek” olduğu anlaşılıyor. O zaman basit bir çıkarımla bu 7 ülkeden ABD’ye teröristlerin geldiği ve bunun engellenmek istendiği sonucuna varılabilir. Ancak elbette bu kadar basit değil. ABD’nin son yıllarda karşı karşıya kaldığı terör saldırılarını hangi ülkelerden gelenlerin ya da hangi milliyetten olanların yaptığına bakıldığında bu basit çıkarımın yanlış olduğu görülebilir.

Obama döneminin izi

Öncelikle Obama döneminde bu 7 ülke hakkında alınan “terörle ilintili ülkeler” kararının, Trump yönetiminin kararına zemin teşkil ettiği not edilmeli. Zaten bu kararı sonrasında çokça eleştiri alan Trump, biraz da haklı olarak Obama’yı işaret ederek, “Listeyi hazırlayan onlar” çıkışını yapmıştı.

Buraya kadarki okuma, Obama döneminde yapılan bir nitelemenin Trump döneminde uygulamaya geçirildiğini gösteriyor. Nitekim 2011 yılında Obama’nın Irak, Suriye, İran ve Sudan ile ilk adımını attığı liste, 2015 yılında Libya, Yemen ve Somali’nin de eklenmesiyle bugünkü halini aldı.

Listedeki ülkelerin ortak özelliği

Dikkatli gözlerin hemen fark ettiği en önemli konu ise bu ülkelerin (İran hariç) hemen hepsinin farklı ölçeklerde Amerikan askeri müdahalesine ve bombalarına maruz kalmış olmaları. Diğer bir deyişle ABD, “terörle mücadele” gerekçesiyle bu ülkeleri önce bombaladı; sonra da aynı ülkelerde ortaya çıkan mülteci sorunu karşısında kapılarını kapattı.

Bugün ABD yönetiminin ana şikâyet konusu olan DEAŞ tehdidinin ilk olarak 2003 yılında, Amerikan ordusu tarafından işgal edilen ve o tarihten sonra bir türlü istikrarı yakalayamayan Irak’ta ortaya çıkması vize yasağı tartışmalarında gündeme gelen önemli bir madde oldu. Yasak listesine alınan ülkeler arasında DEAŞ tehdidi dolayısıyla adı sıkça anılan Suriye de, Obama döneminde Amerikan ordusunun en fazla bombaladığı ülkelerden biriydi.

Suriye…

Trump yönetiminin en fazla engel koyduğu ülke olan Suriye, milyonlarca mülteciyi komşu ülkelere ve Avrupa’ya göndermiş bir ülke olarak siyasi çıkış arıyor. 2016 yılında Amerikan hava unsurlarının Suriye ve Irak’a attığı bomba sayısının 24 binin üzerinde olduğu kaydediliyor. Hem bölgede hem de Türkiye ve Avrupa’da yaşanan Suriyeli mülteci meselesinin temelinde yatan 6 yıllık iç savaşta Obama yönetimi, bölge başkentlerinde “gerekli adımları atmamakla” ve dolaylı olarak “mülteci sayısının artmasına zemin hazırlamakla” suçlanıyor.

2011 yılından beri iç savaşla, 2014 yılından bu yana da DEAŞ tehdidiyle yüzleşmek zorunda kalan milyonlarca Suriyeli yerlerinden olurken, bunların sadece 12 bini ABD topraklarına mülteci olarak kabul edildi. Kaldı ki bugüne kadar ABD’deki Suriyeli mülteciler arasında terör bağlantılı öldürme suçunu işlemiş kişi sayısı sıfır.

Irak…

2003 yılında dönemin ABD Başkanı George W. Bush tarafından işgal edilen Irak da Amerikan ordusunun en fazla askeri iz bıraktığı ülkelerden biri konumunda. 2003 yılındaki işgalin ardından mezhep savaşları girdabına yuvarlanan ülkede yüzbinlerce insan hayatını kaybetti, siyasi istikrarsızlık tüm sivillerin hayatını derinden etkiledi. 11 Eylül’den sonra 2001 yılında El Kaide’yle mücadele kapsamında verilen yetkiyi halen kullanan ABD ordusu, 2003 yılında başlayan işgalden 2011 yılındaki geri çekilmeye kadar ülkede kaldı.

2011 yılında son Amerikan muharip askerlerini de geri çeken Obama yönetimi, ülkeye vaat ettiği güvenlik ve istikrarı sağlama konusunda oldukça başarısız oldu. 2014 yılından bu yana ayrıca DEAŞ tehdidiyle de uğraşmak zorunda kalan Irak, teröre karşı en fazla destek beklediği yeni Washington yönetiminin vize yasağı ile beklemediği bir şoka girdi.

Yemen…

2015 yılı başında gerçekleşen darbenin ardından ülkedeki çatışmalar yayılırken, hem Husilerin hem de El Kaide unsurlarının sivillere verdiği zarar ciddi düzeylere ulaştı. Aynı yılın haziran ayında Suudi Arabistan öncülüğündeki koalisyon Yemen’de Husilere karşı operasyonlara başlarken Obama yönetimi de koalisyona lojistik ve hava desteği sağlamayı taahhüt etti. Ülkede istikrarsızlığın artması El Kaide gibi terör örgütlerine yaradı ve bu örgütler kendilerine yeni alanlar kazandılar. ABD ordusu da bu örgütlerle mücadele etmek amacıyla daha fazla hava saldırısı düzenlemeye başladı.

Libya…

2011 yılında mart ayında Birleşmiş Milletlerde (BM) alınan kararla başlayan ve ekim ayında dönemin Libya lideri Muammer Kaddafi’nin öldürülmesiyle son bulan operasyonlar, ülkeye istikrar ve sükunet getirmedi. Kaddafi sonrası dönemde ciddi krizler yaşayan ve siyaseten bölünen ülkenin bazı bölgelerine DEAŞ kolayca yerleşti. 2016 yılının Ağustos ayında DEAŞ’la mücadele için hava saldırılarına başlayan Obama yönetimi, görevi devretmeden kısa bir süre öncesine kadar Libya ile ilgili talimatlarına devam etti.

Somali…

Eş-Şebab terör örgütünün varlığı dolayısıyla Obama yönetimi tarafından sürekli bombalanan Somali de istikrarsızlıktan kurtulabilmiş değil. Eş-Şebab’a karşı özellikle insansız hava araçları (İHA) ile çok sayıda saldırı gerçekleştiren ABD’nin, 2007 yılında Etiyopya’nın Somali’yi işgaline destek vermesi ve akabinde bölgedeki askeri görünürlüğünü artıran yeni üsler kurması, tartışmalara sebep olmuştu.

Listede yer alan İran ve Sudan ise ABD Dışişleri Bakanlığının “teröre destek veren ülkeler” listesinde yer almalarından dolayı vize yasağına takıldı.

Trump yönetimi daha hassas davranmalı

Yeni Amerikan yönetiminin karar vericilerinin, “radikal İslami terörle mücadele” söylemine oldukça sık başvurdukları görülüyor. “İslami terör” gibi çok tehlikeli bir kavramsallaştırmayı yeni ekibin çok rahat kullanması bile tek başına önemli bir gösterge. İlk uygulamasını vize yasağında gördüğümüz söylemin uzantılarının önümüzdeki süreçte hangi sınırlara ulaşacağını henüz bilmiyoruz. Yeni bir “medeniyetler çatışması” girdabına sürüklenmemek için hem söylem, hem de eylem düzeyinde hassas bir süreçten geçiyoruz. Bu süreçte Trump yönetiminin şu ana kadarki hassasiyet düzeyini daha üst bir seviyeye çıkarması gerektiği aşikâr.

Vize yasağı gibi adımların amacını tüm dünyaya daha iyi açıklaması gereken makam ABD yönetimidir. “Terörle mücadele” gibi ulusal güvenliğe yaslanan bir gerekçe, elbette kolayca reddedilemeyecek bir zemindir. Ancak içinde çelişkiler olan ve son dönemde ABD’nin askeri izlerinin olduğu ülkelere getirilen yasak, Trump’ın önceki hafta verdiği bir mülakatta söylediği “Hıristiyanlara öncelik vereceğim” açıklamasıyla birleşince, doğal olarak “yeni bir medeniyetler çatışması sürecine mi giriyoruz?” tedirginliğine sebep oldu.

Trump yönetiminin Müslüman ülkelerle ilişkilerinin rengini tek bir karara bakarak adlandırmak için henüz erken. Ancak Ortadoğu ve Kuzey Afrika coğrafyası, yeni bir “medeniyetler çatışmasını” kaldıramayacak kadar zor ve kırılgan bir süreçten geçiyor. Umalım ki Washington, eski hatalarını tekrar etmek yerine sahici ilişkiler kurarak çatışmaların azaltılmasına yardımcı olsun.

Benzer konular