Almanya’da Diyanet İşleri Türk İslam Birliği (DİTİB) tartışmaları, son ayların popüler gündemleri arasında. Türkiye’de 15 Temmuz sonrası FETÖ’yle mücadele verilirken, Almanya’nın kaçan FETÖ üyelerini ağırlaması, onların haklarını gözeten açıklamalar yapması yanında, bu tartışmalar yeterli ilgiyi görmedi.
Gündem arasında boğulan bu tartışma, Alman medyasında DİTİB mensubu imamların Türkiye adına casusluk yaptıklarını gösteren raporların Türkiye’nin Köln, Düsseldorf ve Münih konsolosluklarına gönderilmek üzere hazırlanmış üç farklı istihbarat raporunun ele geçirildiğine dair haberlerin yayımlanmasıyla görünür hale geldi.
İddiaya göre, DİTİB camilerinde görev alan imamlar, cemaatleri içinde FETÖ mensubu olduğunu düşündükleri isimleri fişleyip Türk makamlarına bildiriyordu. Bu iddia Almanya’yla Türkiye arasında imzalanan ve Alman İçişleri Bakanlığı himayesinde bulunan Alman İslam Forumu’nun bir parçası olan DİTİB’in faaliyetlerini zan altında bırakıyordu.
İslam yok Alevilik var
Haberin büyük yankı bulmasında, yabancı bir ülkeye casusluk faaliyeti iddiasının yanı sıra, DİTİB’in Alman içişleri bakanlığı himayesinde ihdas edilen Alman İslam Forumu’nun parçası olması ve fişlendiği iddia edilen şahıslar arasında Türk asıllı Alman vatandaşlarının yer alması etkili oldu.
DİTİB ve faaliyetleri böyle zan altında bırakılırken, yaşanan bir diğer gelişme dikkat çekici: Almanya’da 360 bin Müslüman öğrencinin eğitim gördüğü Kuzey Ren Vestfalya (KRV) Eyaleti Eğitim Bakanlığı, okullarda din derslerinin daha yaygın verilmesi için harekete geçtiğini açıkladı. Bakanlık verilerine göre, ülke genelinde bir milyon 600 bin, KRV eyaletinde de 360 bin Müslüman öğrencinin eğitim görüyor.
Buraya bir ek yapmak gerekiyor. Kuzey Ren Westfalya eyaletinde, Almanca İslam din dersi müracaatının uzun yıllar önce yapılmasına ve mahkeme kararları ile engellenmesine rağmen, Alevilik dersine onay vermişti. 2012 Şubat’ından itibaren “Alevilik Din Dersi” uygulamaya geçti, bu çerçevede, ABAF = Avrupa Alevi Birlikleri Federasyonu, Alevilik din dersini verecek öğretmenleri yetiştirmeye yetkili ve mezun tek kuruluş olarak kabul edildi.
Siyasi koz olarak din eğitimi
İslam din dersini verecek öğretmenlerin eyalet eğitim bakanlığınca oluşturulan 8 kişilik bir komisyon tarafından seçilmesi olayın bir diğer boyutu. İslam din dersine itirazı olanlar dersin verilip verilmemesinden ziyade, böyle bir komisyonun varlığından şikâyetçiler. Bu komisyonun yapısı nedeniyle, devlet İslam’ından söz edileceğini ve devletin bu alandan elini çekmesinin gerektiğini savunuyorlar.
Aslında, Almanya’nın da kabul ettiği üzere, Türk azınlığın din eğitimine ulaşması, nüfus yoğunlukları Almanya’yla karşılaştırıldığında, bir zorunluluk. Peki bu zorunluluğun karşılanması Almanya’nın elinde bir siyasi manevra malzemesi mi olacak?
Dizayn edilmiş Müslümanlık
Almanya’nın iç istihbarat teşkilatı Verfassungsschutz’un (VS) İslamofobisi 11 Eylül 2001 saldırılarına uzanıyor. Bu tarihten itibaren Almanya’daki Müslüman cemaatleri resmen takibe alan örgütün, bu konuda gösterdiği duyarlılığı ülkede son on yıldır sistematikleşen cami kundaklamaları konusundaki ataleti Türk diasporasının en çok eleştirdiği konuların başında.
Akif Emre Akyel’in analizine göre, DİTİB bu soruşturmalardan “Türkiye Cumhuriyeti ile irtibatı hasebiyle” bir miktar uzak kalmıştı.
DİTİB’e en sert eleştiri Cem Özdemir’den
Ancak bu ayrıcalık uzun sürmedi. Akyel, bu istisnayı bozan süreci şöyle özetliyor:
“Eylül ayında bir DİTİB yayınında yer alan karikatürde şehadete övgü yapılması büyük bir ‘skandal’ olarak yorumlanmış, Kuzey Ren Vestfalya (KRV) Adalet Bakanlığı başta olmak üzere, DİTİB’e yönelik girişimlerde bulunulmuş, DİTİB’in cezaevlerinde görevlendirdiği din adamlarının VS tarafından soruşturmaya tabii tutulacağı bildirilmişti. Eyalet Başbakanı Hannelore Kraft DİTİB’in Türk devletine ‘yakınlığının’ araştırılması yönünde talimat vermişti.
DİTİB’e yönelik en sert ithamlar ise Yeşiller Partisi Eş Başkanı Cem Özdemir ile Sol Parti Meclis Fraksiyonu Eş Başkanı Sahra Wagenknecht’ten geldi. Özdemir, birçok radikal Türk derneğinin Erdoğan’ın kontrolünde olduğunu iddia ederek bunları ‘Türk PEGIDA’sı’ olarak isimlendirdi ve bunların arasından en çok DİTİB’e dikkat edilmesi gerektiğine işaret etti. Erdoğan’ı destekleyenlere, Alman sağ partilere layık görülen muamelenin yapılmasını talep eden Özdemir, DİTİB’in İslam din derslerini okullarda organize eden kuruluş olmasıyla, Erdoğan’ın ideolojisinin yayılmasının önünün açıldığını iddia etti. Wagenknecht ise casusluk faaliyeti yaptığı iddia edilen imamların sınır dışı edilmesini istedi.”
Zaten 15 Temmuz öncesinde de hedef alınan DİTİB, 15 Temmuz sonrasında iyice mercek altına alındı.
Cumhurbaşkanını desteklersen ajansın
Yine Akyel, İslami ilimler uzmanı olarak takdim edilen Lübnan asıllı Ralph Ghadban’ın “DİTİB’in aşırı milliyetçi ve muhafazakâr bir ‘devlet İslamı’ anlayışını benimsediğini, Almanya’da yaşayan Türklerin topluma uyum sağlamasına mâni olduğunu iddia ettiğini” belirtiyor. Ghadban’ın delili DİTİB’in Alman parlamentosunda kabul edilen sözde Ermeni soykırımı tasarısına gösterdiği tepki. Ghadban, DİTİB’in imamlarının “şeriat İslamını” vazettiğini, VS tarafından izlenen Millî Görüş Teşkilatı ile DİTİB arasında ilişki bulunduğunu da iddialarına ekliyor.
Ghadban’ın bir diğer destekçisi, titri “Türkiye uzmanı” olan Udo Steinbach. Steinbach’a göre Erdoğan’ın nihai amacı “Almanya’da yaşayan Türkleri bölmek ve böylece uyum sağlamalarının önüne geçmek”, bu yüzden Diyanet İşleri Başkanı’nın seçilmiş cumhurbaşkanının ve hükümetin yanında durması da ajanlık iddialarını doğruluyor.
DİTİB neden önemli?
DİTİB 15 Aralık’ta yayımladığı basın bülteninde, bu ithamların titiz ve şeffaf bir biçimde araştırılacağını beyan ederek, şahısların (eğer varsa) hatalarının tüm kurumu bağlamadığını açıkça belirtti. “Makamını istismar edenin neticelerine katlanacağını” belirten bu resmi açıklama da kurumu mesnetsiz ithamlara maruz kalmaktan kurtaramadı.
Peki DİTİB’in Almanya’daki önemi ne? CDU Milletvekili Cemile Giousouf’a göre, “DİTİB çok mühim bir vazife ifa ediyor”. Giousouf, DİTİB’in, 900’den fazla cami derneği ile Almanya’da gençleri radikal hareketlerden koruduğunu, siyasi iradenin Türk kökenlilerle ilgilenmediği bir dönemde, çalışmalarıyla entegrasyona yardımcı olduğunu hatırlatıyor.
FETÖ örgütleri şeffaf değil
Bu tespit Baden-Württemberg Eyaleti Anayasayı Koruma Dairesinin 2014 yılı raporundan. Rapor ülke genelinde bu örgüte yakınlığıyla bilinen 24 okul, yaklaşık 300 dernek ve 150 okul derslerine yardımcı kurs bulunduğunu belirtilerek şöyle deniliyor:
“Değişik kurum, dernek ve inisiyatif kurması ve bunların hem birbiriyle hem Gülen ile olan bağlantısını açıklamaması, hareketin örgütsel yapı olduğunun kanıtlanmasını zorlaştırıyor”
Raporda yer alan diğer tespitler, Almanya’da FETÖ örgütünün 1990’lı yılların başında kurumsallaşmaya başladığı, Berlin, Köln, Stuttgart, Ludwigsburg, Böblingen, Karlsruhe, Hannover, Freiburg, Hamburg Mannheim gibi çeşitli kentlerde FETÖ’ye yakınlığıyla bilinen okullar bulunduğu.
FETÖ boş durmuyor
Alman Tageszeitung (taz) gazetesinde çıkan bir haber, Hamburg kentinde örgüte yakınlığıyla bilinen okulun yılda 1.1 milyon Euro devlet desteği aldığı ve öğrencilerden de 270 Euro aylık ücret aldığını açıklıyordu.
FETÖ taraftarları, söz konusu bu yapılar ve dernekler vasıtasıyla ülkede hem federal düzeyde hem de yerel düzeyde siyasetçilere ve sözü geçen kişilere ulaşıp bunların üzerinden ülkedeki etkisini artırmaya çalışıyor. Düzenlenen etkinlikler ve yarışmalara, siyasetçileri ve yerel yönetimlerin temsilcileri davet ediliyor. Örgütü temsil eden derneklerin de kiraların yüksek olduğu bölgelerde yer alması, bu yerlerin finansmanın nasıl sağlandığı konusunda kuşkular bulunuyor.
***
Almanya ‘parçala böl yut’ taktiği uyguladı
Avukat Muhterem Dilbirliği, DİTİB’in şu anki durumunda, Merkez Diyanet’in henüz Avrupa’daki anayasal ülkelerin anayasal yapısının anlayamamış olmasının da etkisi olduğu görüşünde:
“Buradaki Merkez Diyanet henüz Avrupa’daki anayasal ülkeleri, bilhassa anayasal yapıyı anlayamadı. Eksiklik dini cemaatlerin ortak bir paydada buluşup, haklarını bütünüyle talep edememelerinden kaynaklanıyor. Almanya “parçala böl ve yut” taktiğini uyguluyor. Bunu İslam Konferansı’nda da yapıyor, diğer cemaatlere verilen haklarla ilgili yapıyor. DİTİB’in yaptığı faaliyetler kanuna aykırı değil, anlaşma çerçevesinde yapılıyor. Bunlar kanunla olmasa, Türkiye Almanya’ya bırakın müezzini hoca bile gönderemezdi. Merkezileşmede Ankara’nın çok büyük bir kusuru var. Yıllardır ihmal edilen bir husus var. Almanya, Belçika, İsviçre’deki milli yapıları, anayasal düzeni hak arama açısından kullanamadı ve ilişkileri kişisel üzerinden kurmaya çalıştı. Hep örgütlerin başına aynı isimleri getiriyorlar. Bir yerlerden icazet almayan kimseler orada.
Dilbirliği, sürecin FETÖ imamlarına alan açmaya doğru ilerlediğini de vurguluyor:
“Almanya’da örgütlenmiş FETÖ imamlarına alan açma ihtimali de söz konusu. Bir diğer husus Türkiye’ye karşı bugün bu imamlar meselesinin siyasi bir baskı olarak kullanılması. Almanya’da 2002 yılından beri örgütlüler. FETÖ 2012-2013 yılından beri ön plana çıkarılmaya başlandı. İnsanlar DİTİB’den boşalacak alanlarla dini ihtiyaçlarını karşılayamayacakları duruma düşünce, yerelde ne bulursa yerine koymaya çalışacaklar. Kendi ilahiyatçılarını yetiştiriyor Almanya da. Bir süre sonra Türkiye’den gelen imamlar Almanya’da yetişmediği için görevlendirilmeyecek muhtemelen. Yıllardan beri cemaatlerin birliğinden bahsediliyor, bu yapılmadı. Buradaki en büyük sıkıntı diasporadaki dini politikalarla ilgili etkin bir politika üretilmesi. Aşağı Saksonya’da imamlarla ilgili tartışmalarda Diyanet’le ilişkiler askıya alındı. Bütün bunların hepsi belirli bir sistematik çerçeve içinde.”