Alman politikacılara soru sorma rehberi

Başbakan Binali Yıldırım ile Almanya Başbakanı Angela Merkel geçen hafta ortak basın toplantısı düzenledi. Toplantıya damga vuran konular arasında Türkiye’de tutuklu bulunan gazeteci Deniz Yücel’in durumu, Türk kökenli Alman vatandaşlarının maruz kaldığı şiddet konuları vardı.

İkili lider toplantı ardından bir açıklama yaptı, Merkel, “Tutuklu gazeteci Deniz Yücel davasının önemini vurguladım” dedi, 15 Temmuz darbe girişimini kınadıklarını, sorumlular hakkında yürütülen soruşturmaların hukuk devleti ilkeleri çerçevesinde yapılması gerektiğini ve Türkiye’de siyasi suçlardan tutuklu bulunan Alman vatandaşlarının serbest bırakılması konusunu bir kez daha ele aldıklarını ekledi.

Merkel’e yöneltilen en can alıcı soru Türk kökenli Alman vatandaşlarının maruz kaldığı şiddet üzerineydi. PKK’nın tehdidi altında bulunan Türklerin durumunu değerlendiren Merkel “Şiddet Almanya’da kesinlikle yasaktır. Çok net hukuk devleti ilkeleri bulunmaktadır. Şiddet söz konusu olduğunda mahkemeler harekete geçer. Türk kökenliler ve Kürtlerin Almanya’da barış içinde yaşamaları önemlidir” diyordu.

Yıldırım’a Almanyalı gazetecilerin yönelttiği soruların başında Türkiye’de tutuklu bulunan gazeteciler vardı. Bir biri arkasına gelen bütün sorular Türkiye’deki gazetecilerin durumundan, bundan sonraki sürecin nasıl şekilleneceğine kadar uzanıyordu.

Oysa, Almanya Şansölyesi Merkel’e daha net sorular sormak mümkün. Almanya’nın özellikle 15 Temmuz sonrası çizdiği tabloda Türkiye’ye gösterdiği insan hakları duyarlılığının izlerini bulmak mümkün değil. Alman gazetecilerin agresif sorularında bu olaylar yer almıyor.

Peki Almanya’da ne sorulabilir? Bu rehberi hazırladık.

Sığınma hakkı verilen darbeciler

Almanya 15 Temmuz sonrası darbecilere sığınma hakkı vermesiyle tepki çekiyor. Bu sürecin son halkası 15 Temmuz’un ardından firar eden ve Kara Harp Okulu darbe davasında adı geçen eski Kara Harp Okulu Kurmay Başkanı Albay İlhami Polat oldu.  Böylece Almanya’ya darbe girişiminde yer alan dört üst düzey komutana sığınmacı statüsü tanındı.

NSU davası

Nasyonal Sosyalist Yeraltı (NSU) adlı aşırı sağcı terör hücresinin eylemlerini ele alan NSU davası Almanya’da yaşayan Türkler için kritik bir öneme haiz. Davanın üzerinde 120 yıllık bir gizlilik kararı bulunuyor. Alman hükümetinin görevlendirdiği ombudsman Barbara John, “Bir tür duvarla karşı karşıyayız” demiş, “Bu duvarı kolayca yıkamayacağımızı, İçişleri Bakanlığı Müsteşarı Klaus- Dieter Frietsche’nin ‘Devlet sırlarının, devletin bekasını korumak için gizli kalması gerekiyorsa gizli kalmalıdır’ sözleri göstermişti” diye eklemişti. Kökeni Thüringen eyaletinin Jena kentindeki aşırı sağcı çevrelere uzanan NSU terör hücresi, 2000 ile 2007 yılları arasında farklı eyaletlerde 8’i Türk, biri Yunan ve biri polis memuru olmak üzere 10 kişiyi öldürmek, iki bombalı saldırı ve 15 soygun düzenlemekle suçlanıyordu. Savcılık 2004 Haziranında Köln’de Türklerin yoğun olarak yaşadığı Keup Caddesi’nde düzenlenen ve 22 kişinin yaralandığı çivili bomba saldırıdan da NSU’yu sorumlu tutuyordu. Terör örgütünün en önemli iki üyesi Uwe Böhnhardt ve Uwe Mundlos 2011 Kasımında muhtemelen tutuklanmamak için intihar ettiler. Terör hücresinin şiddet eylemlerini Böhnhardt ve Mundlos’un yaptığından yola çıkılıyor. İki üyenin ölümünün ardından Zschäpe bir itiraf videosu gönderdi ve beraber oturdukları apartman dairesini ateşe verdi. Üçlü 1990’lı yılların ortasında da Thüringen eyaletindeki Neonazi oluşumların içinde faal olarak yer almıştı. NSU davası Federal Meclis’in araştırma komisyonunda yer alan milletvekilleri Federal Başsavcı Herbert Diemer’i, Anayasayı Koruma Teşkilatı’nın NSU cinayetleriyle olası bağlantılarını gizlemek amacıyla, bazı ipuçlarını yeterince takip etmemekle suçlamasıyla biliniyor.

Dava sonunda mağdurların avukatı Seda Başay açıklama yapmış ve Almanya hükümetinin demokrat davranmadığını söylemişti: “NSU davasındaki bir dosya hakkında 120 yıl gizlilik kararı verildiği iddiaları var. Hukuk devleti ise Almanya devletinin sakladığı bir şey yoksa, bu neden yapılıyor? NSU’da sadece beş sanık değil, bir sürü kişi vardı, bu açıklığa kavuşturulamadı. Bunlar örtbas edilecek, kapatılacak, kimse de hatırlamayacak. Almanya ‘Türkiye’de demokrasi yok, insan hakları yok’ diyor peki burada müvekkilimin hakkı ne olacak? Bunlar unutuldu. Biz devletimizden Almanya’ya baskı yapmasını talep ediyoruz.”

Kayıp mülteci çocuklar

Almanya’nın son yıllarda en sorunlu olduğu konuların başında mülteci krizi geliyor. Alman Federal Emniyet Teşkilatı’nın (BKA) verilerine göre, yanlarında ebeveyn ya da herhangi bir yetişkin olmadan ülkeye ulaşan ve akıbetinden haber alınamayan çocuk ve genç sığınmacıların sayısı 2017 1 Temmuz’da 8 bin 991 oldu.

Federal Emniyet Teşkilatı kayıp olarak kayıt altına alınan çocuklardan 8 bin 46’sının 14 ile 17 yaş grupları arasında olduğunu, 867’sinin 13 yaş altı ve 78’inin ise 18 yaş üstü olduğunu belirtti. Bu çocukların çoğunun hikayesine ulaşılamıyor, organ mafyası, uyuşturucu kuryeliği gibi işlerde kullanıldıkları iddiaları gündeme geliyor.

Yargısız infaz Hamit Paksoy

Wuppertal kentinde ‘Almanyalı Osmanlılar’ (Osmanen Germania) adlı rocker grubuna düzenlenen baskında Türkiye kökenli 44 yaşındaki Hamit Paksoy banyodan çıkarken üzerine açılan ateş sonucunda öldürülmüştü. Alman polisinin silahsız bir insana neden ateş ettiği konusunda bir açıklama yapılmadı.

Cami kundaklamaları

Almanya’da camiler ve Müslümanlara ait yerler sık sık ırkçı saldırılara hedef oluyor. 2001-2011 yılları arasında her yıl ortalama 22 cami saldırıya uğradı. Bu sayı 2012 ve 2013’te ise 36’ya yükseldi. 2015’in ilk 6 ayında camilere ve Müslümanlara ait diğer binalara 23 saldırı gerçekleşti. Almanya’da 2015 yılının son çeyreğinde, camilere yönelik 24 ırkçı saldırı düzenlendi. 2016 yılının ikinci çeyreğinde camiler 14 farklı saldırıda hedef alındı. Almanya’nın kuzeybatısındaki Herringen beldesinde inşaatı devam eden Diyanet İşleri Türk İslam Birliği’ne (DİTİB) bağlı Ulu Camii’nin duvarlarına kimliği belirsiz kişilerce gamalı haç çizilerek İslam karşıtı yazılar yazıldı. Almanya’nın Brandenburg eyaletinin Potsdam kentindeki El-Faruk Camii’ne domuz kafası bırakıldı. Almanya’nın Hessen eyaletinin Bebra kentindeki DİTİB’e bağlı Mimar Sinan Camii’nin de içinde olduğu Türk-İslam Kültür Derneği binasına yönelik kundaklama girişimi yaşandı. Almanya’nın Schwäbisch-Gmünd kentindeki DİTİB Şehitler Camii’nin duvarına hakaret içeren sloganlar yazıldı. Bunlar yaşanan olaylardan bazıları. Almanya hükümeti olayları kınasa da devamının yaşanması konusunda atalet gösterdiği sorularına cevap vermiyor.

DİTİB’e ajan suçlaması

Alman medyasında yer alan Diyanet İşleri Türk İslam Birliği (DİTİB) mensubu imamların Türkiye adına casusluk yaptıklarını gösteren raporların Türkiye’nin Köln, Düsseldorf ve Münih konsolosluklarına gönderilmek üzere hazırlanmış üç farklı istihbarat raporunun ele geçirildiği haberiyle DİTİB zan altında bırakılmıştı. Suçlamalar düştü ancak yaşanan olaylar iki ülke arasında gerginlik unsuru olarak kaldı.

Liberal cami modeli

Almanya’da açılan liberal camiyle beraber Müslümanların ibadetlerine yapılan müdahaleler tartışmaya açılmıştı. Kendini kadın hakları aktivisti olarak tanımlayan avukat Seyran Ateş tarafından açılan cami Berlin’in camiler açısından karnesi de göz önüne alındığında eleştirilere hedef olmuştu. Türk Şehitlik Camii’ne 2010’da dört kundaklama girişimi olmuştu. 2012-2014 arası camilere yapılan saldırılar 78’di, bu tarihler arasında Leipzig kentindeki bir caminin bahçesine tahta kazıklara saplanmış domuz kafaları bırakılmış, Bielefeld kentinde bulunan camide Kuran-ı Kerim yakılarak mescidin içine atılmış şekilde bulunmuştu. Liberal cami, FETÖ mensuplarının imam olarak kadro almasının teşvik edilmesi “Almanya kendi Müslümanını dizayn mı ediyor?” sorusunu beraberinde getirdi.

Benzer konular