Adnan Oktar Mağduru Aileler Konuştu

Kamuoyunda Adnan Hoca olarak bilinen Adnan Oktar ve örgütüne yapılan operasyon sonucu Oktar ve birçok örgüt üyesi tutuklandı. Yahudilik ve Masonluk kitabını yazan Oktar’ın İsrail’le yakın ilişkileri de bu operasyonda kafa karıştırıcı detaylardan. 80’lerden itibaren kapalı bir örgüt olarak faaliyet yapan Oktar’ın kediciklerle verdiği maşallahlı inşallahlı mutluluk pozlarının altında yatan dram, mağdurların konuşmasıyla bir bir ortaya çıkıyor.

Yahudilik ve Masonluk kitabıyla İslami camiada adını duyurması zor olmadı Adnan Oktar’ın. Harun Yahya mahlasıyla yazdığı kitaplarda, birçok insanın dile getiremediği evrim teorisini Kuran ayetleriyle çürütmesi, camiada sahip çıkılması gereken bir isim olarak yer bulmasını kolaylaştırdı. Ardından cezaevi günleri geldi ve çıktığında farklı bir Adnan Oktar olarak yaşamına devam etti. Ters algıyla insanların güvenini kazanıp, tamamen başka bir kişilik ortaya koyan Oktar, önceleri kapalı bir örgüt olarak faaliyetlerini yürüttü. Kedicikleriyle kendi kurduğu A9 kanalında görünüp, İslam’ı kendine göre yorumlayan fetvalarıyla dikkat çektiğinde, üstüne üstlük bir de Mehdilik pozlarına bürünmesiyle artık hiçbir itibarı kalmamıştı. İsrail işgal devletine övgüler dizmesi, yakın ilişkiler içerisinde olması, Mason olduğunu itiraf etmesi, nasıl bir algı kurduğunun diğer bir resmi.

PİS KOKULAR GELMEYE BAŞLADI
Bu kadarla kalsa iyiydi. O kadınların örgüte katılma biçimleri, tornadan çıkmış gibi tek tip görüntü vermeleri ve beyinlerini satılığa çıkardıkları her hallerinden belli maşallahlı inşallahlı yayınlarıyla konuşuldu bir süre. Zaman zaman örgütten kopmalar medyaya düşse de, haklarında hiçbir şey yazılamamasının en önemli sebebi, en ufak bir yazıya açtıkları onlarca dava. İnsanları yıldırarak dile getirilen şikayetlerden kurtulurken, mağdurların sesini kısmayı da yine bu yöntemlerle başardılar. Fakat her şey güllük gülistanlık gitmedi onlar için. 11 Temmuz günü suç işlemek amacıyla örgüt kurma, çocukların cinsel istismarı, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma, siyasi ve askeri casusluk gibi 31 konuda Adnan Oktar’ın grubuna operasyon düzenlendi. Aralarında Adnan Oktar’ın da bulunduğu 235 şüpheliye gözaltı kararı verilen operasyonda derinlere inildikçe pis kokular da etrafa yayılmaya başladı. Mağdurlar birer birer ortaya çıkıp konuştukça, akla hayale gelmedik suçların işlendiği ve bunların din kisvesi altında gizlendiği de anlaşıldı. 80’li yıllardan itibaren faaliyet gösteren örgütün FETÖ ile benzerlikleri de dikkat çeken detaylardan.

KAÇIRILMALARINA SEVİNDİM

Altı ay önce Adnan Oktar’ın televizyonunda kızlarını gören acılı baba Elvan Koçak’ın hukuk mücadelesini başlatması ve medyayla sesini duyurması, operasyonu başlatan önemli adımlardan biri oldu. Eşinden ayrıldıktan sonra iki kızını ve bir oğlunu Adnan Oktar örgütüne kaptıran Elvan Koçak, altı ay önce Viyana’dan gelerek hem hukuk mücadelesini başlattı hem de medya yoluyla sesini duyurdu. Eski eşiyle ayrılma sebebinin Adnan Oktar olduğunu söyleyen Koçak, çocuklarının kaçırılarak yurt dışına çıkarılmasını bile, o pislik yuvasından kurtuldukları için şans olarak görüyor. “Eşimden 2012 yılında ayrıldım. Biz ayrılmadan önce eşim bu örgütle görüşüyordu. Batmanlı muhafazakar bir ailenin kızı olan eski eşim, haremlik selamlık yaşayan bir insandı. Babasını arayıp Adnan Oktar’ın yuvamızı yıkacağını söyledim. Oktar’ın Viyana’daki bağlantısı olan Ayşe Fırat, eski eşimin amcasının geliniydi. Eşimi örgüte o kadın soktu. Kayınvalidem o kadına giderek kızıyla ilişkisini kesmesini söyledi. Bu sefer gizli gizli görüşmeye başladılar. O zamanlar başörtülüydü, hatta hacca bile gitmişti. Benden ayrıldıktan sonra açıldı.Eşimle ayrıldıktan sonra çocuklarımla aram çok iyiydi. Ama onlar anneleri vasıtasıyla gizliden gizliye bu örgütle görüştürülüyormuş. Büyük kızım Şeyma, ilk zamanlar gitmiyormuş, duyduğuma göre sevmiyormuş bunları. Şeyma’nın Almanya’da bir yere götürüldükten sonra çok değiştiğini söyledi yakın bir arkadaşı. Hayatını değiştireceğini, eski ilişkilerini koparacağını, kimseyle görüşmeyeceğini söylemiş. Aralığın ilk haftasında Şeyma da Adnan Oktar’ın yayına gitti. Büşra oraya gittiğinde henüz 16 yaşındaydı. Büşra’nın ikiz kardeşi Muhammed Hüseyin’e kardeşlerini sorduğumda ‘bana hiçbir şey sorma’ diyerek ağladı. Türkiye’den yeğenlerim, Şeyma ile Büşra’yı Adnan Oktar’ın televizyonunda gördüklerini söylediklerinde benim haberim oldu.”

GELİN YENİDEN BAŞLAYALIM
Büyük kızının Oktar’ın yanına gitmesinden kırk gün sonra olayı çözdüğünü ve müdahale ettiğini söyleyen Koçak, bir yandan başka ülkeye kaçırılan çocuklarını ararken, diğer yandan da hakkında açılan davalarla uğraşıyor. “İstanbul’a geldiğimde kızıma mesaj attım. ‘Ben seni çok seviyorum ama uzaklaştırma kararı çıkarttım, beni mecbur ettin böyle bir şey yapmaya’ diye cevap verdi. Yurtdışına kaçırıldıktan sonra yaklaşık altı aylık süre içerisinde bu çocukların nerede olduğunu kimse bilmiyordu. Mahkeme süreci başladığında Büşra’nın ikiz kardeşi Muhammed Hüseyin’i de almışlardı. Bir ay önce gizemli bir el, Avusturya’da benim lehime çıkan bütün kararları tersine çevirdi. Geçmişte olan ortak velayetleri benden alındı, anneye verildi. Sonra çocuklar sosyal medyalarını açtılar, Hollanda’dan mutluluk fotoğrafları paylaşmaya başladılar. Hollanda’da çok güçlü olduklarını duydum. Avusturya’daki bağlantıları o kadar güçlü değil.”
Bu soruşturmalarda derine inilmesi gerektiğini söyleyen Elvan Koçak, bu konuda ailelere çok büyük görevler düştüğünü ifade ediyor. Bu olay medyaya intikal ettikten sonra çocuklarının oradan kaçırılmasından memnun olduğunu söyleyen acılı baba, çocuklarına seslenerek “Gelin bir an önce kaldığımız yerden devam edelim. Ben onların kandırıldığına inanıyorum. Onları hiçbir zaman suçlamadım” diyor.

BENİ ENGELLEYECEĞİNİ SÖYLEDİ
Milli Görüş çevresinde İslam ahlakıyla yetiştirdiği kızını Adnan Oktar’ın tuzağından kurtaramayan H. Ş. de acılı babalardan. Adnan Oktar’la birlikte gözaltına alınan M. Ş.’nin açık olduğuna bile inanamıyor babası. Okul yıllarında okuldaki üç başörtülü kızdan biri olan M. Ş., okul müdürüne karşı dik durarak ‘başörtüsü benim meselem’ diyor. “Lise yıllarındayken benim rızam olmadan evlendi. Birkaç yıl sonra da boşandı. Boşandıktan sonra Viyana’da bir arkadaşının yanına yerleşti. Yasemin Hacıoğlu denen bu kadının Adnan Oktar örgütüyle bağı varmış. Benim kızımı da bulaştırdı. Bir süre sonra ortadan kayboldu. ‘Modern yaşamak isteyen cahil topluma İslami eğitim vermeye gitti’ dedi bana arkadaşı. Daha sonra telefonla iletişime geçtik, sadece bizim telefonlarımıza bakıyordu. O konuyu açtığımızda ise telefonu kapatıyordu. Onu uyarmak için mesajlar yazıyor, linkler atıyordum, beni engelleyeceğini söyledi. İstanbul’a geldiğimizde ancak havaalanlarında görüşüyordu bizimle.”

BÜYÜ YAPMIŞLAR
Kızının açık fotoğraflarını hiç görmediğini, videolarını hiç izlemediğini söylüyor baba H. Ş.. Onu hala o eski başörtülü haliyle hatırlıyor. Hatta ailesiyle görüşmeye başörtülü gidiyor Mehtap. Bu süre zarfında havaalanlarında görüşüp hasret gideriyorlar. Kızına nelerle meşgul olduğunu sorduklarındaysa, Adnan Oktar’ın kitaplarını Almancaya çevirdiğini öğreniyorlar. Görüşmelere yalnız gelmeyen M. Ş., örgütten iki kızı da yanında götürdüğü için rahatça her şeyi konuşamıyorlar. “Dünya işlerinden konuşalım diyor bize. Bir gün annesine lavabo bahanesiyle içeride sor ne yaptıklarını dedim. Annesi lavaboda bu konuları sorduğundaysa ‘konuşmayalım bunları, dinliyorlar bizi’ demiş.
Kızımla görüştüğüm zamanlar üzerinde baskı olduğundan emindim. İlaç kullandığından şüpheleniyorum. Ama en önemlisi büyü yapılmış bunlara. Bu yapının iyi bir yapı olmadığını hissettiğimizde çok geç kaldık. Onu oradan alabilmek için, o gün bugündür yetkililerle görüşüyorum, ama hiçbir sonuç alamadım. Operasyonu duyar duymaz hemen İstanbul’a geldik. Elimizde valizlerle emniyete gittik. Ama bizi görüştürmediler. Daha sonra kızım da kabul etmedi zaten. Şimdi annesiyle birlikte perişan vaziyetteyiz. Nasıl kızımı kurtarırım onu düşünüyorum. Sizin aracılığınızla kızıma seslenmek istiyorum. Kendisi belki bunun farkında değil ama onlara değil, bize ihtiyacı var. Kendisini daha fazla yıpratmadan evine dönsün. Eğer bırakılınca bana gelmeyecekse, yine o adamın yanına gidecekse, tutuklu olması beni sevindirir.”

ALLAH RIZASI İÇİN ÖRGÜTE KIZ KAZANDIRIRDIK
Ümit Kuruca da Adnan Oktar mağdurlarından. 13 yıl Oktar’ın örgütünde kalan Kuruca, abisinden ve mahalledeki arkadaşlarından etkilenerek örgüte giriyor. 18 yaşında toy bir çocuğun yönlendirilmesi ne kadar kolay oluyorsa, Kuruca’nın da yönlendirilmesi o kadar kolay oluyor. Tebliğ adı altında ellerine birkaç kitap verildiğini, temiz görünümlü insanların Adnan Oktar’ı övdüklerini anlatan Kuruca, daha önce İslam hakkında hiçbir şey bilmediği için doğruyu yanlışı ayırt etmenin de zor olduğunu itiraf ediyor. “Anlattıkları şeyler yüzde yüz yanlış değildi, arada üç beş tane doğru olacak ki, kendi empoze etmek istedikleri garip fikirleri onların arasına serpiştirebilsinler. Ben oraya dahil olduğum zaman, biraz daha kapalı bir örgüttü. Adnan Oktar haftada bir gün, bir saat yanımıza gelip bir şeyler anlatırdı. Her şeyi de herkese anlatmazdı. Yıllar içerisinde bazı şeyleri anlayabildik. Dışarıda bir kızla tanışıp, onu örgüte kazandırmak Allah rızası için yaptığınız bir şeydi. Ne kadar çok insan getirirsen hayırlarda yarışmış oluyordun. Yıllarca bu ve benzeri şeyler telkin edildi. Sürekli telkin altında kala kala sen de onun doğru olduğunu düşünüp, ilerlemeye başlıyorsun.”

TURNİKE SİSTEMİYLE KÖLELEŞME
Adnan Oktar’ın esas evinin kamera, güvenlik, misafir getirip götürme gibi işlerinden sorumlu olan Kuruca, bacılar denen grupla erkeklerin o evde karşılaşmalarının bile yasak olduğunu söylüyor. Mecburiyetten karşı karşıya geldiklerinde kafalarını eğen erkeklerin bazılarıysa bu kızların örgüte getirilmesinde görev almış. “Her kızın geliş aşaması farklı. Bazıları din adı altında kandırılarak oraya getiriliyor. Zaman geçtikçe telkinlerle, kitaplarını okuyarak adamı sevmeye başlıyorlar. Birçok kız ise turnike sistemiyle örgüte katılıyor. 15-20 kişilik yakışıklı tayfa özellikleri olan bir kızı keşfettikten sonra tavlamak için organize oluyor. İş yerine gidiyor, onunla tanışmaya çalışıyor. İş çıkışı bekliyor. Olmadı kızı takip ederek evini tespit ediyor, evinin karşısında ev tutuyor. Binlerce teknik taktikle kızı elde ediyorlar. Sevgili olduktan sonra cinsel birliktelik başlıyor. Cinsel birliktelik yaşadıktan sonra çeşitli taktiklerle grup seks dediğimiz o örgütten başka erkeklerle kızın görüştürülmesi safhası var. Orada da çeşitli vaatler veya baskılarla ikna ediliyor. Kız sürekli birileriyle beraber olmaya başladığında da köleleşmiş oluyor. Adnan Oktar’ın yanına geldiğinde, her dediğini yapmaya hazır oluyor. Adnan Oktar sapık bir adam, gece gündüz para veya kadın var mı diye sorar. İki kardeşle evlenmek İslam dininde olmadığı halde, hülle yoluyla üç dört kardeşle birlikte olabiliyorlar. Tamamen köle sistemi var, kimse evlenip yuva da kuramaz. Adamı mehdi gibi görüyorlar zaten. Kapalı bir yapı olduğu için, soruşturmanın gizliliği kalktığında daha çok şey öğrenebileceğiz.”

ALİ BULAÇ’IN TEFSİRİ OKUNUYOR
İki yıl önce oradan ayrıldığını söyleyen Kuruca, insanların oraya büyüyle bağlandığından da şüpheleniyor. Antidepresanlarla insanların beyinlerini uyuşturdukları bilinen örgütün okuduğu kitaplar da sınırlı; Adnan Oktar’ın kitapları ve Ali Bulaç’ın tefsiri. “Çin’de dolandırıcılık olayına karıştıklarını fark ettiğimde sorgulamaya başladım. Adnan Oktar, ‘İslam hakim olunca paralarını ödeyeceğiz, Çin, komünist bir ülke, kafaya takma, kimseye söyleme’ gibi şeyler söyledi. Ben bu olaydan sonra beş arkadaşımla birlikte ayrıldım oradan. Biz ayrıldıktan sonra hakkımızda iftiralar atarak haberler yazdırdılar, evimizin adresini, telefon numaralarımızı internete verdiler. İş yapmamızı engellemek için ellerinden gelen her şeyi yaptılar. Mesela bir arkadaşım Katar’da iş yapıyordu, Katar’a 12 bin mail atmışlar, işinden oldu çocuk. Örgütten ayrılmak da öyle kolay değildi.”

Benzer konular