Türkiye bir haftayı sadece iki gündemle tamamladı. İlki, Ankara’nın açık kapı politikasına geçmesi suretiyle göçmenlerin Batı’ya özellikle de Yunanistan sınırına akını. İkincisi ise Moskova’daki Erdoğan-Putin zirvesi.
Batının hiçbir zaman insan olmayı becerememe yüzünü bir kez daha ifşa eden yürüyüş sürse de, Türk kamuoyunu tatmin etmeyen zirve bitti. Masanın güçlü tarafıydık ama Putin Ankara’ya gelmeyi reddedince biz gittik. Bu, masaya güçsüz oturmanın ilk adımı sayıldı.
Tüm dünyanın ağzı açık ve takdirle izlediği SİHA savaşımız ne yazık ki, kara harekâtına dönüşmediği için bırakınız Halep gibi yerleri kurtarmayı, Rusya-İran ve rejim ittifakı ile ele geçirilen İdlib topraklarının bile hemen hiçbiri geri alınamadı.
Oysa 29 Şubat’a kadar rejim İdlib’i boşaltmazsa biz boşalttıracaktık. Yapma gücümüz olduğu halde yapmadık. Buna karşılık çok bilmiş bürokrasimiz, ateşkes isteyen taraf olma açıklamalarından hiç vazgeçmedi. Hatta Hizbullah ve İran unsurlarına terörist bile demezken, kendi toprakları için İdlibli veya Suriye’nin diğer bölgelerinden insanlara ‘radikal’ veya ‘terörist unsur’ dediler.
Aslında çok görmemek gerekiyor. Çünkü bizim sözcülerimiz hâlâ terörist Hafter için de ‘meşru’ bir aktörmüş gibi ‘Darbeci Hafter’, ‘General Hafter’ ve ‘Hafter’e bağlı askerler’ ifadelerini kullanıyorlar. Terörist Hafter’e bağlı teröristler demek çok mu güç?
Rus’u M4 karayoluna sokarak masada zafer ikramında bulunduk. Metindeki ‘Suriye Arap Cumhuriyeti’ ibaresi Baas’a meşruiyet sağlarken, o Baas’ın itleri ortak açıklamadan birkaç saat sonra iki yiğidimizi şehit etti. Yetmedi, Esed adlı alçak, İdlib’i ve Türkiye’nin kontrolündeki toprakları almaktan söz etti. Bir gün önce ‘dostluk eli’ uzatan kâtili buna iten neydi?
Bunca şeyin yanı sıra bir de ekranda konuşanlar meselesi var ülkenin… Bunların en temel özelliği, kameralar kapatılınca aynı görüşlerini dile getirmiyor olmaları. Herkesin hesabı başka…
Zirveden sadece 5 gün önce Hatay’ı “çalıntı bölge” ilan etme küstahlığında bulunan ve 36 yiğidimizi şehid eden Rusya’nın taziyede bulunması, kâtilin maktulün cenazesindeki timsah gözyaşları dökme gösterisiydi.
Erdoğan ise sürekli ‘dostum’ diye hitap ettiği Putin’e ‘sayın devlet başkanı’ diye hitap ederek oluşan mesafeyi ifşa etti.
Bu bildiride Rusya ilk kez Suriye’nin toprak bütünlüğü ibaresinin altına imza attı. ‘Türkiye’nin PKK/PYD ile mücadelesinde Rusya’nın artık sözü olamaz diyebiliriz’ ama sadece demekle kalırız. Çünkü Rus’un tarihinde imza ve sözüne sadık kaldığı hiçbir zaman görülmemiştir. Sadece Rus için değil, domuzla, kanla beslenen tüm Batılı toplumlar için geçerli bu durum. Zira onları sınırlayan ilahî bir güç zemini yok.
Elbette yazmak çizmek kolay, masayı yönetmek ve sahayı kontrol etmek güç. Ayrıca yapayalnız olduğumuzu da unutmamak gerekiyor. Unutmamamız gereken bir başka şey ise, bizim başka hiçbir millete benzemememiz. Ne merhamette, ne de savaşta kimse bizimle yarışamaz. O, Vietnam’da ve Afganistan’da yenilmiş, Venezuela’da ağız tadıyla bir darbe yapmayı bile becerememiş ‘dev’ orduya sahip ABD dâhil.
Hâsılı nasıl ki 2016’da AB ile uymayacakları ‘geri kabul anlaşması’ imzaladık ve 2020’de tek taraflı vazgeçtik. Aynı şekilde 20’den fazla uymadığı anlaşma imzaladığımız Rusya ile bir mutabakat zaptı daha imzaladık. Göreceğiz, bunun da ömrü birkaç hafta bile olmayacak…
Biz ‘olanda hayır var’ demek ve hayır ummakla mükellefiz. İnşaallah Rus’un hesaplarının üstünde yapılan ilahî hesaplar, Türkiye’yi daha da güçlü kılar. Kim bilir belki bu süre, bölgede bir hava savunma sistemi kurmamıza imkân tanır.
Öte yandan Yunanistan’ın ve dolayısıyla AB’nin sınırda işlediği, hiçbir kelime ile tarif edilemez zulümler yeni değil. Avrupa’ya ulaşmayı başarmış ve sadece Almanya’da çalınıp, şeytanî ritüeller ve sübyancılığa konu edilen çocuk sayısı 20 bine yakın. Diğer ülkeleri de eklerseniz, Batıya insanlığın hiçbir tarihte gelmediğini görürsünüz. Çünkü alçaklık onların ruh kökünde var.
Gâvur sözünü yele, imzasını ise suya atar. Onlar için ahlâk sadece çıkardır, menfaattir ve başkalarının sömürülmesidir.
Her şey kötü olacak değil ya. BAE’nin azgın prensi koronaya yakalanmış. İran’ın Irak, Suriye ve Yemen’de katliam yapan veya sessiz kalan pek çok yöneticisi de… Mazlumların ahı er ya da geç gelir ve bulur.
Vesselam!