FETÖ mensuplarının iadesi konusundaki tavrıyla Türkiye’yi çileden çıkaran Yunanistan, diğer taraftan iç siyasetinde de “Türk tehdidi” meselesini gündeme getiriyor. Türkiye’nin olağan askeri hamlelerini üzerine alınan, Ege denizinde adalar meselesini ve Kıbrıs’ı ısıtan Yunanistan’ın bu tavrını yorumlayan akademisyen Emete Gözügüzelli “Şu sarihtir ki geçmişten bugüne Yunanistan Avrupa’nın Türkiye karşısında kullandığı bir piyondur. Esasen, yapana değil bunu yaptıranlara bakmak gerekmektedir” diyor.
Türkiye’nin uzun menzilli füzesi KAAN’ın Sinop’ta denenmesi Türkiye gazeteleri dışında en çok nerede manşete çıktı dersiniz? Yunanistan’da.
Denemenin ertesi günü Yunanistan gazetelerinin manşetlerinde “Türkiye Atina’yı vuracak” haberleri vardı. İzmir ile Yunanistan’ın arasının yaklaşık 230 kilometre olduğu hesaba katılır ve KAAN füzesinin menzilinin 280 kilometre olduğu düşünülürse, Yunanistan basının meseleyi üzerine alınmakta ne kadar mahir olduğu ortaya çıkıyor.
Yalnızca KAAN füze denenmesinde değil, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Atina ziyaretinin ardından da Yunan basını benzer bir dil kullandı.
Yunanistan’ın önde gelen gazetelerinde To Vima “Türkiye ile Yunanistan arasında imzalanan 21 anlaşma, Türk ve Yunan hükümetlerinin iki ülke arasında yeni bir döneme girmek istediklerini gösteriyor. Ancak Türk- Yunan anlaşmazlıklarının bel kemiğini oluşturan konularda -şimdilik- herhangi bir değişiklik kaydedilmedi” derken, Eleftherotypia “Türk-Yunan anlaşmazlıklarına son verecek herhangi özlü bir adım atılmadı” diyordu. Ethnos Gazetesi’yse, diğer gazetelerin aksine iyimser bir hava izlemek yerine, “Sıcak karşılamada soğuk gerçekler… Erdoğan Türk-Yunan ilişkilerini zehirleyen konuların hiçbirinde geri adım atmaya yanaşmadığı ve basın toplantısında verdiği yanıtlarla iki ülke arasındaki anlaşmazlıkların giderilmesinin ne denli zor olacağını kanıtlamış oldu” diyecek kadar ileri gidiyordu.
Düşmanlığı körükleyen manşetler
Bir diğer gerginlik, Meriç bölgesinde, sınıra yakın noktada Türk devriyeleri tarafından yakalanan ve çıkarıldıkları mahkeme tarafından casusluk suçuyla tutuklanan iki Yunan asker meselesinde ortaya çıktı. Yunan gazeteleri meseleyi “Skandal” olarak nitelerken, gelişmeyi çarpıtıp Türkiye’yi kumpasla suçladı. Kıdemli çavuş Dimitris Kuklacis ve teğmen Angelos Mitretodis’in tutuklanması Elefteros Tipos gazetesinde “Meriç’te Türk tuzağı” manşetiyle verdi, Dimokratia gazetesi de “Türklerden Meriç’de tuzak. Ankara, Yunanistan’a kaçan Türk 8 asker ile takas için pazarlık istiyor. Yunan askerlerine adi suçluymuş gibi kelepçe taktılar” ifadesini kullandı.
Yunanistan basınında ve siyasetinde bu Türkiye hassasiyeti nereden kaynaklanıyor? Bahçeşehir Kıbrıs Üniversitesi Deniz Hukuku Uygulama ve Araştırma Merkezi Başkanı Yrd. Doç.Dr. Emete Gözügüzelli “Yunanistan’ın bu süreci tırmandıran gerilim noktasına dönüştürerek tahripkâr veya kışkırtıcı bir tutumu izlemesi yeni bir olgu değildir. Sadece bu durum Türkiye’nin uluslararası hukuktan doğan haklarını kullanarak Afrin’e gerçekleştirdiği Zeytin Dalı Operasyonu ile son dönemlerde daha da öne çıkmıştır” diyor.
AB de kışkırtıyor
Peki, Yunanistan’ın bu ajandası dışında bir başka motivasyonu daha var mı, sorusuna yanıtıysa, şu anda her durumda Türkiye’yi izleyen ve eleştiren Yunanistan’ın tavrını özetler nitelikte: “Geçmişten bugüne Yunanistan Avrupa’nın Türkiye karşısında kullandığı bir piyondur. Esasen, yapana değil bunu yaptıranlara bakmak gerekmektedir. Bilindiği üzere Akdeniz’de ciddi enerji kaynaklarının ortaya çıkması ardından Avrupa Birliği (AB) Türkiye’nin Akdeniz’de Kıbrıs adası üzerindeki haklarından Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum yönetimi aracılığı ile çekilmesini baskılamaktadır. Türkiye Doğu Akdeniz’de Antalya körfezine hapsedilmek istenmektedir. Türkiye’den Ege’deki haklarından da feragat etmesi beklenmektedir. Artık AB’nin de ne derece uluslararası hukuka uygun davrandığı sorgulanmalıdır. En basit örnekle Kıbrıs meselesine bakılmalıdır. AB, 2004 yılında Rumları, tüm adanın ‘tek hakimi’ gibi görerek, Kıbrıs Türklerinin rızasını almadan birliğe üye konumuna getirmişlerdir. Bu 1960 Antlaşmalarına aykırıdır. Tüm bu hareketler Haçlı zihniyetini andıran tutumla Türkiye karşısında sürmektedir. Bu unsurlar Kıbrıs meselesinin özünü bir ‘işgal’ meselesi olarak nitelendirmeye çalışmışlardır.”
“Kundaklama” küstahlığı
Yunanistan’ın 12 adalar bölgesinde yaptığı uluslararası tatbikata dikkat çeken Gözügüzelli, tatbikatın adını “Pirpolitis” koymalarının da tarihsel bir gönderme olduğunu hatırlatıyor. Pirpolitis Yunanca kundaklama demek ve Osmanlı İmparatorluğu döneminde 1821 İsyanını çıkaranların yaktıkları Türk gemilerine gönderme yapıyor.
Yunanistan’ın seçtiği isimler bununla sınırlı değil. Aynı isim önceki yıllarda da kullanıldı. Güney Kıbrıs Rum yönetiminin seçtiği isimler de benzer saldırganlıkta. Mesela, Nemesis. Yunanca “intikam” anlamına geliyor. Bu operasyonlara destek veren ülkeler arasındaysa, İsrail, Fransa, Birleşik Arap Emirlikleri, İtalya, ABD, İngiltere var.
Bu desteğin nedensiz olmadığı söyleyen Gözügüzelli, Türkiye’nin güçlenmesinin de bu süreçte etkili olduğu görüşünde: “Yunanistan’ın bu yasadışı tutumu özelde Amerika, genelde Avrupa’nın desteklemesi ile gerçekleşmektedir. Türkiye’nin Çin ve Rusya ile düzelen ilişkileri, Çin’in yeni Modern İpek Yolu projesinin Akdeniz’den deniz yolu, Türkiye’den kara yolu ile geçecek olması, Doğu Akdeniz’de keşfedilen hidrokarbon yatakları ve bugün sıcak savaşa doğru sürüklenen yeni dünya düzeninde Akdeniz’de stratejik hamleler ile güç gösterileri yapılmak istenmekte. Türkiye, Mayıs ayının ortalarında Ege Denizi’nde Yunanlıların bu tatbikatı karşısında Deniz Aslanı-2018 tatbikatını yapacaktır. Türkiye hem kara ve hava operasyonları hem de deniz kuvvetleri ile bölgede “Ben hâkimim” diyor. Özellikle bu tatbikata Çin ve Japonya askeri ataşelerinin de katılacak olması yeni dünya düzeninde geliştirilen kıtalar arası projelerde Türkiye’nin artan önemine dikkat çekmektedir. Hatta Türkiye’nin Kızıldeniz’de Sevakin adasında ve deniz çevresinde etkin konuma gelmesi, Doğu Akdeniz ve Ege’de kararlı ve güçlü duruşu, Suriye krizinde Afrin operasyonu ile Amerika’nın “tek güç” imajını yerinden etmesi tabii ki Batı’nın ve Amerika’nın rahatsızlığını ortaya koyuyor.”
Lozan Anlaşması masaya yatırılmalı
Gözügüzelli Yunanistan’ın sergilediği tutumun Helen siyasetinin bir uzantısı olduğunu, Haçlı zihniyetinin devam ettiğini söylüyor, Türkiye’nin Lozan Anlaşmasını masaya yatırmasının bu süreçte etkili olabileceğini ifade ediyor: “Biz de Lozan’ı tekrar masaya yatıralım. Adalar ve azınlıkları tekrar konuşalım. Türkiye-Yunanistan arasında Avrupa’nın desteği ile I. Balkan Harbinden sonra Osmanlının elinden baskı ile alınan Ege adalarının durumunu Lozan ile yeniden değerlendirelim. Hatta bugün o Ege ve Akdeniz’de deniz alanlarında gerçekleştirmeye çalıştıkları yayılımcı tutumları, hatta Batı Trakya Türklüğünün yaşadığı uluslararası hukuk ve mevcut antlaşmalar karşısındaki ihlalleri tekrar ele alalım. Mademki adalardan ve azınlıklardan konuşacağız, konuşalım. Hatta adaların Ege ve Güney Kıbrıs’ta silahlandırılmasını da masaya yatıralım. Hamburg Sözleşmesi’nin şartlarının nasıl ihlal ettiklerini tartışalım. Kıbrıs’ta uluslararası hukuka aykırı yapılanları masaya koyalım. Vakıf mallarımızı örneğin Rodos, İstanköy, Batı Trakya, Kıbrıs’taki durumlarını tartışalım. Tartışacağımız konu nasılsa çok. Ama bunları müzakereler yolu ile yapalım. Müzakerelerden kaçan taraf hep Yunanlılar olduğu için onlar ancak lafla peynir gemisi yürüterek, suçlamalarda bulurlar, oysa Türkiye her daim hukukun üstünlüğüne inanan ve koruyan, komşuları ile iyi ilişkiler kurma yolunda sayısız adımlar atan taraftır. Soğuk savaş mantığı ile hareket eden Yunanlılar ve destekçilerin artık yeni dünya düzeninde Türkiye’nin kendi haklarını korunmasında her türlü adımı atabileceğinden bunu da uluslararası hukuk nezdinde sahip olduğu çerçevede kullanmasından geri durmayacağının anlaşılması gerekmektedir.”
***
15 Temmuz başarılı olsa Kıbrıs’ı işgal edeceklerdi
2017 yılında Kıbrıs anlaşmazlığına uzlaşı bulmak maksadıyla Crans Montana’da gerçekleşen Zirve’de Türkiye’nin Kıbrıs üzerindeki garanti anlaşmalarına dayanan uluslararası hukuk çerçevesindeki meşru haklarından vazgeçirmeye yönelik çabaları hatırlatan Gözügüzelli 15 Temmuz sürecinde yaşananları da hatırlatıyor:
“15 Temmuz 2016 terörist FETÖ darbe girişiminde Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum yönetiminin terörü destekleyen tutumlarına şahit olunmuştur. Kıbrıs Rum yönetiminin 15 Temmuz gecesi silahlı kuvvetlerine ‘darbe başarılı olsaydı kuzeyi işgal etme’ sinyali vereceğini Rum basınından öğrendik. Yunanistan ise halen FETÖ terör mensubu üyelerini iade etmemekte direnmekte ve Uluslararası Suçluların İadesi anlaşmasına aykırı davranmaktadır. Teröristlere desteği ile bilinen Yunanistan’ın FETÖ yanında PYD veya PKK’lıların Lavrion bölgesindeki geçmişten bugüne nasıl eğittiklerini ya da Avrupalı askerler ile Suriye ve Irak’ta nasıl teröristleri eğittiklerine şahit olduk. Tüm bunlar Türk Devleti tarafından iyi bilinmektedir. Daha da öte, Yunanistan’ın kendi içinde yaşayan Türk Müslüman azınlığa yönelik insan hakları ve Lozan Antlaşması hükümlerine aykırı uygulamaları da ortadadır. İlaveten, 1990’lardan sonra Karadeniz’de sözde Pontus kimliği oluşturma ve bir ‘devlet’ kurma adına yürütmeye çalıştıkları sözde Pontusçuluk girişimleri ve uluslararası alanda sözde ‘soykırım’ çabaları da var. Yunanistan’ın uluslararası hukuk veya insan hakları ihlallerinden bahsedecek olursak Yunanistan’ın sicili geçmişten bugün oldukça kabarıktır.”