20. yüzyılın sonlarına doğru küreselleşmeye adapte olan Avrupa ülkeleri, içlerindeki statükoyu koruyabilmek adına yeni düşman arayışına girdi. Kendisine ‘tehdit’ olarak gördüğü İslam’ı ve Müslümanlığı düşman ilan eden Avrupa’da aşırı sağ yükselirken, ırkçı eylemler de arttı. Yükselişe geçen aşırı sağ, Avrupa Birliği üyesi ülkelerde Müslümanlara karşı her türlü hoşgörüsüz politikaların gelişmesine de ortam sağladı. Günümüzde de artarak devam eden bu nefret içerikli hareketlerden birisi de Charlie Hebdo isimli derginin kapağına taşıdığı başörtülü genç bir kız.
Avrupa’da yabancı korkusu, göçmen ve mültecileri toplumsal bir sorun haline getiren aşırı sağ İslamofobiyi yeniden körüklüyor. Yasaklamalar ve ötekileştirmelerle beslediği nefreti, daha da yukarıya taşıyor. Aşırı sağın 1970 yılında olduğu gibi yeniden yükselişe geçmesinin altında, hiç şüphesiz Avrupa’da tek yapılı bir kültür oluşturma isteği yatıyor. Neredeyse tüm politikasını İslam karşıtlığı üzerine kuran aşırı sağın, İslamofobik nefretinin kırılma anı, birçok araştırmacı tarafından 11 Eylül olarak gösteriliyor. 11 Eylül’den sonra İslamofobi’nin Avrupa’da yaygınlaşmasıyla, aşırı sağ için yeni “ötekiler” Müslüman göçmenler oldu.
Avrupa’daki aşırı sağ partilerin daha da güç kazanması, Avrupa faşizminin yeniden canlandığı fikrini ortaya çıkarıyor. Ülke ülke gündemi değişiklik gösteren sağ partiler, yabancı ve göçmen karşıtlığı meselesinde ortak bir savunma geliştiriyorlar: “Öteki”leştirme. Aşırı sağ partilerin Müslümanları öteki olarak görmeleri, “saf” bir Avrupalı kimlik oluşturmak istemelerinden kaynaklanıyor.
AŞIRI SAĞ VE YENİ “ÖTEKİ”LER
İslamofobik söylemlerin artarak devam etmesinin sebebi Avrupa’daki aşırı sağın yükselişiyle ilgili olduğunu söyleyen araştırmacılar, aşırı sağın tek bir toplum istediğini ve ötekileştirecek bir şey aradığını belirtiyor. Bahçeşehir Üniversitesi öğretim üyesi Doç. Dr. Selcen Öner de durumu şöyle anlatıyor: “Aşırı sağ partiler genelde çokkültürlülüğe karşı oluyor. ‘Çokkültürlülük’ farklı toplulukların eşit şekilde yan yana yaşamaları, birbirleriyle pek etkileşime girmeden kendi değerlerini ve geleneklerini koruyabilmelerini sağlar. Ancak birbirleriyle karşılıklı etkileşime fazla girmemeleri, zamanla birbirlerinden yabancılaşmalarına yol açabiliyor. Aşırı sağ partiler, çokkültürlülüğün ulusların dağılmasına yol açtığını iddia ediyor. Yine bu partiler, sıkı göçmen politikalarından yanadırlar ve genellikle sosyal hakların göçmenlere verilmesine karşılar.”
Aşırı sağ partilerin tek bir toplum yapısından yana olduğunu söyleyen Öner, “öteki”leri dışlayarak sıkıntıları aşacaklarını düşündüklerini, bu “öteki”nin de ülkeden ülkeye farklılık gösterdiğini ifade ediyor.
MESAJLAR HEP DERGİ ÜZERİNDEN
Avrupa’nın birçok ülkesinde 11 Eylül sonrası dönemde gerek ABD politikaları, gerekse de DEAŞ’ın gerçekleştirdiği saldırılar sonrası İslam’ı terör olarak görmeleri, yükselen yabancı karşıtlığını İslam karşıtlığına değiştirmelerine yol açtı.
Le Point’ın bu süreçte en çok ses getiren ve tepki gösterilen sayısı, “Cet islam sans gêne” (Çekinmeyen İslam) başlığıyla çıkan kapağı oldu. Dergi kapağında peçeli bir Müslüman kadının elini bir kadın polise doğru kaldırmış olduğu fotoğraf karesi kullanılarak başlığın altında da “hastaneler, havuzlar, kafeteryalar, eğitim kurumları…” yazarak kamuya açık olan bu alanlarda bulunan Müslümanlardan duyulan rahatsızlık dile getirilmişti.
“FRANSIZ İSLAM’INI İSTİYORUZ”
Arap Baharı sürecinde İslamofobik dile sahip kesimler, “İslamcı” kavramını sıklıkla kullanmaya başladı. Başörtülü, peçeli kadınlar ya da sakallı erkekler üzerinden “İslamcı” kavramıyla bir İslam algısı yansıtmaya çalıştılar.
Eski Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy, görevi döneminde bir cami ziyaretinde şu cümlelerle yeni bir islam dizaynı istediklerini ifade etmişti: “Biz Fransa’da var olan bir İslam’ı değil Fransız İslam’ını istiyoruz.” Sarkozy, Mayıs ayının başında 300 kişinin imzasıyla yayınlanan Kur’an-ı Kerim’den “şiddet ve Yahudi karşıtı fikirleri yaydığı gerekçesiyle bazı ayetlerin çıkarılması” yönünde bir bildiri yayınlamıştı. Fransa’nın görevdeki Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron Şubat ayında Journal du Dimanche gazetesine Sarkozy’nin yeni İslam dizaynına benzer cümleler sarf etmişti: “ Fransa’daki İslam’ın yeniden yapılandırılması için 2018’in ilk çeyreğinde köktendincilikle mücadelenin yanı sıra ülkedeki Müslüman örgütlenmeleri ve onların devletle, toplumla ilişkilerini yeniden düzenleyecek önemli reformlar getireceğiz.”
İşte aşırı sağ siyasetin bir numaralı tehdit olarak hedef aldığı Müslümanlar, bu siyasi söylemler ve provokatif yayınlar aracılığıyla baskı ve tacize maruz bırakılıyorlar. Fransız toplumuna bir tehdit olarak aşılanan imaj çalışmaları sonucu Müslüman karşıtlığı günden güne artış gösteriyor. Bunun en son örneğiyse Paris Sorbonne Üniversitesi’nin Fransa Öğrencileri Millî Birliği’nin (UNEF) başkanı, 19 yaşındaki Maryam Pougetoux.
EŞİTLİK BAKANI EŞİTSİZ ÇIKTI
Fransa’da, hükümetin Şubat ayında kanunlaştırdığı eğitim ve üniversiteye giriş reformuna tepki için üniversitelerde grev düzenlendi. Bu grevlere ilişkin bir televizyon kanalına açıklamalarda bulunan Paris Sorbonne Üniversitesi UNEF başörtülü başkanı Meryem Pougetoux, bir anda tüm Fransa’nın hedefi oldu. Fransa’da yayın yapan mizah dergisi Charlie Hebdo, geçen haftaki sayısının kapağında Pougetoux’u maymuna benzeterek konuşma balonuna “Derneği yönetmem için beni aldılar” cümlesini yazarak yeni bir tartışmanın kapısını aralamış oldu.
Kadın Hakları ve Eşitlik Bakanı Marlene Schiappa ve İçişleri Bakanı Gerard Collomb da bu tartışmaya katıldı. Maryam’in başörtülü bir öğrenci derneği başkanı olarak televizyonda konuşmasını, İçişleri Bakanı Collomb tarafından “provokasyon” ve “şok edici” gibi skandal sözler sarf eden Collomb, “Bu bir dini yayma çalışmasıdır. Bazı kişilerin bu dini işaretler aracılığıyla provokasyon hedefinde olduklarını görüyoruz” dedi. Öte yandan, Eşitlik Bakanı Marlene Schiappa da öğrenci derneğinin hangi değerleri yücelttiğini gözden geçirmesi gerektiğini söyleyerek Müslüman öğrenciyi hedef aldı.
“TARTIŞMALAR ÜZÜCÜ”
Sosyal medya üzerinden kendisine çok fazla tepki gelen Maryam’in, telefon numarasına varana kadar tüm iletişim bilgileri internette yayınladı. Pougetoux, BuzFeed’in kendisiyle yaptığı röportajda olaya ilişkin açıklama ve değerlendirmelerde bulundu. Maryam, kendisi üzerinden yapılan İslam tartışmalarını “üzücü” bulduğunu söyleyerek, Fransız bakanlar tarafından yapılan açıklamaları şöyle değerlendirdi “Bir bakandan gelen bu sözler sert ve üzücü. Hem de benim başörtümün hiçbir siyasî işlevi olmadığını bilmesine rağmen. Bu benim inancım, bir dinî propaganda aracı değil. Bunu yapmamam gerekirken, başörtüsü tercihimi neredeyse meşrulaştırmak zorundayım. Başörtüme siyasal bir sembol denilmesini reddediyorum. Kesinlikle böyle bir durum yok.”
“Siyasal İslam” diyerek nefretlerinin boyutunun komik bir hal aldığını söyleyen genç kız “Giydiğimiz kumaşın ölçüsünü de almaya başlayacak mıyız? Buradan başlayarak nereye varacağız? Kanun üniversitede başörtüsü takmaya izin veriyor. Saçını mı örtüyormuş, kulakları ya da boynunu mu kapatıyormuş, bunu sorgulamamalıyız” diyor.
Öğrenci derneğindeki görevinden ayrılmayacağını ve mücadelesinin bitmediğini söyleyen Maryam, “Hâlâ hem kişisel olarak, hem de bu mücadele için öğrenilecek, sahip çıkılacak, başarılacak şeyler var. Hayır, ne ben istifa etmeyi düşündüm, ne de istifa etmek düşünülebilir. Ayrıca bana görevi bırakmak ister misin diye de soran olmadı. İnsanlar beni desteklediler ve ayrılmak için bir nedenim olmadığının farkındalar” diyerek hiçbir kötülüğün yolundan dönmesine neden olmayacağını vurguluyor.
***
FRANSA’NIN İSLAMOFOBİ KARNESİ
2016 Ağustos:
Müslüman kadın gittiği restoranda ‘terörist’ olmakla suçlanıp, restoran şefi tarafından tehdit edilerek kovulmuştu. Restoran şefi, Müslüman kadını “Restoranımda Müslümanlar yemek yiyemez, gelirseniz, sizin yemeklerinize fare zehri atacağım” diyerek tehdit etmişti.
2017 Ağustos:
Fransa’nın Marsilya kentinde halka açık bir yüzme havuzuna tesettür mayosu giyerek giden Fadila isimli Müslüman bir kadın, havuzdan zorla çıkarılmıştı. Çıkarılma nedeni olarak Fadila’nın havuz kıyafetinin sağlığa uygun olmadığını ileri süren yetkililer, ailenin havuzun temizlenmesi için 490 Euro ödemesi gerektiğini söylemişlerdi.
2018 Şubat:
Geçtiğimiz Şubat ayında katıldığı The Voice ses yarışmasına katılan Mennel İbtissem isimli genç kıza karşı sosyal medyadan aleyhinde olumsuz kampanya yürütülmüştü. Fransa’da başörtülü bir kadının şarkı yarışmasına katılamayacağını öne sürenler, televizyon yönetimini protesto etmiş, bazı televizyon programlarında Ibtissem’in şarkının bir bölümünü Arapça söylemesine tepki gösterilmişti. Mennel artan karalama kampanyaları sonucu ses yarışmasından ayrılma kararı almıştı.
Fransa’da daha önce de ‘haşema yasağı’ ile gündeme gelmiş, ülkenin bazı bölgelerinde denize haşema ile girmeyi yasaklayan belediyelere, Fransa Danıştay’ından ret gelmişti. Bazı belediyeler Danıştay’ın kararını görmezden gelerek, Fransız polisinin sahilde dolaşıp, haşema ile denize giren kadınları denizden çıkarması, birçok sivil toplum kuruluşunun tepkisini çekmişti.
Bunun gibi yüzlerce örneğin bulunduğu başta Fransa olmak üzere ve diğer Avrupa ülkelerinde artan İslam’a karşı yürütülen nefret sonuç olarak “saf” bir Avrupa hayalinden kaynaklansa da sürekli övündükleri demokrasi ve insan hakları konusu çerçevesinde sınıfta kaldıkları da bir gerçek.