Bu yazının kaleme alındığı anlarda hem Avrupa’nın hem de Türkiye’nin ana konularından biri(ncisi), Mülteci dosyası üzerinde Brüksel’de yapılan zirveydi. Bunun tüm boyutları günlerdir, basında tartışılıyor ve kulaklara çalınan her cümle üzerinde neredeyse ayrı ayrı duruluyor.
Konu ve müzakereler dışında, karakterlere ayrıca bir yer verilmesi, zaman ayrılması ise mümkün gözükmüyor. İstisna; Viktor Orban. Yani Macaristan Başbakanı. “Muhalefette tasvip olmaz” düsturunu en içselleştirmiş Avrupa karakteri olan Orban, sadece Türkiye’den gelen tüm tekliflere değil, sıklıkla Avrupa Birliği ülkelerinin duruşlarına da itiraz ediyor. Hatta, “agresif çıkışlar/aşırı reaksiyonlar” gösteriyor.
Bir paragrafta kaç ‘olumsuz’ cümle kurulabilir?
Ankara’nın AB’ye mülteciler ve Suriye krizi noktasından hareketle götürdüğü “plan teklifi”nin Brüksel merkezli Birliği “sersemlettiği” söylenebilir. Hatta “kroki” halinin ilk 10 saatini geçtiğimiz Salı-Çarşamba günleri fiilen seyrettik. İşte bu anlarda denebilir ki en “net tutum(!)”, Budapeşte’den geldi…
“Bize göre ülkeler çok sayıda Müslüman göçmen kabul edebilir. Bu onların tercihi ama biz istemiyoruz. Brüksel, Türklere tutamayacağı sözler veriyor. Türkiye’den yüz binlerce mülteciyi alıp AB ülkelerine dağıtma planı, hayalden ibaret. Bunu hiçbir AB ülkesi uygulayamaz. Eğer ben bu plana onay verirsem, beni Budapeşte’de cadde aydınlatma direğine assınlar.”
İşte, ilk cümle de dahil Başbakan Orban’ın anında verdiği reaksiyonun birinci paragrafı ayrı bir “negatif çekim”, daha “doğrusu” itim alanı oluşturuyor.
Bu sözler hep onun; “Göçmen/mülteci akınları 10 Avrupa Birliği ülkesini felç etti”, “Polonya demokrasiden sapıyor”, “Sorun Almanya’nın sorunudur. Avrupa Birliği’nin sorunu değildir. Kimse Macaristan’da kalmak istemez, istemesin”…
“Macar olmaman imkânsız” demiş biri. Sözün bittiği yerdir.
Başucu kitabı: İncil
Bu kötü mü? Bize ne? Fakat Hıristiyan/Haçlı karakterini izah etmekte manidar. Yaşanmış örneği var. George W. Bush’un Başkanlık döneminden yadigâr anekdotlardan biri, “güne başlamadan önce İncil’in tesadüfi bir sayfasını açar, günün getirdiklerini bunun üzerinden karşılarım” cümlesidir. Victor Orban bunu gece yatmadan yapıyor ve muhtemelen sabaha kadar da aklında pek az şey kalıyor.
Bu karakterler elbette yeni dünya sahnesinden ve yeni(den) olma ihtimalleri de yüksek. İşte, Donald Trump. Irkçı, İslam düşmanı, hiç uzatmayalım “modern Batı” değer ve kabullerini yerle yeksan eden bir siyasi tipoloji. Küçük boylu olanı da işte, “Junior” olarak yazılır ve “JR (jeyar)” olarak kısaltılır; Victor!
Fakat İncil onlar için daha çok toplumla ilişkilerinde bir tür “dil çevirmeni”! Yoksa onların favori kutsal kitapları o değil. Victor Orban’ı “izah eden” kitap, gizli favorisi; Ian Pearson’ın “You Tomorrow” kitabı. Asıl ona “iman” ediyor; “Çılgın bir kitap, önümüzdeki 30 yıl boyunca nasıl yaşayacağımızı anlatıyor. Onu okuyorum.” Kitap ve yazarı hakkında ayrı ve uzun bir bölüm açmak icap edeceğinden geçiyoruz ama “fütürolojist”, yani “gelecek bilimciliği” ne denli akademik payandalara tutturulursa da, işte Orban tipi okurların elinde “zamana ve mekâna hakim olma” hayallerine/girişimlerine dönüşüyor. Nereden biliyoruz? Adolf Hitler bizatihi odur ve “Üçüncü Reich” tamamen budur ki; “Nazi dönemi” diye kestirip atabiliriz.
Macaristan’ın “nefret politiği”…
Ama Macaristan Başbakanı Viktor Orban’a sorulduğu zaman “rol modeliniz”, “ideal lideriniz kimdir” diye, asla “Führer” kelimesini duyamazsınız. Modern dünya; ırkçılık, İslam düşmanlığı, göçmene acımasızlık, vs. adına ve çeşitlerinize ne derseniz deyin, 1980’lerden itibaren özel bir “koza” içinde, “yeni bir moda/stil” ikonu yarattı ve bu ağır tariflerden müstesna gözüken bir kuluçkaya yatırdı. Onun ismi Ronald Reagan’dır. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’ni “bitiren” ABD Başkanı…
Batılı “okumacılar/analizciler”, Avrupa’da keskin uçlara eğilimin, marjinal değil ama “şovenist, milliyetçi” söylem ve liderleri yükselttiğini, buna sebeplerden birini de “yabancı akınları” olduğuyla izah ediyorlar. Hiç şüphesiz, “mülteci alırız ama işimize yarayanları” şeklindeki, üstelik resmi yaklaşımları ise izah etmiyorlar. Açık ırkçılık tariflerinden biri olan, “geride kalanı, eleneni kadere terk eden”, “gaz odaları tesisatına bağlı kökleri ise izah etmiyorlar”.
Üçüncü tür…
Evet, Viktor Orban bir Putinci. Kendisi de Putin ne ise o. Fakat farklı bir durum var. Bu iyi anlaşılmak zorunda, çünkü yeni bir “tür”ü oluşturuyorlar. İdeolojik bir mutasyonla, ideolojilerden sıyrılan bir tür “insan düşmanlığı”! Yani, “seçmen güvensiz hissettiğinde, kendini, ailesini, ekonomik geleceğini tehdit altında hissettiğinde “bir şeyi keskin söyleyen”lere eğilim gösteriyor. “Bir şeyi keskin söyleyen Sağ politikacı veya liderlere” değil!
Bu çok itiraz ve tartışma kaldırır bir konu. Zira dediğimiz gibi genel “okuma kanaati”, Almanya’da yaşanan son bölgesel seçimlerde de ucunu gösterdiği gibi, “faşist” politik seçmenin ve siyasanın gürbüzleştiği yönünde.
Kutupsuz: Dubleks parazit
“Hibrit felsefesi” diye çalışma alanı olsa, bunun aynı zamanda “ortada kalma”, “dubleks asalaklık” olduğunu da belki bilimsel olarak izah edebilir. Çünkü bu Victor Orban ve tüm “hemcinslerinin” bir tür “yumuşak yüze” de ihtiyaçları var ve Reagan’la birlikte işaret ettiği bir diğer siyasi model de Helmut Kohl’dur Orban’ın. Kohl, aynı zamanda “birleşik Almanya”nın mimarıdır ve bu bir tür ortada kalmış ayrı ebeveynli çocukların anne-babalarına yeniden kavuşmaları anlamına gelmektedir ki, Macaristan tam o konumdadır ve Budapeşte’ye “özgürlük” getirmiştir. Bunu iyi anlamak gerekiyor ki, Orban’ın geniş bir aileye sahip olma arzusunu izah etmektedir. Çünkü aynı Helmut Kohl sadece Macaristan/Orban’a huzurlu bir ev-aile vaat etmiyor, aynı zamanda huzurlu/güvenli bir mahalle de sunuyor. Çünkü Helmut Kohl (CDU) aynı zamanda, Avrupa Birliği’nin kuruluş belgesi olan Maastricht Anlaşması’nın mimarlarından biridir!
Şimdi belki daha iyi anlaşılabilir Macaristan Başbakanı Victor Orban’ın hem ırkçı, İslam düşmanı, aşırı kibirli ve kaba, aynı zamanda hep güçlüyle yatan-bu örnekte Vladimir Putin-küçük ruhunda kopan daha küçük fırtınalar…
Bu halde, şu sıralar Avrupa Birliği’ndeki varlığını referanduma taşımayı düşünen İngiltere’ye nasıl baktığını da konuyu anlayıp anlamadığımız noktasında bir test sayabiliriz; İngiliz Başbakanı Macaristan’ı ziyaret ettiğinde, AB içinde serbest dolaşım ve çalışma özgürlüğünün kısıtlanmasını talep ediyordu. Viktor Orban şöyle konuştu; “Şunu net olarak belirtmeliyiz, İngiltere’deki Macarlar sığınmacı değil. Onlar AB ülkelerinde iş bulup çalışma hakkına sahip Avrupa vatandaşları. Macarlar İngiltere’ye gidip İngilizlerin işlerini ellerinden almaya, parazit olmaya, İngilizlere yük olmaya niyetli değil”. İnsanın içinden, “sakin” demek geliyor değil mi? Hele yine hibrit eğitiminin bir yarısını İngiliz üniversitesinde yaptığı düşünülürse…