2010 yılı sonunda başlayan Arap Baharından etkilenen ülkelerden birisi olan Yemen, bu halk hareketiyle başlayan ve yıllardır çözülemeyen bir krizin içerisinde. Bir yandan Husilerin başkent Sana başta olmak üzere ülkenin birçok noktasında çatışma çıkarması, bir yandan da hükümet-ordu arasında yaşanan anlaşmazlıklar, krizin ne kadar büyük olduğunu gözler önüne seriyor. Yemen, eski devlet başkanı Ali Abdullah Salih’in koltuğundan indirilmesi ve daha sonra bir çatışmada öldürülmesinden bu yana Birleşmiş Milletler desteğiyle kendi iç ‘demokrasisini’ sağlamaya çalışıyor. Yemen hükümeti, bitmeyen karışıklık ve çatışmanın nedeni olarak İran’ı görüyor.
Türk Arap Medya Derneği’nin (TAM) düzenlemeye başladığı “Elçi Konuşmaları” serisinin ilki ‘’Yemen’de neler oluyor?’’ başlığıyla gerçekleşti. Dernek binasında yapılan toplantıda Yemen Ankara Büyükelçisi Abdullah Ali Fadhel Al Saadi, gazetecilerin sorularını cevaplandırdı ve Yemen devletinin resmi görüşünü aktardı. Yemen’de yaşanan olaylar üzerine konuşan Abdullah Ali Fadhel Al Saadi, konuşmasına FETÖ’nün 15 Temmuz gecesi kalkıştığı darbe girişimiyle başladı.
O gece Yemen’de olduklarını ve sabaha kadar Türkiye ve Türk halkı için dua ettiklerini dile getiren Al Saadi, “Türk halkı canı pahasına darbeye karşı durdu. Cumhurbaşkanı’nı, hükümeti ve Türk halkını darbeye karşı duruşundan dolayı tebrik ediyorum. Yemen’de yaşanan kriz, Türkiye’de gerçekleştirilmeye çalışılan darbeye benzer bir girişimle başladı, bu da savaşa dönüştü” dedi. 24 Haziran seçimleriyle geçilen Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin Türk halkına hayırlı olmasını dileyerek yeni sistemin Türkiye ekonomik kalkınmasında büyük bir atılım yapacağını söyledi.
ANLAŞMA RİYAD’DA İMZALANDI
Arap Baharı ve sonrasında yaşanan gelişmeleri ve savaşa giden süreci anlatan Al Saadi, Husiler’in Yemen’de yasal ve meşru hükümeti devirerek savaş sürecini başlattığını ve Arap Baharıyla gelen süreçte ülkenin kaosa sürüklendiğini söyleyerek o dönem yaşananları şöyle aktardı: “2011 yılında Arap dünyasında başlayan Arap Baharı, Yemen’de de gösterilere neden oldu. Halk daha iyi bir yaşam için sokaklara döküldü. Yemen hükümeti halkın bu hak arayışına silahla karşılık verdi, çok sayıda insan öldürüldü. Halk ise Yemen kaosa sürüklenmesin, sivil savaş çıkmasın diye geri adım attı. Eski Cumhurbaşkanı Ali Abdullah Salih, göstericilerle uzlaşmaya çalıştı. Fakat muhalifler bunu vakit kaybı olarak değerlendirip uzlaşmaya yanaşmadı. Salih’in istifa ederek yönetimi sivil bir hükümete devretmeyi önermesi de muhalifleri tatmin etmedi. Ali Abdullah Salih, 23 Kasım 2011’de Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) girişimiyle varılan yetki devri anlaşmasını Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’da imzaladı. Böylece 33 yıllık Salih hükümeti son buldu.”
ÇALIŞILDI YAPILDI YA SONUÇ?
Yemen’de her ne kadar yıllardır Birleşmiş Milletler aracılığıyla çözüm aranmaya çalışılsa da kriz bir türlü sona erdirilemiyor. Büyükelçi Al Saadi, barış için Milli Birlik Hükümetinin oluşturulduğunu, ülkenin 6 federal devlete bölündüğünü ve yeni anayasa taslağının yapıldığını söylüyor. Durum her ne kadar böyle aktarılsa da bu toplantı ve birliklerle sağlanamayan huzur ortamını kimin, ne zaman sağlayacağı sorusu hala bir cevap bulabilmiş değil.
Saadi barış sürecinde neler yapıldığını şöyle anlatıyor “Birleşmiş Milletler (BM) temsilcisi ve siyasiler çağrılarak Husilerle ortaklık anlaşması yapıldı. Bu anlaşma milli birlik için yapıldı. Milisler (Husiler) silahlı olmasına rağmen görüşmelere dâhil edildi. Gerilim yükselmesin diye taviz verildi ama Husiler, uluslararası yasalara aykırı bir şekilde cinayet ve işkence yapmaya devam ediyor.”
KÖRFEZ DE UĞRAŞIYOR
Şu anki süreçte, KİK’in düzenlediği Milli Diyalog Konferansı aracılığıyla Yemen’de geçici hükümetin kurulmasına ve yeni anayasaya geçişin sağlanmasına çalışıldığını ifade ediyor Al Saadi. Diyalog konferansına siyasi partilerden, sivil toplum kuruluşları ve daha birçok farklı alandan katılımın olduğunu ve Husilere de çağrı yapıldığını belirten Saadi, Abdurabbu Mansur Hadi ile başlayan yeni süreçte de sorunların çözülemediğini ifade ediyor.
Oysa KİK, “Basra Körfezine kıyısı bulunan üye ülkeler arasında bütünleşmeyi sağlamak, üye ülkelerin ekonomik ve siyasi güçlerini bir araya getirerek bölgesel bir güç oluşturmak” gibi bir amacı yokmuş gibi Yemen’deki krizi çözüme kavuşturma konusunda somut bir adım atmıyor. Yıllardır süren karışıklığa Milli Diyalog Konferansı çağrılarıyla da bir çözüm yolu sunamıyor.
BARIŞA NİYETLERİ YOK
Abdullah Ali Fadhel Al Saadi, Husilerle yapılan barış anlaşmasının iki bölümden oluştuğunu belirterek “Husiler, güvenlik konusunda sözünde durmadı, silah teslimini reddetti. Silah gücüyle el konulan bölgeden çıkmak istemediler ve BM temsilcisini Sana’ya kaçırdılar. Milli Diyalog Konseyi’ne (NDC) darbe yaptılar. Bütün bakanlar tutuklandı, cumhurbaşkanlığı merkezi kuşatıldı. İmzalanan anlaşma, darbe yapılmasıyla ihlal edilmiş oldu. Ali Abdullah Salih’le anlaşarak darbe yapıldı. Barışa niyetleri yok” dedi.
Husilerin Sana’da gerçekleştirdikleri darbe girişiminden sonra İran’ın “Sana İran’ın 4. başkentidir” dediğini iddia eden Saadi, “Husi İran’ın koludur. Aynı İran’daki Hizbullah’ın kolu olması gibi” diyor.
HUSİLER SİLAH BIRAKIRSA
Dünyada Birleşmiş Milletlerin işlevi sorgulanırken, Yemen hükümeti Birleşmiş Milletler Genel Kurulunu iç savaşı sonlandıracak bir merci olarak görüyor. BMGK’yı çözüm yeri olarak görmelerini de referans aldıkları şu 3 noktadan anlıyoruz. Ali Fadhel Al Saadi de krizin çözümünü aynı referans noktalarına bağlıyor; Ulusal Diyalog Konferansı sonuçları, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararları ve Körfez İşbirliği Konseyi. Al Saadi, bu referanslara dayalı olmayan çözümlerin krizi uzatacağı ve darbenin meşrulaşmasıyla sonuçlanacağını savunuyor.
Bu 3 referans, yıllardır Yemen krizini barışa çevirmek için uğraşadursun, sürdürülen çalışmalar ve konferanslarla çözüm bir türlü getirilemedi. Yapılan sonuçsuz çalışmalara rağmen hükümetin hala Avrupa ve Körfez ülkelerinden bir çözüm beklemesi de Yemen’in bir çelişkisi olarak ortada duruyor. “Hükümet, ülkenin yüzde 85’ini elinde tutuyor” diyen Yemen Ankara büyükelçisi, savaşın ancak Husiler silah bırakınca biteceğinin altını çiziyor. “Silahlarını teslim etmek zorundalar çünkü başka seçenekleri kalmadı. Yemen’de ciddi anlamda insani kriz yaşanıyor. ”
TAİZ’DE ABLUKA ADADA İŞGAL
4 Mayıs günü Yemen’e bağlı olan Sokotra adası Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) tarafından işgal edilmiş, BAE’ye bağlı asker ve tanklar, uçaklarla Sokotra’nın başkenti olarak kabul edilen Hadibu’ya inip, havalimanı ve limanlara konuşlanmıştı. Bu olay, Yemenliler tarafından BAE güçlerinin, ülkede stratejik bölgeleri ve limanları ele geçirmeye yönelik gizli bir istila planı olarak nitelendirildi.
2015 yılı Mart ayında Husi güçlerinin Yemen’in üçüncü büyük kenti olan Taiz’i ele geçirerek Mansur Hadi’nin bulunduğu Aden’i kuşatmasıyla Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri liderliğinde bir koalisyon kurulmuştu. Kurulan bu koalisyonun akabinde Yemen’e askeri operasyonlar başlatılmıştı.
Saadi, “Meşru hükümet, Yemen’de barışı yaymak için uğraşıyor. Husi darbecilerle anlaşma bile yaptı ama maalesef barış için bir çaba göremediler. Taiz hala abluka altında ve burada çatışmalar devam ediyor. Uluslararası yasalara aykırı cinayetler işleniyor. Kuveyt’te anlaşma konseyi oluşturuldu. Yaklaşık 4-5 ay süren diyalog çalışmaları kapsamında BM temsilcisinin barış önerisini hükümet imzaladı. Husiler imza atmadı” diyor.
Türkiye’nin Yemen halkından desteğini hiç esirgemediğini söyleyen Saadi, “Türkiye’den gelen yardımlar hükümet tarafından ülkenin her yerine ulaştırılmaya çalışılıyor” dedi. Yemen’de 22 milyon insanın yardıma muhtaç olduğunu dile getiren Al Saadi, “Yaklaşık 17 milyon kişinin gıda ihtiyacı var. 16 milyon kişinin sağlık ihtiyacı var. 5 yaş altındaki 500 bin çocuk beslenme eksikliğinden dolayı büyük bir çile çekiyor. Sağlık merkezlerinin neredeyse yüzde 60’ı Husiler tarafından yıkıldı. Bütün yardımseverleri yardımlarını artırmaya çağırıyorum” diyerek zor durumda olan Yemen vatandaşları için yardım çağrısında bulundu.