Türkiye 31 Mart günü yerel yönetimler için seçimini yaptı. Türkiye’deki seçimler her zamanki gibi birilerini fazlasıyla alâkadar etti. Bugüne değin Türkiye ile ilgisinin ne düzeyde olduğunu pek hissettirmeyenler bile seçim sonuçlarına ilişkin yorum ve açıklamalar yapmaktan kendilerini alamadılar. Onlardan biri Paris Belediye Başkanı Anne Hidalgo oldu. Hidalgo’nun “Türkiye’nin ve özellikle Ankara, İstanbul ve İzmir’in çoğulcu demokrasiye, adalete ve temel hak ve özgürlüklere inanan yeni Belediye Başkanlarını kutluyoruz. Paris’in dostluğundan şüpheniz olmasın” şeklinde Türkçe mesaj vermesi ayrıca dikkat çekti. Kutladığı adayları doğru düzgün tanıdığı şüpheli birinin buram buram AK Parti düşmanlığı kokan mesajı tam bir seviye göstergesi oldu.
Bir diğer seviye göstergesiyse Alman Adalet Bakanı Katarina Barley’in “Türkiye’de yaşananları endişeyle izliyoruz” açıklamasıydı. Türkiye’deki yerel seçimlere ilişkin bu açıklamayı yapan Alman Bakanın “Gayet tabii ki, CHP ve HDP’nin seçim başarılarından memnuniyet duyuyoruz” ifadesi elbette şaşırtmadı. HDP’liler terörist olsunlar diye çocuk yaştakileri dağa kaçırırken ve CHP’liler buna alkış tutarken endişelenmeyen Alman bakan, seçim sürecinde yaşananlardan endişe duymakta imiş. Vah ki vah!
Domino etkisi bekliyorlar
Seçim sonrası CHP adayı Ekrem İmamoğlu’nun dibinde biten ve sevindirik olduğunu hiç saklama gereği duymadan “Türkiye’nin gelecekteki Cumhurbaşkanı olacak mısınız” sorusunu yönelten BBC Türkiye muhabiri Mark Lowen’e ne demeli? Lowen’in kendi seçim analizine baktığınızda objektif bir yaklaşımdan ziyade bir niyet okumasına tanık oluyorsunuz. BBC muhabirine göre bu seçim “Artık Erdoğan’ın da yenilebilir olduğunu gösterdiği için bir dönüm noktası!”
Financial Times da aynı telden çalıyor. “Yerel düzeyde bir zaferin domino etkisi yaratacağı”ndan bahseden gazete, Erdoğan’ın yakın bir vakitte devrilmeyeceği fakat Türkiye’nin büyük şehirlerinde yaşanan kan kaybının Erdoğan’a açık bir mesaj olduğu iddiasında.
Amerikan New York Times gazetesinin yorumu da “Erdoğan siyasî kariyerinde belki ilk kez Türk siyasetinin merkezi Ankara ve de kendi bölgesi, ülkenin iş merkezi İstanbul’da yenilgiyi tadıyor” şeklinde oldu. Seçim sonucunu ekonomiye, ekonomiyi de bir şekilde 15 Temmuz darbe girişimine bağlamayı ustalıkla başaran gazetenin bu konudaki satırları aynen şöyleydi: “2016’daki darbe girişiminden sonra muhaliflere yönelik baskının artması ülke içindeki huzursuzluğu tırmandırırken, Türkiye’nin Batılı müttefikleriyle ilişkisi de gerildi. Bu da Türk lirasında dalgalanmalara ve yatırımcıların da endişelenmesine neden oldu. New York Times’a bakarsanız Türkiye 15 Temmuz’da direnmeyecek, Batılı müttefikleriyle arayı açmayacaktı. Bütün bu yaşananlar hep bu hatanın yansımasıydı.
Ayasofya yine gündemde
Yunan medyasının seçimlere yaklaşımıysa başka bir meseleyi gündeme getirdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Ayasofya’nın camiye dönüştürülmesiyle ilişkin açıklamasına atıf yapan Zougla haber sitesi “Ayasaofya’nın gazabı Erdoğan’a oy kaybettirdi” manşetini attı. Ta Nea Gazetesi “Erdoğan’ın kan kaybı: İstanbul’da korkulu sayım” derken, Ethnos Gazetesi de “Erdoğan’ın ilk yenilgisi: Ankara’yı kaybetti, İstanbul bıçak sırtında” ifadelerini kullandı.
İtalyan medyası da tıpkı Yunan medyası gibi zil takıp oynama modundaydı. Corriere della Sera “Erdoğan için ilk yenilgi. Çeyrek asır sonra başkentin kaybedilmesi ve İstanbul’da çıkan sonuçlar onarılmaz bir yara teşkil ediyor” derken La Repubblica “Erdoğan daha zayıf: Ankara’da yenildi, İstanbul sallantıda” manşetini attı. La Stampa yazarı Stefano Stefanini ise “Dünkü seçim, Recep Tayyip Erdoğan’ın yenilmezliğini sarstı” yorumunda bulundu.
Fransız Le Monde gazetesi Paris Belediye Başkanı Anne Hidalgo’nun izinden giderek sonuçları Cumhurbaşkanı Erdoğan açısından “bir darbe” olarak görmeyi tercih etti. Kendi tabiriyle “İslamcıların” 25 yıldır ellerinde tuttukları İstanbul ve Ankara’yı kaybetmesinden duyulan mutluluk gazetenin satırlarından adeta fışkırıyordu.
Siyonist Araplar sonuçtan memnun
İsrail’le normalleşme süreci yaşayan Arap ülkelerinin yayın organları Türkiye seçimlerine Tel Aviv’in bakış açısıyla yaklaşmayı tercih ettiler. Mısır Firavunu Sisi’nin borazanı El Ehram yerel seçim sonuçlarını “Cumhurbaşkanı Erdoğan ve partisine atılmış güçlü bir tokat” olarak nitelerken Suudi rejiminin sesi El Hayat’ın yazarı Semir Ataullah “Sultan Katar’ı kazandı, Ankara’yı kaybetti” yorumunu yaptı. Londra’da yayınlanan El Arab gazetesi de seçim sonuçlarını tam da kendisinden beklendiği gibi “Erdoğan”ın yalnızlığının başlangıcı” olarak niteledi.
ABD ve İsrail etkisine dair
Türkiye’deki yerel seçimlere ilişkin en ilginç bakış açısı, Ortadoğu’da diplomat olarak görev yapmış olan Hintli M. K. Bhadrakumar’dan geldi. Seçimin hemen ertesinde, 2 Nisan’da Indian Punchline’a yazdığı makaleye “ABD ve İsrail Erdoğan’a ceza kesiyor” başlığını atan Hintli diplomat aynen şöyle dedi:
“ABD’nin, Avrupalı müttefiklerinin ve İsrail’in Türk Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bölgesel politikalarını gittikçe büyüyen bir endişeyle izledikleri büyük bir sır değil. Erdoğan’ın bağımsız dış politikası Batı’nın bölgeye dönük stratejilerini zayıflatırken HAMAS’a verdiği destek (ve elbette Netanyahu’ya duyduğu nefret) İsrail’i bölgede yalnızlaştırıyor. Söylemek gerekir ki, Erdoğan ABD ve İsrail için ete batan bir kıymık hâlini aldı. Batı’nın Türkiye’de yapılan mahallî seçimlere alışılmadık derecedeki yüksek ilgisini bütün bunlar açıklıyor. Büyük soru şu: Bu seçimin sonuçları Erdoğan iktidarını ne şekilde etkileyecek? Ya da şöyle soralım: Seçim sonuçları karizmatik siyasetçinin iktidarını yitirmesine işaret sayılacak mı?