Türkiye nükleer ligde yerini almalı

Erdoğan’ın nükleer başlıklı füze konusunda söyledikleri bazı çevreleri elbette fazlasıyla rahatsız etti. Bu çevrelere göre, 1968 tarihli Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Antlaşması’na (NPT) 1979 yılından beri taraf olan bir ülkenin bu konuyu dillendirmesi mümkün değilmiş. Peki, Amerika’nın başını çektiği bir anlaşmada İsrail niçin yok? Bu sorunun cevabını kim verecek?Erdoğan’ın nükleer başlıklı füze konusunda söyledikleri bazı çevreleri elbette fazlasıyla rahatsız etti. Bu çevrelere göre, 1968 tarihli Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Antlaşması’na (NPT) 1979 yılından beri taraf olan bir ülkenin bu konuyu dillendirmesi mümkün değilmiş. Peki, Amerika’nın başını çektiği bir anlaşmada İsrail niçin yok? Bu sorunun cevabını kim verecek?

22 Eylül 2014 yılında Almanya’nın önde gelen gazetelerinden Die Welt’te Hans Rühle imzalı bir yazı yayınlandı. Yazının başlığı ‘Türkiye gizli olarak atom bombası üzerinde mi çalışıyor’ şeklindeydi. Her şeyden önce Rühle sıradan bir gazeteci değildi. 1982-88 yılları arasında Federal Almanya Savunma Bakanlığı Planlama Dairesi’nde çalışmış bir uzmandı. Rühle, Alman istihbarat teşkilatı BND’ye atıf yaparak ilginç iddialarda bulunuyordu.

O vakitler nükleer silah meselesi gündeme geldiğinde akla İran ve Kuzey Kore geliyordu. Rühle, “İran’ın atom programı ve Kuzey Kore’nin nükleer silahlarla yaptığı provokasyonlar haberlere konu oluyor. Ancak Türkiye’nin nükleer silah üzerinde yaptığı gizli çalışmalar basında yer almıyor. Oysa Batılı ülkelerin istihbarat teşkilatları Türkiye’nin bu çalışmaları yaptığı konusunda hemfikir” diyerek dikkatleri Türkiye’nin üzerine toplamaya çalışıyordu.

Rühle’nin dediğine göre Alman istihbarat teşkilatı BND Türkiye’yi büyük bir dikkatle izliyor ve dinleme faaliyetlerinde bulunuyordu. Bu faaliyetlerin ekseninde PKK, Suriye ve Irak görünüyor olsa da Türkiye’nin nükleer silah sahibi olma yolunda gösterdiği çaba dinleme faaliyetlerini bu alana yöneltiyordu.

Pakistan Türkiye’ye yardım ediyor iddiası

Rühle, Türkiye’nin nükleer konusunda Pakistan’ın desteğini aldığını öne sürüyor ve bu konuda topu Pakistanlı nükleer uzmanı Abdulkadir Han’a atıyordu. Rühle’ye göre 1987 yılından 2002 yılına kadar Pakistanlı Abdul Kadir Han’ın Libya, İran ve Kuzey Kore’ye naklettiği binlerce santrifüjde Türkiye’nin de parmağı vardı. Ayrıca Pakistan’daki nükleer tesislerin tüm elektronik teçhizatı Türkiye’den temin edilmişti.

Türkiye İran’ın taktiğini uyguluyormuş

Die Welt’teki yazısında “Tahran sivil atom programı adı altında nükleer silah sahibi olmayı hedefliyor. Türkiye de İran’ın stratejisini uyguluyor” diyen Hans Rühle, nükleer silaha giden yolda enerji amaçlı nükleer santral projelerinin paravan olarak kullanıldığını ifade ediyordu. BND’ye atıf yaparak Erdoğan’ın emriyle 2010 yılında Türkiye’de uranyum zenginleştirme tesisi kurulduğunu ve bu tesislerde Pakistan’dan temin edilen çok sayıda santrifüjün bulunduğunu iddia ediyordu.

Almanya tepki vermeliymiş

Türkiye’nin henüz faaliyete geçmiş bir nükleer santrali yokken ilk nükleer santralini 1968 yılında kuran ve daha sonra peşpeşe 16 nükleer santrali daha faaliyete geçiren Almanya, yarım asrı aşkın bir süredir nükleer enerjiden nemalanıp Türkiye’nin nükleer enerjiye sahip olma isteğinden rahatsız olan bir tuhaf ülke. Nitekim Hans Rühle, tamamen BND istihbarat raporlarına atfen kaleme alınan yazısında “Almanya’nın bu duruma tepki vermesi gerekir” demeyi ihmal etmedi.

1 yıl sonra Amerikan dergisinde

Hans Rühle’nin 22 Eylül 2014 tarihli yazısını tam bir yıl sonra 22 Eylül 2015’te bu kez Amerikan ‘Milli Menfaat Enstitüsü’ tarafından yayınlanan iki aylık ‘Milli Menfaat’ dergisinde görüyoruz. Bu durumun tesadüfle izah edilir yanı olmadığı gayet açık. Amaç belli: Türkiye aleyhine bir kamuoyu oluşturup Rusya ile sürdürülen nükleer santral çalışmalarını bloke etmek. Batı bloku, görüldüğü gibi NATO müttefiki Türkiye’nin nükleer enerjiye kavuşmasından hiç de mutlu olmayacak.

Menderes’in çabalarını boşa çıkaran kimdi?

Türkiye’nin nükleere duyduğu ilginin hatırı sayılır bir geçmişi var. Menderes döneminde Amerikalılar ile nükleer araştırma reaktörü konusunda karşılıklı imzalar atılıyor. Yıl 1955. Amerika’nın yabancı bir ülkeyle bu konuda attığı ilk imzadan bahsediyoruz. İşin bir de böyle bir tarafı söz konusu. Peki, sonra ne oluyor?

Menderes araştırma reaktörü için 760 bin liralık bir bütçe ayırıyor. Bu alanda yetişmeleri için yurtdışına gençler gönderiyor. Çekmece Nükleer Araştırma ve Eğitim Merkezi’ni inşa ediyor. Bu altyapı çalışmaları bir şekilde meyvesini veriyor ve 1959 yılında Amerika ile tekrar masaya oturuyor. İki ülke arasında Atom Enerjisi İşbirliği Anlaşması imza ediliyor. Bu anlaşmanın özelliği şu: Bir ay sonra Amerikalılar ile görüşen İsrail heyeti bu metnin birebir kopyasına imza atıyor.

1960 yılının Ocak ayında ise Sakarya nehri üzerindeki Sarıyar Barajı çevresine Atom Sitesi kurulması gündeme geliyor. Faaliyetler doğrudan Başbakanlık Atom Enerjisi İstimlak Komisyonu tarafından yürütülüyor.

Daha sonra ne mi oluyor? 1960 yılının 27 Mayısında Amerika destekli bir darbe ile Menderes hükümeti devriliyor. Uyduruk bir mahkeme süreciyle Menderes ipe gönderilirken nükleer enerji konusunda yapılan anlaşmalar bizzat Amerika tarafından buzdolabına kaldırılıyor.

Erdoğan haklı

4 Eylül’de Sivas’taki Orta Anadolu Ekonomi Forumu’nda konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Birilerinin elinde nükleer başlıklı füze var, bir iki tane de değil. Ama benim elimde nükleer başlıklı füze olmasın. Ben bunu kabul etmiyorum” sözünü yılların beyhude çabalarına karşı bir isyan çığlığı olarak görmek lazım.

Düşünün, Türkiye Amerika’nın dünyada ilk nükleer ortaklık imzası attığı ülke. İki ülke arasında İsrail’den bir ay önce Atom Enerjisi İşbirliği Anlaşması imzalanmış. Oysa bugün İsrail’in elinde sayısı belirsiz, belki de yüzlerce atom başlıklı füze var. Türkiye ise bırakın atom başlıklı füzeyi, henüz nükleer santralini bile faaliyete geçirmiş değil.

İsrail’in hariç tutulduğu anlaşmada biz niye varız?

Erdoğan’ın nükleer başlıklı füze konusunda söyledikleri bazı çevreleri elbette fazlasıyla rahatsız etti. Bu çevrelere göre, 1968 tarihli Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Antlaşması’na (NPT) 1979 yılından beri taraf olan bir ülkenin bu konuyu dillendirmesi mümkün değilmiş.
Nitekim anlaşmanın ikinci maddesi şöyle diyormuş:

“Antlaşmaya taraf nükleer silaha sahip olmayan her devlet, nükleer silahları veya diğer nükleer patlayıcı araçları yahut bu silahların veya patlayıcı araçların kontrolünü, kimden olursa olsun, doğrudan doğruya veya dolaylı şekilde devralmamayı; nükleer silahları veya diğer patlayıcı nükleer araçları yapmamayı veya başka şekilde elde etmemeyi ve bu silahların veya patlayıcı araçların yapımı için herhangi bir yardım aramamayı veya almamayı üstlenir.”

Bu anlaşmaya Türkiye dahil 188 ülke taraf. Sadece 5 ülke taraf değil. Kim bunlar? Başta İsrail olmak üzere Pakistan, Hindistan, Kuzey Kore ve Güney Sudan. Nevzuhur Güney Sudan’ı düşersek geriye kalan 4 ülke nükleer silaha sahip.

Kuzey Kore mâlum, yalnız ülke. Pakistan ile Hindistan ise 1947 yılından bu yana karşılıklı restleşme içinde.

Peki, Amerika’nın başını çektiği bir anlaşmada İsrail niçin yok?

Erdoğan’ın sözlerinden rahatsız olan beyler, hadi biriniz cevap verin?…

Benzer konular