Türkiye’nin uzayla macerası ‘Uzay Yolu’ ile başladı ve ondan yıllar sonra ‘daha önce hiçbir insanın bulunmadığı yere doğru’ artık ayrı bir yola girdi. Uzay Yolu, “Uzay, son sınır!” repliği ile açılıyordu ve işin gerçeği, o son sınır mıdır bilinmez ama daha erken yola çıkanlar vardı.
Konuyu “fantastik” boyutu ile ele alsanız da, iş eninde sonunda “politikaya” ve “ulusal güvenlik” noktasına dayanır. Hillary Clinton’un daha işin başında seçim vaadi olarak, UFO ve “üçüncü türe” ilişkin bilgileri açıklayacağını söylemesini de buna dahil edebilirsiniz, Türkiye’nin -cümlenin başına yazıyoruz; şaşırmayın- 2020’li yıllarda “uydu ihracatçısı” olma hedefine hızla yürümesi de!
Geç başlayanın avantajları!
Gerçek bu; Türkiye uzay çalışmalarına geç girdi. “Geç”i de tarif edelim ki aşılan yol anlaşılsın; 1990’ların ortaları ve 2000’li yıllar. Geç ama emin ve uzun adımlarla ilerlemekte. Amaç gayet yalın; uzay teknolojilerine hakim olmak ve uzayın sunduğu “katma değeri yüksek bilgilerin hepsine talip olmak”.
Ne kadar ağır bir sorumluluk ve emeğin, neredeyse santim santim kazanıldığını görmek gerekiyor. Teknoloji transferi, buradan edinilen tecrübeler, iş deneyimi, bunların Türk uydularında kullanılması ve teknoloji elde edilmesi.
Zaman-sonuç çizelgesi Türkiye’nin lehine hızda ama daha yapılması gereken çok iş var. Onlar da kalem kalem yapılacak ama bir no’lu sırada bulunan iş en önemlisi; bir sektörün oluşturulması!
Evet uydularımızı yapabiliyoruz ve bu öyle-böyle başarı değil. Ama Uzay Sektörümüzün oluşması şart.
Geç başlamak illa arkadan gelmek demek değil. Öndeki ülkelerin yanlış-doğru tecrübelerinden faydalanmak ve bunları takip etmek “zaman kazandırıyor”! Çünkü o yanlışları tekrar etmemek önce zaman sonra para demek.
İkinci kritik, hatta stratejik konu insan. İnsan kaynağı iyi ve bol olmalı. Bu en zor işlerden biri ve konuda “organize” hareket ediliyor. Tabii ki üniversiteler ve ilgili kurumların elbirliği ile ve gözetimi altında.
Haliyle bunların hepsi koordine edilmeli. Tek elden!
Fırlatma aracı!
Havacılık ve uzay alanındaki tüm bu faaliyetlerin hayata geçirilmesi için iyi bir organizasyon ve çatı gerekiyor ve bu da zaten çatılıyor; Türkiye Uzay Ajansı. Yakın vadede hayata geçecek ve ilgili tüm kurum/kuruluşların birikimi buraya akacak. Yapılacak işi Savunma Sanayi Müsteşarlığı şöyle anlatıyor; “Ülkemizin ihtiyaç duyduğu uydularda kullanılacak optik, radar, haberleşme başta olmak üzere tüm görev yüklerinin, alt sistemlerin ve taşıyıcı platformların ‘yerli’ imkanlarla tasarlanmasını, üretilmesini ve uydularımızın yerli kabiliyetlerle geliştirilecek ‘fırlatma aracımız’ ile yörüngeye yerleştirilmesini vizyonumuz olarak belirlemiş bulunmaktayız.” (‘Türkiye uzayda kararlı adımlarla ilerliyor’, Sayı:171, Say: 31, Savunma ve Havacılık Dergisi.)
Kuşkusuz uydu tasarlamak ve yapmak büyük ve stratejik bir iş. Ama fırlatmak da öyle ve bunu “milli/yerli” kaynaklarla hayata geçirmek bambaşka ve gurur verici bir iş. Bağımsızlığın bir tarifi de bu zaten.
Göktürk-1, 2, 3 uyduları sırada ve bunların hizmet alanları ve inşası da her biri için ayrı ayrı safhalarda ya bitmiş ya da ilerlemiş durumda. Bu yılın içinde Türk Silahlı Kuvvetleri Göktürk-1 ile “bambaşka” yeteneklere kavuşmuş olacak.
Ancak başta söylediğimiz gibi “fantastik” yönü kuvvetli bu “boşluk”ta, en önemli konu, mesela eğer yurt dışına “uydu satan” bir ülke olmak istiyorsanız ki, işin “kaymağı” biraz da burada; hızla hareket eden ve maliyeti dengeleyebilen bir sektörü yaratmanız gerekiyor. Çünkü bu sağlandığında para ve bilim/teknoloji de hızlı dönüyor ve siz de “uzaya hakim olmaya” başlıyorsunuz.
Buraya kadar tamam. Tamam da, geç başlamamıza ama hızla ilerlememize rağmen neredeyiz? Bu önemli. Ve kıyas için en önde gideni kerteriz noktası almamız gerekiyor. Yani onlar nerede? Daha doğrusu hedefleri, vizyonları ne?..
‘Kafayı yakalamışız’.. gerisi gelir…
“Benim hayalim, astronotlarımızın güneş sisteminde sadece ziyaret için değil kalmak için yolculuk yaptıkları bir uzay keşif programı. İnsanoğlunun uzaydaki varlığını sürdürülebilir kılmak için capcanlı bir özel sektör uzay ekonomisi gerekli. Gelişen uzay sanayisini, NASA’nın muazzam çabalarının yerini alacak değil, destekleyecek bir şey olarak görüyorum. Özel sektör, Uluslararası Uzay İstasyonu’na kargo ve mürettebat taşınması gibi işleri sırtlanırsa, NASA dikkatini en zorlu keşif görevlerine, örneğin Mars’a astronot indirmeye ya da Dünya ve güneş sistemimizin geri kalanı hakkında daha çok şey öğrenmeye verebilir.
Gözümüzü başka gezegenlere diktikçe kendi gezegenimizde de iyi istihdam alanları yaratıyoruz. Amerikan şirketleri çok karlı bir alan olan ticari uydu fırlatma işine el attılar. Bu, büyüyen uzay ekonomisinin Amerikan işçilerinin başarısına yardım etmesinin nice örneğinden biri.” (‘Geleceği Kazanmak Üzere’, Mart 2016, Say: 36-39, Populer Science.)
Bu metin en yalın ve öz halde “uzayda en ileri noktada” bulunan ABD’nin bugün için “neye” önem verdiğini anlatıyor. Çünkü bu cümleler ABD Başkanı Barack Obama’ya ait. Satır satır incelediğinizde, Washington’un uzayda neyi, nasıl yapmak istediğini, yani öncelikleri hemen görebiliyorsunuz.
Yeniden kullanılabilir roketler, asteroidlerde maden avcılığı, diğer gezegenlere gitmek, hepsi ideal hedefler. Ama önce, hepsinden önce; ülkenin uzay işlerinin önemli bir bölümünü “özel sektörün” üstlenmesi gerekiyor.
Yani işin sırrı, hızı burada!
Uzayda gerçekçi olun! 850 katrilyon dolar
Filmler üzerinden hayata bakmak ve hayallerin gerçeğe dönüşmesini teşvik etmek önemli. Bugün TV dizileri ve sinemanın yarattığı “teknolojilerin” gerçek hayatta karşılığını görebiliyoruz. Şu an ellerinizde bulunan akıllı telefonların kabiliyetleri Uzay Yolu dizisi personelinin ellerindeki “telsizlerden” çok ileri. Yani uzay gibi sınırı tartışmalı bir alan burası. Öte yandan ipin ucunun kaçırılmaması, daha doğrusu “verimlilik” aranması gerekiyor.
2013 yılında Amerikalılar resmi cevap verilmesi için gerekli 25 bin imzayı aşarak Beyaz Saray’dan bir talepte bulundular. Star Wars (Yıldız Savaşları) serisindeki ünlü ‘’Death Star (Ölüm Yıldızı)’’ adlı uzay gemisinin 2016 yılına kadar inşa edilmesini istediler. Cevap şu oldu…
“Obama yönetimine verilen on binlerce imzalı dilekçede, Ölüm Yıldızı’nın inşasına 2016 yılına kadar başlaması talep ediliyor ve bununla bir yandan ABD’nin savunmasının uzayda üstünlük sağlayacak bir platforma kaydırılarak güçlendirileceği bir yandan önemli bir istihdam alanı açarak ekonomiyi güçlendireceği savunuluyor. Ünlü film dizisinde resmi adı ‘’DS-1 Orbital Battle Station’’ olan Ay büyüklüğündeki küresel uzay gemisi Ölüm Yıldızı’nın tek atışta bir gezegeni yok edebilecek enerji silahı da var.
Beyaz Saray, Ölüm Yıldızı’nı inşa etmenin maliyetini hesapladıklarını ve 850 katrilyon dolar civarındaki bu maliyetin bütçe açığının düşürülmeye çalışıldığı bir dönemde akıllı bir yatırım olmayacağını vurguladı.
‘Bunun yanı sıra yönetimimiz başka gezegenlerin patlatılmasını desteklemiyor’ denilen açıklamada, ‘Ancak Uzay İstasyonu’nda robot asistanlarımız, ışın kılıcı kullanmayı bilen bir başkanımız ve pamuk şeker güllesi silahımız var’’ dendi.
Türkiye uzay için neler yapıyor…
Yüksek Çözünürlüklü Uydu Sistemi, SAR Yapay Açıklıklı Radar Tabanlı Yer Gözlem Uydu Sistemi, Bölgesel Konumlama ve Zamanlama Sistemi, Askeri Uydu Haberleşme Sistemi, Uydu Fırlatma Sistemi, X-Bant Uydu Yer Terminalleri için ürün geliştirme projeleri, EHF Bandında Çalışan faydalı yük geliştirme projesi, Enerji depolayan kontrol moment jiroskobu projesi (Dönence), İtki Sistemi Geliştirme Projesi (HALE), Görev Bilgisayarı Geliştirme Projesi (BİLGE ve PARS), Veri Depolama Sistemi Geliştirme Projesi (GEZGİN), Güç alt birimi geliştirme projesi (UYGAR), Akıllı Lityum Pil Geliştirme Projesi (ALP), Paralel İşlemcili Süper Bilgisayar Geliştirme Projesi (GILGAMIŞ), Kamera Geliştirme Projeleri (Kuzgun, HSK, MAK), Radar Görev Yükü Geliştirme Projesi, Yüksek Hızlı Aktarıcı Geliştirme Projesi (TREKS), Çok Katmanlı Yalıtım Battaniyesi geliştirme projesidir. (Liste, Savunma ve Havacılık Dergisi, Cilt: 29, Sayı: 171’den alınmıştır.)