Bir fotoğraf karesi. Yerde bir minderin üstünde oturmuş 4 sakallı adam. İşlerini bitirip akşam evde toplanan 4 kardeş gibi. Az sonra yere bir sofra serilecek, çocuklar sofraya tabakları taşıyacak, yemekten sonra kahveler içilecek, hasta olan annelerinden konu açılacak, işten-güçten konuşulacak, yatsı namazı cemaatle kılınıp uyumaya çekilecekler gibi. Bizden birileri gibi… Zehran Alluş, Abdulkadir Salih, Ebu İsa ve Hasan Abbud…
Oysa bu 4 kişi, Mart 2011’de başlayan, yüzbinlerce kişinin hayatına mal olan ve çoktan tarihin en vahşi savaşları arasına girmiş Suriye İç Savaşı’nın en önemli gruplarının komutanlarıydı. İslam Cephesi’nin bileşenlerini oluşturan Ahraru Şam, Tevhid Tugayı, İslam Ordusu… Abdulkadir Salih, Abbud ve Alluş sırayla bu savaşa canlarını verdi.
Suriyelilerin kanını satmayan adam: Zehran Alluş
Zehran Alluş henüz geçtiğimiz 26 Aralık’ta gerçekleştirilen saldırı sonucu hayatını kaybetti… Babası bir din alimi olan Zehran Alluş 1971 yılında Şam’a bağlı Duma ilçesinde doğdu. Suriye İç Savaşı özellikle kuzey bölgelerde yakıcı bir şekilde devam ederken başkent Şam bu durumdan azade bir görüntü çiziyordu. Zehran Alluş ve birkaç arkadaşı memleketleri Duma’da bir araya gelerek birkaç kişi silahlı bir grup kurdu. O grup sadece birkaç yılda başkent Şam’da binlerce savaşçı kazandı. Esed rejiminin en çok korktuğu guplardan biri olan İslam Ordusu zaman zaman diğer muhalif gruplara Şam’a cephe açılması çağrısında bulundu.
Dünyayı IŞİD’e karşı uyardı
Alluş, dünyayı IŞİD terörüne karşı uyaran ilk isimler arasındaydı. IŞİD ile Esed arasındaki tek farkın yüzlerindeki sakal olduğuna vurgu yapıyor, IŞİD’in içindeki yabancı savaşçıları ‘Rejime karşı savaşıyorsunuz’ diyerek kendi üstlerine yönlendirdiğini ifade ediyor ve rejim ile IŞİD arasındaki bağlantıyı ortaya çıkardıklarını söylüyordu. Henüz Suriyeli muhalifler IŞİD’in ne olduğunu anlamaya çalışırken Alluş bu örgüte karşı savaş ilan etti. Bu savaşta 7 bin muhalif hayatını kaybetti ancak İslam Ordusu IŞİD’e büyük darbeler indirdi. Farklı cephelerde hem IŞİD hem Esed hem de yabancı Şii savaşçılara karşı mücadele eden Alluş 26 Aralık’ta rejim güçlerinin yaptığı nokta atışı bombardıman sonucu şehit oldu.
Zehran Alluş zaman zaman Suudi Arabistan’dan aldığı yardımlar nedeniyle eleştirilse de Cenevre ve Riyad süreçlerine karşı bir tutum izledi. Otellerde toplanan ve Suriye direnişi hakkında söz alan kimselerin Suriye halkının gerçek temsilcileri olmadığını söyleyen Alluş, uluslararası toplantılara katılan isimlere şu çağrıyı yaptı hep: “Suriyelilerin kanını satmayın!”
Sivil konmutan: Abdulkadir Salih
Fotoğraf karesinde, benim şahsi olarak en fazla söz söyleyebileceğim isim Abdulkadir Salih, Zehran Alluş’un hemen yanı başında. Kaç yaşında olduğunu bilmiyorum ama kardeşlerin en genci gibi duruyor fotoğrafta. Arap ağabeylerinin yanında mütevazı bir şekilde gülümseyen Türkmen Komutan Abdulkadir Salih, Halep kuzeyinin Esed rejiminden temizlenmesinde en büyük pay sahibi.Suriye direnişinin bir serencamı gibi adeta Abdulkadir Salih ismi. Direniş başlamadan Halep’in en zengin tüccarlarından biri olan Salih’in meşhur Tevhid Tugayı’nı kurup binlerce savaşçıyı komuta etmeye başladıktan sonra bile gönlünde savaşın bitirilip ülkede makul bir yönetim kurulmasına yönelik bir umut taşıdığını düşünüyorum. Bir arkadaşınızla aranız bozulsa sorunu çözmek için kapısını ilk çalacağınız kişiler gibi biriydi çünkü. Üstünde kamuflaj, elinde telsiz en kritik operasyonları yönetirken dahi savaşmaktan başka çaresi kalmamış bir adamı görürdünüz O’na bakarken.
Biz adil devlet istiyoruz
Başka ülkelerden gelen yabancı gazeteciler ilk olarak Abdulkadir Salih’i bulurdu. Çünkü elimizde kameralarımız bir savaşın içine dalarken korunmaya ihtiyacımız vardı. Sonuna kadar güvenebileceğimiz bir arkadaş gibiydi çünkü Salih.
Bölgesindeki sivil gösterileri organize etmiş, rejimin sadece “Adalet” diye bağıran kalabalıkları vahşi yöntemlerle katletmesinin ardından tüm maddi birikimini harcayarak Tevhid Tugayı’nı kurmuştu. Halepli bir tüccarın savaş sahasında nasıl büyük bir komutana dönüştüğünü defalarca gidip geldiğim Suriye’de gözlemlemiştim. Rejim başına ödül koyduğu Salih’i varil bombalarıyla şehit ettikten sonra Halep kuzeyi istihbaratçıların cirit attığı bir alana döndü. Bir daha kimseye Abdulkadir Salih kadar güvenemedik, hoş, o cephe de bir daha esaslı şekilde toparlanamadı zaten.
Fotoğrafa baktığımda aklıma Salih’in şu sözleri geliyor: “Önce Allah’a sonra da Türkiye’ye güveniyoruz. Biliyoruz ki insan hasta olduğu zaman arkadaşları bir gün gelir ama kardeşleri her gün gelir. Karşımızda Baas askeri kalmadı, İran ve Hizbullah ile savaşıyoruz ama İran halkıyla rejimi aynı şekilde değerlendirmek doğru olmaz. Biz mezhep çatışması propagandasının rejim tarafından dezenformasyon maksatlı yapıldığının farkındayız. Biz adil bir devlet istiyoruz. Tüm etnik ve dini gruplarla birlikte adil bir devlet istiyoruz.”
Rejim zindanlarından komutanlığa: Abbud
Fotoğraf karesine dönüp bir daha baktım. Fotoğrafın en solunda ülkenin en büyük ve etkili direniş gruplarından biri olan Ahraru Şam komutanı Hasan Abbud var. Abdulkadir Salih ve Zehran Alluş’la birlikte o minderde.
Suriye’de direniş köklerinin en güçlü olduğu Hama şehrine mensup Abbud sanırım bu nedenle kendisine Abdullah Hamavi deniliyordu. Suriye direnişi henüz sivil gösteriler evresindeyken ortaya çıkmıştı Ahraru Şam. Diktatöre karşı bağırabileceklerini anlayan Suriyeli gençler İslami düzlemde esaslı bir reform istiyor ve bu taleplerini yüksek sesle dile getiriyorlardı. Ne var ki ölüm makinelerinin halka karşı işlemesiyle direnişin silahlı mücadele kimliğine bürünmesi Ahraru Şam’ı da büyük bir ordu haline getirdi. Orijinal adı Şam’ın Özgürleri Hareketi olan Ahraru Şam’ın ilk kurucusu Hasan Abbud, uzun yıllar Sednaya Hapishanesi’nde tutuldu. Devrimin başlamasından çok kısa bir süre önce hapis cezası biten Abbud çıktıktan hemen sonra Baas rejimine karşı mücadelesine kaldığı yerden devam etti.
İslam öcü değildir
Ta ki 2014’ün 9 Eylül’üne kadar…
Ahraru Şam’ın en güçlü olduğu İdlip’te hareketin üst düzey 45 arkadaşıyla birlikte gizli tutulan bir yerde toplantı halinde olduğu sırada bir bombardıman yapıldı. Bu toplantıların yer ve saatlerinin güvenlik nedeniyle sürekli değiştirilmesine rağmen yapılan bu nokta atışı Ahraru Şam’ın komuta kademesinin tümünün şehit olmasına neden oldu. Bu durum, devrim içine sızmış casusların olduğu gerçeğinin Suriye içinde daha yüksek sesle konuşulmasını sağladı.
Ahrar o saldırıda tüm komutanlarını kaybetmesine rağmen hiç bocalamadan Suriye içindeki faaliyetlerine devam ediyor.
Abbud, vefat etmeden önce Suriye’nin bölünme tehlikesini bertaraf etmeye çalışıyor ve Suriye’nin bölünmesine izin vermeyeceklerini belirtiyordu. Abbud ülkedeki dini azınlıklar hakkında da çeşitli çalışmalarda bulunuyordu. Vefat etmeden önce Al Jazeera’ya verdiği bir röportajda, “İslam insanların korkacağı öcü değildir, şeriat da sadece el kesmek için değildir. Şeriat tam bir yaşam biçimidir, ibadetlerin dışında sosyal ve ticari ilişkileri de düzenlemiştir” diyerek devrim sonrası kurmak istediği İslami referanslı devlette azınlık haklarını koruma altına alacaklarını taahhüt ediyordu.
Ebu İsa 2 kardeşini ve oğlunu kaybetti
Bu fotoğraf karesinde hayatta olan tek isim Sukur’uş Şam Lider Ebu İsa. O’da 2 kardeşini ve oğlunu bu direnişe kurban verdi. Ebu İsa’nın annesi ise tüm tehlikelere rağmen Suriye’den çıkmamaya ve kendi ülkesinde ölmeye yemin etti. İlerlemiş yaşına rağmen her gün direnişçilere yemek yapıyor ve cephede onları ziyaret ediyor.
Yıllar önce bir evde buluşarak bir minderin üstünde hatıra fotoğrafı çektiren üç komutan, Salih, Abbud ve Alluş, çoğu muhalifin “Suriye’nin Kurtuluş Savaşı” dediği direnişte hayatını kaybetti ancak savaş bitse de yıllar sonra ülkede isimleri minnetle anılacak. Ders kitapları onlardan bahsedecek, cepheden cepheye koşmaları ve mücadeleleri kitaplaşacak ve isimleri bayraklaşacak. Peki ya eksiklikleri? Cephede çoktan hissedilmeye başlandı zaten.