Sultanahmet’te gerçekleşen terörist saldırının bir hedefinin Berlin, bir sahibinin de Moskova olduğuna ilişkin gittikçe yerleşen ve genişleyen analiz/tespitler vesilesiyle, bizim matbuatta pek dar alanda görülen, daha doğrusu “anlamadan”, “Putin ve Bild Gazetesi”nin şöhreti üzerinden “vermek lazım” denilen bir söyleşiye “geriye doğru” ama bu sefer bütünüyle bakmak gerekiyor…
Rusya-Almanya ilişkilerinin tarihi bitmez hele İkinci Dünya Savaşı ve ardından gelen “Soğuk Savaş” döneminin hikayeleri anlatılacak ise. Soğuk Savaş’ın sona ermesinin 25’inci yıldönümü vesilesiyle, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile Alman gazetesi Bild bir röportaj yaptı.
Söyleşi, Berlin Duvarı’nın yıkılışı, Doğu ve Batı Almanya’nın birleşmesi, tüm batı sistematiği içinde Almanya, daha doğrusu “birleşik Almanya”yı konu ediyor, üzerine de 1990’lı yıllar süresince gerçekleşen, kelimenin tam anlamıyla “hassas” Sovyet-Alman müzakereleri ile ilgili heyecanlı ve çarpıcı bölümler barındırıyor. “Peki dilin altındaki bakla nedir” derseniz, şu; Rus lider, dünya politik çarklarını ve kavradığımız çağdaş tarihte bir “dönüm/dönüşüm” noktası sayılacağı kesin sürece ilişkin ilk kez birtakım Sovyet arşiv malzemelerinin ‘gizliliğini kaldırdı’. (‘Interview to German newspaper Bild’, 11/01, Kremlin resmi web sayfası, röportaj tarihi 05/01.)
Almanya, Rusya, Ukrayna, Suriye, Sultanahmet üzerinden bir söyleşinin anatomisi…
Soğuk Savaşı bitiren ve “bugüne bağlanması şart” olan ilk teşhis; Batı’nın yani ABD’nin yani NATO’nun Doğu’ya ilerlemeyeceğine ilişkin taahhütler verildiği bilgisi veya Doğu’nun buna inandırılmasıdır. Çünkü Rusya liderliğinin bugün en çok inandığı ilk dış politik kabul, “Batı’nın verdiği sözü tutmayarak, Rusya’nın tüm arka-ön bahçelerine girmesidir. Bugün başta Ortadoğu ve Ukrayna’dan başlayarak gittikçe yayılan “krizin” esası budur. Daha da özetlemek gerekirse Moskova, Batı tarafından “dolandırıldığını”, bunun da başta Almanya olmak üzere NATO ve Batılı güçler eliyle yapıldığını düşünmekte. Berlin duvarını yıkan da işte bu şartlar olarak görülmekte. Bugün Kremlin’in korkularını besleyen aslında bizzat Putin’in kişisel tecrübeleri; Batı’ya asla güvenilmez, bugün yaşananlara yüzeysel olarak bakıldığında Doğu’nun (Rusya’nın) hataları görülse de, “ilk kanı” döken yer yani “sebep” Batı! Tezahürü ise yıkılan Berlin duvarının Rus dış politikasında bugün zahiri olarak ortaya çıkmış hali; güvensizlik! (Temel olarak Batı algısına, yorumuna katılmak için yeterli ve güçlü sebep -siyaseten-varsa da, Rusya bunu hayata geçirecek pratiğe yani “güce” sahip değil. Başta parası yok.)
İşte o gizli belgeler
Biz yine asıl konumuza dönelim; ameliyattaki hastanın karnında makas unutulması anlamına gelen 1990 soğuk savaşı sona erdirme görüşmelerinin gizli tutanaklarına…
Putin, röportajda bu görüşme tutanaklarının hiçbir zaman kamuya açıklanmadığını söyledi. Daha sonra, Kremlin’deki iki toplantıda (1990 yılları) yapılan değerlendirmelerden bölümler okudu…
“Siz ve okuyucularınız, 1990’daki bu konuşmayı öğrenen ilk kişiler olacaksınız. Bay Bahr’ın (Almanya temsilcisi) söylediklerine bir bakın: ‘ Almanya’yı birleştirirken Avrupa kısmının üstesinden gelebilmek için düşman bloklara doğru kararlı bir adım atmazsak, gelişmeler öyle istenmeyen bir hal alabilecektir ki; SSCB’nin sonu uluslararası tecrit olacaktır’. Bu, 26 Haziran 1990’da söylenmişti.
“Bay Bahr somut önerilerde bulundu. Avrupa’nın merkezinde yeni bir ittifak oluşturmanın gerekliliğinden bahsetti. Avrupa, NATO’ya gitmemeli. Orta Avrupa’nın tamamı, Doğu Almanya ister olsun ister olmasın, hem Sovyetler Birliği hem de Birleşik Devletler’in katılımıyla ayrı bir ittifak kurmalıydı. Ardından şunu söyledi: “Bir örgüt olarak NATO, en azından askeri yapıları, Orta Avrupa’yı kapsayacak kadar genişlememelidir.” Bu sırada kendisi hali hazırda Avrupa siyasetinin reisiydi, Avrupa’nın geleceği ile ilgili olarak kendi vizyonuna sahipti ve Sovyetler Birliği’nden meslektaşlarına şöyle diyordu: ‘Bu konuda hemfikir değilseniz, aksine, NATO’nun büyümesi konusunda hemfikirseniz ve Sovyetler Birliği de buna katılıyorsa, bir daha asla Moskova’ya gelmeyeceğim.’ Görüyorsunuz ya Bay Bahr, çok akıllıydı. Burada derin bir anlam görüyordu, formatı radikal bir şekilde değiştirmek, Soğuk Savaş zamanlarından çıkmak gerektiğine ikna olmuştu. Ancak biz hiçbir şey yapmadık.
Putin ardından şunları ekliyor:
“Peki gerçekte ne olmuştu? Bay Bahr’ın uyardığı şey-olan şey tam olarak buydu. Askeri yapının -NATO- Doğu’ya açılmaması gerektiği konusunda uyarmıştı. Bütün Avrupa’yı birleştiren, ortak bir şey oluşturulması konusunda uyarmıştı. Böyle bir şey olmadı; aksine uyardığı şey oldu: NATO doğuya doğru ilerledi ve genişledi.
Rusya ve İran yanlış, Batı doğru değil
Bugün yaşanan nokta Batı’nın, NATO’nun hâlâ büyüyor olması. Ve ABD liderliği de bunun durmasına izin vermeyecek. Küresel haritanın her paftasında bunun izlerini tek tek görmek mümkün ve somut deliller yığınla. NATO üyelerinin, Batı aksına ait ülkelerin de bunu görmediğini söylemek saflık olur. Ancak “hemen” yapacak bir şey bulunmuyor. ABD Başkanı Obama’nın son Kongre konuşmasında altını çizerek vurguladığı gibi “Birleşik Devletler askeri olarak hâlâ adı zikredilen rakiplerinden çok ileride”.
Fakat şunu anlıyoruz, Almanya işin başından beri ABD/NATO boyunduruğundan kurtulmaya hep çalışmış. Buna hiçbir zaman tam cesaret edecek girişkenliği gösterememiş ama denemeye devam etmiş. Nihayet iş iki ülke arasında zaman zaman yaşanan gerginliklerle, açıkçası ABD’nin Berlin’in kulağını/gemini sıkça çekmesiyle sonuçlanmış. Sadece son bir yıl içindeki, iki ülke istihbarat servislerinin birbirini “baştan aşağı” dinlemesi veya Volkswagen skandalı gibi olaylar bile bunu ispat ediyor.
Fakat-yanlış anlaşılmasın Almanya’nın AB ve Ortadoğu özelindeki politikalarına el atarsanız, her defasında el yıkamanız gerekir ama-farklı olarak şu cümleyi kurmak gerekiyor; ABD’nin sürekli askeri işgalinde bir ülke! Bundan kurtulmayı hep istedi ve söyledi de. Yoksa kendi kaderini belirleyemeyecekti. Peki şimdi? Hiçbir değişiklik yok diyebiliriz. Ukrayna vakası (Almanya penceresinden) tam olarak bu.
“Berlin, Orta Avrupa için, Sovyetler Birliği sonrası Rusya’yı da (ve ABD’yi) kapsayacak yeni bir müttefiklik sisteminden bahsetmişti. Başka bir deyişle Almanya, Sovyet sonrası Rusya ile gelecek ilişkilerini, Amerikan diktesi altında değil, bağımsız bir şekilde geliştirmek istedi.”
Berlin sustu, ABD ilerledi Rusya da sadece izledi
Robert Jeferson Clinton yönetimi sırasında (1994) ABD, NATO’nun genişleme fikrini kurcalamaya başladı, Moskova bundan rahatsız oldu ama daha çok Almanya’nın ne diyeceğini bekledi. Beklemeyip başka bir şey yapabilir miydi, öyle bir gücü var mıydı ayrı konu ama Berlin bir şey demedi. Yine aynı sebeple; ABD’nin Almanya üzerindeki etkisi, hâkimiyeti nedeniyle.
Hep aynı numara: Avrupa’yı ABD’ye “bağlamak”
Ukrayna vakası da, ABD ile AB arasında baştan ve güçlü ticari ilişkiler inşa etme anlaşmaları yaratmak da işte 1990’lı yıllarda Almanya’nın NATO içinde ve ABD’ye bağlı/bağımlı kalmasını sağlamak da aynı. Bu da Washington’un Avrupa ve Almanya’yı bir şekilde ve bir derecede hep Soğuk Savaş sonrasındaki ortamda, iklimde tutma planını açık ediyor.
ABD’nin Almanya işgali, NATO bayrağı altında bugün bile devam ediyor. Ve ABD, Almanya’nın Rusya ile olan ilişkilerinin simyasını belirlemeye, daha doğru bir ifade ile zehirlemeye devam ediyor.
Washington, Rusya’nın Kırım’ı topraklarına katmak suretiyle misilleme yapmasına sebep olan bir dizi olayı tetikleyen, karşılığında Rusya’ya karşı yaptırım konulmasına gerekçe hazırlayan Şubat 2014’te Ukrayna’daki rejim değişikliğini planlamıştı. ABD, Almanya’nın dediklerini yapması konusunda ısrarcı olmuştu ki Angela Merkel de istemeyerek bunu yapmıştı.
Bild diyor ki; gerçekte ABD, gelişmekte olan Rus-Alman ilişkilerine kargaşa getirdi. Almanya ve Rusya arasındaki ticaret, 80 milyar dolardan 40 milyar dolara düştü.
Konu burada bitiyor ama Almanya gibi dünyanın ABD için “çifte stratejik” ülkeleri hata yapmamaya çok ama çok dikkat etmeli…