Stratejik sularda küresel ısınma

Stratejik öneme haiz su yollarında rekabet her geçen gün artıyor. Küresel ticaretin yüzde 90’ının su yolları üzerinden yapıldığı ve hidrokarbon aramalarının denizlere kaydığı bir dönemde söz konusu rekabet, jeoekonomik ve jeostratejik dengelerde dalgalanmaya sebep oluyor. Son bir yıl içinde, Kuzey Kutbu’ndan, Karadeniz’e; Doğu Akdeniz’den Kızıldeniz ve Hint Okyanusu açıklarına; oradan Güney Çin Denizi ve Pasifik’e kadar denizlerde birbirini tetikleyen ve etkileyen gelişmelere sahne oluyor. Dosyamızda son dönemin üç önemli su yolu; Arktik bölgesi, Karadeniz ve Doğu Akdeniz’deki gelişmeleri mercek altına alacağız.

Kuzey Kutbu bölgesinde, küresel ısınmaya bağlı buzulların çözülmesi, bir yandan yeni su yollarını gündeme getirirken, diğer yandan deniz yatağındaki maden ve hidrokarbon zenginliklerinin paylaşımı meselesini de ortaya çıkarıyor. Doğu Akdeniz’in sıcak sularında da benzer bir paylaşım mücadelesi yaşanıyor. Kıbrıs adasının kara sularında ve münhasır ekonomik bölgelerinde keşfedilen hidrokarbon yatakları, kan kokusunu alan köpek balıkları gibi büyük enerji şirketlerini ve bölgede hak iddia eden ülkeleri kendine çekiyor. Kırım merkezli Ukrayna-Rusya gerilimi, Karadeniz’deki stres birikimini artırıyor. Artan strese paralel, ABD’nin Romanya’da askeri varlığını güçlendirmesi ayrıca dikkat çekiyor, NATO gemileri daha çok görünürlük kazanıyor.
Kızıldeniz ve Basra Körfezi’nde Körfez ülkeleri, ABD, İngiltere ve Çin arasında dikkate değer bir trafik yaşanmakta. Son olarak İngiltere Körfeze hâkim Umman’da, 1971 sonrası bölgedeki en büyük askeri üssünü açmaya hazırlanıyor. Güney Çin Denizi’nde ise Washington-Pekin arasındaki hâkimiyet mücadelesine sahne oluyor. ABD savaş gemileri son dönemde üçüncü kez, Çin’in kırmızı çizgi ilan ettiği Tayvan Boğazı’ndan geçiş yaptı. Tüm bu gelişmeler I. Dünya Savaşı öncesi, Avrupalı devletler arasında yaşanan “su yollarını” kontrol etme çabasının daha geniş bir çerçevede geri dönüşünü bize göstermekte. Nasıl ki o dönemde Süveyş Kanalı’nın açılması tüm uluslararası dengeyi bozmuşsa, bugün de Kuzey Kutbu’nda açılacak yeni bir su yolu, tüm politik ve ticari hesapları alt üst etme potansiyeli taşıyor.

KUTUPLAR ASKERİLEŞİYOR

Eylül ayının son günlerinde uluslararası medyaya düşen bir haber jeostratejik dengelerde bomba etkisi yaptı. Arktik Rusya’nın Kuzey Buz Denizi rotasını kullanan Venta Maersk adlı kargo gemisi, küresel dengeleri değiştirecek bir seyir izledi. Doğu Asya’daki Vladivostok limanından kalkan gemi, 37 gün sonra Rusya’nın St. Petersburg şehrine ulaştı. Böylece mevcut rotalara göre 8 bin kilometre daha az yol yaptı. Çin ve Avrupa arasında, ABD’nin kontrol etmediği yeni ve daha kısa bir ticaret yolu ortaya çıkmıştı. Venta Maersk aslında son birkaç senedir alttan alta hızlanan Arktik bölgesine kim sahip olacak mücadelesinin görünürlük kazanmasından başka bir şey değildi. Rusya’nın, bölgede en fazla sınıra sahip ülke olarak onlarca askeri üs inşa ettiği ve stratejik kuvvet yapılandırmasına gittiği biliniyor. Rusya Savunma Bakanı Sergey Şoygu, ülkesinin Arktik bölgesinde daha önce eşi benzeri görülmemiş kapsamda askeri tesisler inşa ettiğini ilan etmişti.
Rusya’nın askeri hareketliliğine NATO’dan cevap, Soğuk Savaş sonrası düzenlediği en büyük tatbikatı, Kuzey Kutbu’nun batı çıkışını kontrol eden Norveç’te başlatmasıyla geldi. Trident Juncture 2018 adıyla, 25 Ekim-7 Kasım tarihleri arasında icra edilen tatbikat büyüklüğü ile dikkat çekti. NATO’nun 29 üyesinin katıldığı tatbikatta, 50 bin asker, 150 uçak, 60 gemi ve 10 bin araç görev aldı.
ABD donanmasının da kutup bölgesinde daha fazla hareket kabiliyeti kazanmak adına, Kongre’den yeni buz kıran gemisi için onay aldığı biliniyor. Böylece donanmadaki buz kıran gemi sayısı 8’e yükselecek. Rusya’nın ise aynı sınıfta 40 gemisi bulunuyor. Yine Washington, “Arktik Kalkan” adını verdiği, bölgede seyrüsefer güvenliğini kontrol iddiası taşıyan bir operasyon başlattı. Washington, İskandinav ülkeleriyle askeri işbirliğini de genişletiyor.
Bir dönem, denizlerde sahip olduğu üstünlükle küresel hâkimiyet kuran İngiltere’den de kutup bölgesinde dikkat çeken bir hamle geldi. İngiltere Savunma Bakanı Gavin Williamson, yeni Arktik strateji kapsamında, Norveç’e 800 deniz piyade ve özel kuvvet askeri göndereceklerini açıkladı. Yeni stratejinin, Rus denizaltılarının faaliyetini daha etkin biçimde izleme, tüm tehditlere zamanında ve yerinde yanıt verme amacı taşıdığı belirtildi.

KARADENİZ’DE SICAK MÜCADELE

Yakın zaman önce yayınlanan bir NATO strateji belgesinde Karadeniz için şu tanımlama yapılıyordu: “Her kim Karadeniz’i hâkimiyeti veya kontrolü altında tutarsa, Avrupa kıtasına, özellikle Balkanlar ve Orta Avrupa’ya kuvvet sevk edebilir; bunun yanı sıra Doğu Akdeniz, Güney Kafkaslar ve Orta Doğu’nun kuzey kısımlarında kolaylıkla nüfuz sahibi olabilir.” Bu tanımlama, son dönemde Karadeniz üzerinde yaşanan stres birikimini de özetlemiş oluyor.
NATO’nun stratejik belgelerinde, “önemli bir kavşak, doğu-batı ve kuzey-güney koridorlarının kesiştiği nokta” ifadeleriyle değerlendirilen Karadeniz’de, Atlantik ittifakının faaliyetlerini artırdığı gözlerden kaçmıyor. Mayıs ayında bu kapsamda NATO’nun 7 müttefikle gerçekleştirdiği Karadeniz’deki en büyük tatbikatı “Deniz Kalkanı 2018” (Sea Shield 2018) Romanya merkezli icra edildi. Yine NATO ve ABD’nin Karadeniz üzerinde gözlem uçuşlarını artırdığı biliniyor. Hatta bu çerçevede Rus hava kuvvetleriyle sıcak karşılamalar yaşanmaya başlamış durumda.
Kasım ayının son haftası, Karadeniz’de olası bir gerilimin ulaşabileceği noktayı ve neden kontrol edilmesi gerektiğini gözler önüne serdi. Ukrayna ve Rusya arasında stratejik Kerç boğazı nedeniyle yaşana restleşme topyekûn savaşa evriliyordu. İki taraf arasında 2014 yılında başlayan ve Moskova’nın Kırım’ı ilhakıyla ileri boyuta taşınan gerilimin Karadeniz’e taşması, su yollarındaki hareketlilikte yeni bir sayfa açmış oldu. Rusya, Kerç boğazından geçmek isteyen altı Ukrayna gemisinden üçüne el koyarken, yirmiden fazla Ukraynalı denizciyi de tutuklayarak Moskova’daki bir cezaevine nakletti. Ukrayna Devlet Başkanı Petro Poroşenko’nun NATO’yu müdahaleye çağırması, gerilimin varacağı noktaya ilişkin fikir vermesi açısından önemliydi. NATO’nun cevabı da bir o kadar dikkat çekici oldu: “Zaten oradayız.”
Rusya’nın Karadeniz hâkimiyeti ve sıcak denizlere açılma stratejisi kapsamında Kırım’ın önemi malum. Buna ek olarak stratejik doğal gaz ve enerji hatlarının Karadeniz üzerinden Avrupa ve diğer coğrafyalara taşınması, Moskova için söz konusu bölgeyi vazgeçilmez değerde kılıyor. Moskova’nın Karadeniz’de hâkimiyet mücadelesine girmesi tüm kıyıdaş ülkeler için istenmeyen gerilimlere sebep olacaktır. O nedenle başta Ankara olmak üzere diğer kıyıdaş ülkelerle işbirliğini geliştirmesi ve niyetleri konusunda muhataplarını açık ve şeffaf bir şekilde bilgilendirmesi gerekmektedir. Bu çerçevede Soğuk Savaş sonrası Karadeniz’e kıyıdaş ülkeler arasında işbirliğini güçlendirmeyi hedefleyen Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütünün canlandırılması ve etkin bir mekanizmaya dönüştürülmesi yerinde olacaktır.

DOĞU AKDENİZ’DE TRİLYON DOLARLIK HESAP

Dünyanın en eski su yollarından, medeniyetler beşiği Doğu Akdeniz, son dönemde Kıbrıs adası çevresinde keşfedilen hidrokarbon rezervleriyle değerine değer ekledi. 1,5 trilyon dolar değerinde rezerve sahip doğu Akdeniz’de Türkiye’nin çıkarlarını tehdit eden ve bir beka meselesine dönüşen büyük bir mücadele yaşanmakta. ABD ve İsrail’in çatısını oluşturduğu, Mısır-Güney Kıbrıs ve Yunanistan şer ekseni, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) ve Türkiye’nin uluslararası hukuktan doğan hakları hilafına bölgede petrol ve doğal gaz arama çabalarına hız vermiş durumda.
Şer ekseninin, Türkiye’yi dışlayacak şekilde Doğu Akdeniz’de parselasyona gitmesi ve enerji kaynaklarını kendi aralarında paylaşmak istemesi, Türkiye’yi kendi arama faaliyetlerine sevk etti. Bu çerçevede Barbaros Hayreddin Paşa araştırma gemisi, Türkiye’nin münhasır ekonomik bölgelerinde ve Kıbrıs açıklarında Türk donanmasının caydırıcı koruma kalkanı eşliğinde çalışmalarına devam ediyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da, Doğu Akdeniz’de herhangi bir oldu bittiye müsamaha gösterilmeyeceğinin altını geçtiğimiz hafta kalın çizgilerle çizdi. Bu çerçevede Türk donanmasının modernizasyonu ve yeni gemi inşa çalışmalarına hız kazandırıldığı biliniyor.
Son olarak Amerikan Exxon firmasının, Kıbrıs’ın güneyindeki tartışmalı 10’uncu parselde, tam da KKTC’nin 35. Kuruluş yıldönümünde, Türkiye’ye meydan okuyacak şekilde başlattığı arama çalışmaları Doğu Akdeniz’deki rekabetin sertleşeceğinin emaresi olarak kayıtlara geçti. Türkiye elbette böylesi bir küstah çıkışı yanıtsız bırakmadı. Barbaros, Türk savaş gemileri eşliğinde hemen 10. parselin bitişiğinde bulunan başka bir tartışmalı alan 4’üncü parselde araştırma çalışmalarına başladı. Türkiye’nin muhataplarına mesajı gayet açık ve net oldu: “Uluslararası hukuktan kaynaklanan haklarımı korumaya hazırım.”

Benzer konular