İsrail Bar İlan Üniversitesi profesörü Amikam Nachmani bir zamanlar Yahudileri hedef alan Nazi tipi söylemlerin artık Müslümanlara karşı yöneldiğini söylerken, örnek olarak Fransa’yı gösteriyordu. 2015 yılında JTA (Jewish Telegraphic Agency) rakamlarına göre ülkede 806 Yahudi karşıtı nefret suçu işlenmişti. Oysa aynı yıl Müslümanları hedef alan saldırıların sayısı bu rakamın en az üç misliydi. Nachmani’nin atladığı bir gerçek vardı. Avrupa Yahudi karşıtlığını en uç noktaya taşıdığı vakit, engizisyonuyla Yahudileri din değişmeye zorlayıp en temel insani haklardan mahrum bıraktığında Müslümanlar Avrupa’nın bu tavrına hiçbir vakit destek çıkmamışlardı. Haçlı İspanyolların zulmünden kurtarmak için gemiler gönderip Endülüs Müslümanlarını Cezayir ve Fas limanlarına taşıyan Müslüman Osmanlı Devleti, Sefarad Yahudilerini de kendi topraklarına taşımış, can ve mal emniyetlerini sağladığı gibi din ve vicdan hürriyetini de teminat altına almıştı.
Müslümanlar tarafından Haçlı kılıcının önünden kurtarılanların torunları geçmişi çok çabuk unutmuş görünüyorlar. Avrupa’nın Neo-Engizisyonist Haçlıları ile aynı safta yer almaktan hiç de gocunmuş değiller. Hatta “aynı safta olmanın” da ötesinde, Avrupa’nın aşırı sağı ile İsrail devleti arasındaki ilişki The Algemeiner gibi kimi Yahudi medyası tarafından “aynı yatağı paylaşmak” gibi ifadelerle anılmaya başlanmış durumda.
Doğal ittifak tezi
Yahudi Politika Araştırmaları Enstitüsü’nün kurucusu ve eski direktörü Antony Lerman, aşırı sağda beliren İsrail sempatisini açıklarken, bunu “Avrupa kıtasının İslamlaşma sürecine karşı” kendiliğinden gelişen doğal bir ittifak olarak değerlendiriyor. Kimileri için bu süreç 11 Eylül saldırıları ile birlikte gelişme seyrine girmiş olsa bile, Lerman sürecin daha geriye çekilebileceği düşüncesinde. Tezine destek olarak da İtalya örneğini öne sürüyor. İtalya’nın eski neo faşist partilerinden biri olan Ulusal Birlik’in lideri Gianfranco Fini, henüz 11 Eylül yaşanmamışken İtalyan Yahudi toplumundan özür dilemiş ve partinin eski Yahudi karşıtı tavrından vazgeçtiğini, artık İsrail dostu olduğunu deklare etmişti. 11 Eylül’ün bu anlamda önemli bir kilometre taşı olduğu elbette inkâr edilemez. Ancak Avrupa sağının İsrail’e bakışı noktasında asıl kırılma noktasını Fini’nin bu açıklaması oluşturmuştu.
Avrupa sağının arkasında İsrail mi var?
Avrupa sağının Gianfranco Fini ile başlayan İsrail lehine dönüşümü, Lerman gibilerince “doğal bir ittifak” olarak görülebilir. Bu görüş, kendi içinde tutarlıdır da. Ancak yine de böylesi radikal bir tercihi açıklama noktasında noksan duruyor. Sağın yükselişi eğer sosyolojik bir hadiseyse ve Yahudi karşıtlığı toplumsal açıdan hala hayatiyetini kaybetmemişse – lütfen en başa, Nachmani’nin Fransa örneğine geri dönelim – kendi sosyal tabanıyla çelişme riskini almak hiç de akıllıca görünmüyor. İşin ucunda marjinallikten uzaklaşmak, kitlelere açılmak var desek durup dururken alınacak bir karar değil bu. Öncelikle bu kararı ilham edecek bir vasatın oluşması gerekiyor. Bu vasatı oluşturan etkenlerin, yani 11 Eylül ve sonrası hadiselerin odağında ise İsrail destekçisi neoconların bulunduğu sır değil. Nereden bakılırsa bakılsın, Avrupa sağının ivme kazanmasında İsrail’in parmağı bir şekilde aşikâr.
Haçlı-Siyonist ittifakının çimentosu neoconlar
Avrupa sağının kazandığı ivmede Amerikada’daki İsrail lobisinin izlerini takip edelim önce. Amerikan neoconları olarak bildiğimiz isimler bunlar. Kimler var içlerinde. Örneğin İslam karşıtı kampanyalarıyla gündeme gelen David Horowitz. Kendi adıyla anılan David Horowitz Freedom Center’in başkanı ve kurucusu. Mezkur şahsın son yıllarda Geert Wilders’in büyük miktarda para yardımı bahis konusu. Resmi rakamlar 150 bin doları geçen bir miktardan söz ediyor, ötesi de vardır belki. Bu arada ilginç bir benzerliğe dikkat çekelim. Horowitz’in vakfının adı Freedom, yani özgürlük. Wilders’in partisinin adı da Freedom Party. Özgürlük Vakfı, Özgürlük Partisi’ne kol kanat geriyor. Bununla da yetinmiyor Wilders’i ABD’ye çağırıp bir de konferanslar verdiriyor. Tahmin edeceğiniz gibi İslam karşıtı konferanslar bunlar. Wilders’e verilen Neocon desteği Horowitz ile de sınırlı değil. Neoconların bir diğer meşhur ismi, Daniel Pipes da Avrupa sağını fonlayanlar kervanından. New York’ta Cordoba İslam Merkezi inşaatına karşı düzenlenen kampanyada omuz omuza verdiği Pamela Geller’i unutmayalım.
Niçin Wilders?
Avrupa sağının en dikkat çeken ismi, sivri dili, şovmen kılığı ve saldırgan tavırlarıyla kesinlikle Geert Wilders. İslam karşıtlığı deyince akla ilk gelen isim o. Avrupa kıtasında İslam nefretini diri tutmak için film çekmekten pankart taşımaya, bulduğu her fırsatı bir medya şovuna çevirmeyi beceren bir figürden bahsediyoruz. Wilders hakkında aşağı yukarı bildiklerimiz bunlar. Peki ya bilmediklerimiz?
Wilders’in mesela İsrail’i neredeyse hacca gider gibi her yıl ziyaret eden, Hollanda’nın Lahey kentindeki İsrail elçiliğinin en sıkı müdavimlerinden birisi olduğunu biliyor muyuz? Peki, milletvekilliği yaptığı yıllarda yardımcılığını yapan iki ismin, Iddo Moed ve Elliot Wagschal’in şu anda aynı İsrail elçiliğinde çalıştığını? İsrail’e yaptığı ziyaretlerde en sıkı Siyonist gruplarla özel ilişkiler kurduğunu, mesela Avigdor Liberman ile başbaşa akşam yemekleri yediğini? Yahut İsrail aşırı sağının ideoloğu, Hatikva Partisi’nin lideri Aryeh Eldad ile hemhal olduğunu?
Bir İsrail projesi mi?
Dahası da var. Wilders’in gençliğini İsrail’de geçirdiğini, hatta bir İsrail Kibbutz’unda yetiştiği iddialarını duymuş muyduk? Bir Hollandalı için bu kadarı biraz fazla değil mi? Nitekim bu durum sadece bizim değil, Hollandalı bir antropoloğun da tuhafına gitmiş olmalı ki, Lizzy van Leeuwen konuyu araştırma ihtiyacı duyuyor. Ve tam 6 sayfalık bir makalede yayınlıyor elde ettiği bulguları. Hem de Hollanda’nın en etkili yayın organlarından birinde, haftalık De Groene Amsterdammer dergisinde. Sonuç ne mi? Wilders’in anne tarafından büyükannesi, Johanna Ording Meijer, Endonezya asıllı Yahudi bir aileden geliyor. Yahudi şeriatına göre soy anneden yürüdüğüne göre Wilders de aslen bir Yahudi olarak kabul görüyor. Yahudi Politika Araştırmaları Enstitüsü’nün kurucusu Antony Lerman’ın “doğal ittifak” tezi, bütün bu öğrendiklerimiz ışığında sizce ne kadar “doğal” duruyor? Avrupa sağının en orta yerine çakılan Wilders figürü, bir İsrail projesi olarak sırıtmıyor mu? Bu bahse son noktayı 18 Nisan 2016 tarihli şu tvitle koyalım. Göndere çekilmiş, dalgalanan bir İsrail bayrağı ve altında Wilders’in sözleri: “Hepimiz İsrail’i destekleyelim. Daima. İsrail hepimiz için savaş veriyor.”
Ve diğerleri
Peki ya Marine Le Pen’in babasını, Fransa aşırı sağının efsane lideri Jean-Marie Le Pen’i tasfiye şekli. Babasını tasfiye ederken Marine Le Pen’in gerekçesi neydi? Baba Le Pen, II. Dünya Savaşı’nda Naziler’in Yahudilere karşı yaptıklarını kastederek “Holokost, tarihte yalnızca bir ayrıntı” demişti. Oysa 2011 yılında yapılan kongrede partinin başına seçildiği vakit Bayan Le Pen’in ilk yaptığı iş, İsrail’e selam çakmak olmuştu. Derhal babasını kınayan Marine “Jean-Marie Le Pen artık parti adına konuşmamalı. Onun önerileri artık partiyi bağlamayacak. Yönetiminde olmadığı partinin hâlâ varlığını sürdürmesine ve gücünü arttırmasına maalesef tahammül edemiyor” diyerek partinin kurucusunu kapının önüne koymaktan çekinmemişti. Bayan Le Pen’in 2014 yılında Avrupa Parlamentosu seçimleri için Geert Wilders ile ittifak yaptığını da not edelim kenara.
Ya İngiliz Ulusal Parti lideri Nick Griffin’in BBC’de yayınlanan Question Time programında söyledikleri. Ne demişti 2009 Ekim’inde Griffin? “Açık söylemek gerekirse, Ulusal Parti’yi ırkçı ve Yahudi karşıtı bir çizgiden alıp Hamas teröristlerine karşı İsrail’e destek veren bir partiye çeviren benim.”
Peki, bugün Almanya’da meclise girmeyi başarmış aşırı sağ gerçeğinin arkasındaki gerçeği biliyor muyuz? 2011 Temmuz’unda İsrailli Bakan Yardımcısı, Dürzü asıllı Eyüp Kara’nın aşırı sağı bir parti çatısı altında toplama uğraşındaki milyoner emlak kralı Patrik Brinkmann ile Berlin’de görüştüğünü, Brinkmann’ın da Kara’yı İsrail’deki ofisinde defalarca ziyaret ettiğini İsrail gazetesi Yedioth Ahronoth haber yapmıştı. Daha öncesinde Avusturya aşırı sağının lideri Heinz-Christian Strache ile biraraya geldiğini de.