Şahinler Beyaz Saray’a çöktü

Trump yönetimi, yayınladığı savaş belgelerine paralel olarak bir savaş kabinesi oluşturuyor. İranofobik ve İsrail yanlısı Mike Pompeo’nun dışişleri bakanlığına getirilmesi ilk adım olarak değerlendiriliyor. Diğer yandan Neo-Con’ların şahin ismi John Bolton’un da H. R. McMaster yerine Trump’ın yeni ulusal güvenlik danışmanı olacağı iddiası ABD medyasında yer aldı. Bolton’un bir süredir Beyaz Saray’da Trump ile gizli görüşmeler yaptığı iddia ediliyordu.

ABD Başkanı Donald Trump’ın geçen hafta Twitter’dan bir mesajla Rex Tillerson’u kovarak, yerine muhafazakar kanadın aşırı ucunu temsil eden Mike Pompeo’yu dışişleri bakanlığına ataması, sertlik yanlısı politikaların önümüzdeki döneme damga vuracağının işareti oldu. Washington kulislerinde, değişimin Mike Pompeo ile sınırlı kalmayacağı, mevcut Ulusal Güvenlik Danışmanı Herbert R. McMaster’ın da ay sonuna kadar görevinden alınacağı iddia ediliyor. McMaster’ın yerine ise, bir Neo-Con (Yeni Muhafazakar) projesi, “Yeni Amerikan Yüzyılı Projesinin” önde gelen isimlerinden ultra şahin politikaları ile tanınan John Bolton’un geleceği yorumu yapılıyor. Bolton’un gelişi ile Trump’ın yeni bir savaş kabinesi oluşturacağı değerlendiriliyor. John Bolton, ABD’nin İran ve Kuzey Kore’ye savaş ilan etmesini savunmuştu. Öte yandan Mike Pompeo’nun dışişleri bakanlığı görevine getirilmesinin, Ortadoğu’nun çıbanbaşı ülkesi Birleşik Arap Emirlikleri’nde sevinçle karşılanması dikkat çekti. ABD medyası son haftalarda, BAE lobisinin Beyaz Saray üzerinde baskı kurarak Rex Tillerson’u kovdurmaya ve ABD dış politikasını BAE-İsrail ekseninde dizayn etmeye çalıştığına ilişkin haberler yapmıştı.

İranofobik

ABD’nin yeni Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, Cumhuriyetçi Parti’nin ultra muhafazakar kanadı Çay Partisi’nden siyasete giriş yaptı. Pompeo, İsrail yanlısı ve İran karşıtı duruşu ile biliniyor. İdeolojik ve kişisel olarak Trump’la oldukça benzeşen Pompeo’nun, Tillerson’a nazaran ABD Başkanı’nın dış politikada eli ve kulağı olacağı açık. Obama döneminde İran ile imzalanan nükleer anlaşmanın iptalini savunan Pompeo, “Eğer İsrail ve Suudi Arabistan İran’a karşı birleşecekse, bu iyi bir şeydir” ifadelerini kullanmıştı.  Mike Pompeo, İslam karşıtı söz ve eylemleri ile de dikkat çeken bir isim. 2013 yılında gerçekleşen Boston Maratonu saldırısı sonrası, ABD’deki Müslüman liderleri “aşırıcılığı kınamamakla” suçlamış, “Amerika’daki Müslüman liderlerin sessizliği onları potansiyel olarak bu suçların iştirakçisi durumuna sokuyor” açıklamasını yapmıştı. ABD’nin yeni dışişleri bakanı, 11 Eylül sonrası kurulan ve “Kara delik” olarak nitelenen işkence üslerinin Obama döneminde kaldırılmasına da karşı çıkmıştı. Pompeo son olarak 15 Temmuz FETÖ darbe girişimi sonrası, “İran da Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın hükümeti kadar demokratik… Her ikisi de İslamcı totaliter bir diktatörlük” ifadelerini kullandığı skandal bir tweet atmıştı. Pompeo daha sonra bu tweeti sildi. Katar Üniversitesi’nden Julian Cole Pompeo’yu “İranofobik” olarak niteliyor ve bölgesel güç savaşında “Suudi Arabistan’dan yana tavır koyar” değerlendirmesini yapıyor.

Karanlık isim Bolton

Ay sonuna kadar Herbert R. McMaster yerine Trump’ın ulusal güvenlik danışmanlığına getirileceği ifade edilen John Bolton ise kirli geçmişi ile öne çıkıyor. George W. Bush döneminin BM Daimi Temsilcisi olarak görev yapan John Bolton, söz konusu yönetimin dış politikada en şahin isimlerinden biriydi. İran ve Kuzey Kore’ye yönelik sertlik yanlısı politikaları ile bilinen Bolton, 2003 yılında Irak işgali öncesi, ABD istihbaratını kitlesel imha silahlarına ilişkin maniple etmekle suçlanmıştı. Bolton, Bush yönetiminde “Irak’ın kimyasal silahlara sahip olduğu” yalanını en üst düzeyde seslendiren isimdi. Bolton bir keresinde de New York’taki BM binasının 10 katını yıkmalı ifadelerini “şaka” yollu kullanmıştı.  Washington’da marjinal bir isim olarak kabul edilen John Bolton, muhafazakar medyadaki yükselişiyle yeniden Trump yönetiminin radarına girdi. Bolton’un olası güvenlik danışmanlığı görevi uzmanlar tarafından bir kabus olarak niteleniyor. ABD merkezli Cato Enstitüsü dış politika ve savunma çalışmaları bölümü başkan yardımcısı Critopher Preble, Bolton için “ne olursa olsun dış politika karar merkezlerinden uzak tutulması gereken bir isim” değerlendirmesini yapıyor. John Bolton’un bir süredir Beyaz Saray’a gizli ziyaretler yaparak Başkan Trump ile görüştüğü iddiası ABD medyasına yansımıştı.

Kara Delik’ten çıktı

Profesyonel işkenceci Gina Haspel’in Dışişleri Bakanlığı’na getirilecek Mike Pompeo’dan boşalan CIA Direktörlüğüne aday gösterilmesi ABD’de tartışma başlattı. Gina Haspel, CIA Direktörlüğü’ne getirilen ilk kadın olmasının yanı sıra 11 Eylül 2001 saldırıları sonrası ‘terör zanlılarının’ kaçırılması, ‘kara delik’ denilen merkezlerde esir alınması ve işkenceden geçirilmesi programının kilit ismi olduğu belirtildi. 1985 yılında gizli servis kariyerine başlayan Haspel bugüne kadar örtülü operasyonlarda yer almasıyla biliniyor. Haspel’in 2002 yılında Cumhuriyetçi Başkan George W. Bush yönetiminde Tayland’da “Kara Delik” olarak bilinen gizli hapishanelerden birinden sorumlu olduğu biliniyor.  Demokratların tamamının Cumhuriyetçilerin ise bazılarının Haspel’in, CIA başkanlığına olumsuz oy kullanacağı belirtiliyor. Öte yandan Avrupa Anayasa ve İnsan Hakları Merkezi (ECCHR), terör zanlılarına işkence davasıyla ilgili Haspel’in gözaltına alınması için izin talep etmişti.

***

Savaş belgeleri

Trump yönetimi geçen yıl Aralık ayından bugüne üç ‘savaş belgesi’ yayınladı. Başkan Trump’ın Ulusal Güvenlik Belgesi, ABD Savunma Bakanlığı’nın (Pentagon) Ulusal Savunma Belgesi ve Ulusal Güvenlik Teşkilatı’nın küresel tehdit değerlendirme belgelerinin ortak noktası, Rusya, Çin ve İran gibi devletleri hedef almasıydı. Pentagon belgesinde, terörle küresel savaş döneminin sona erdiği ve uluslararası sistemde yeniden devletlerarası mücadele döneminin başladığı savunuluyordu. Başkan Trump ve Pentagon’un yayınladığı belgeler “Yeni Soğuk Savaş başladı” değerlendirmelerine neden olmuştu.  Trump’ın gerçekleştirdiği görev değişikliklerinin de sert gücü öne çıkaran söz konusu belgelerle paralellik içerdiği dikkati çekiyor. Hem Pompeo, hem Haspel hem de John Bolton’un Beyaz Saray’da görev alma ihtimali, belgelerin eyleme geçirileceğinin işareti olarak değerlendiriliyor.

***

BAE çıbanı işbaşında

Savaş lobisinin Ortadoğu’daki ayağında ise Birleşik Arap Emirlikleri ve onun son dönemdeki yandaşı Suudi Arabistan’ın da, Trump yönetiminin özellikle Ortadoğu ve İran politikalarına etki etmek amacıyla Jared Kushner üzerinden lobi faaliyetleri yürüttüğü biliniyordu. Trump’ın danışmanı ve damadı olan Jared Kushner’in yönetim içinde adeta “gölge dışişleri bakanı” gibi hareket ettiği ve bu durumun Rex Tillerson’u rahatsız ettiği ABD medyasına yansımıştı. BAE Veliaht Prensi Muhammed bin Zeyd ve Washington Büyükelçisi Yusuf el-Uteybe’nin, Jared Kushner’in deneyimsizliğinden yararlanarak Tillerson’un görevden alınması için yoğun çaba sarf ettiği ve ABD’nin İran ve Katar’a yönelik daha sert politikalar uygulamasını sağlamaya çalıştığı biliniyordu. Rex Tillerson’un Trump tarafından kovulmasına yönelik söz konusu taraflardan gelen “bayram havası” misali tepkiler, lobinin amacına ulaştığını gösterdi. Riyad’a yakın Arab News’in, Trump’ın popüler TV şovundaki meşhur “Kovuldun” sözünü manşete çekmesi, yine BAE mahreçli The National gazetesinin “Trump Tillerson’u kovdu” manşetini coşkuyla vermesi, kimlerin Mike Pompeo seçiminden mutlu olduğunu gösteriyordu.

Twıtter’dan itiraf

Körfez’in Trump yönetimi dış politikası üzerindeki etkisine yönelik en çarpıcı örnek ise Twitter’dan geldi. Veliaht Prens Muhammed bin Zayed’e yakın olarak bilinen BAE vatandaşı Abdulkhaleq Abdulla isimli bir profesör, Tillerson’un görevine son verilmesinin ardından attığı bir tweette “Tarih, bir Körfez ülkesinin (BAE) bir süper gücün dışişleri bakanını göndermede oynadığı rolü yazacak” ifadelerini kullandı. BAE’li profesörün tweeti, son haftalarda ABD basınında yer alan ve Muhammed bin Zayed’e danışmanlık görevi yürüten Elliot Broidy ve George Nader gibi isimlerin Beyaz Saray’daki lobi faaliyetlerini yeniden gündeme taşıdı. Elliot Broidy’nin Beyaz Saray ile yazışmalarını ele geçiren BBC, Amerikalı işadamının Tillerson için “zayıf” “jöle kutusu” ve “iyice fırçalanması lazım” gibi hakaretler ettiğini ortaya çıkarmıştı.

***

Nükleer anlaşma mucizelere kaldı

Trump’ın bir tweetle kovduğu Rex Tillerson, Beyaz Saray’da İran ile nükleer anlaşmayı savunan ve bu konuda Trump’la karşı karşıya gelmeyi göze alan bir isimdi. Mike Pompeo’nun Dışişleri Bakanlığı’na önerilmesiyle, anlaşmanın yaşama şansı mucizelere kaldı. İranofobik Pompeo’nun Tahran’a karşı Trump’tan daha sert ve şahin görüşlere sahip olduğu biliniyor. Aynı zamanda bir İslamofobik olan Pompeo, İsrail’in aşırı sağcı kanadına da yakın bir isim. Bu anlamda, geçtiğimiz yıl en son Ekim ayında gerilimli bir beklemenin ardından, anlaşmanın geleceğini Kongre’ye havale eden Trump’ın, yaz aylarına kalmadan nükleer anlaşmayı yırtıp çöpe atması kimseyi şaşırtmamalı. 2015’te varılan anlaşma uyarınca, İran’ın nükleer programını dondurması karşılığında, ambargoların kısmen kaldırılması öngörülüyordu.

***

Kore’de sopa havucu döver

Mike Pompeo, Trump tarafından Dışişleri Bakanlığı görevine önerilmeden birkaç gün önce Amerikan Fox News kanalındaki söyleşide, Kuzey Kore’ye yönelik, “görüşmelerden önce herhangi bir tavizde bulunulmayacağını” açıklamıştı. Pompeo, programda Başkan Trump’ı her gün Pyongyang’ın aktivitelerine dönük bilgilendirdiğini de belirterek, “Başkan’ın Kim Jong-un’la görüşmek için doğru zaman kararını verdiğini” ve bu çerçevede Kuzey Kore lideri ile görüşmeyi kabul ettiğini açıkladı. Hatırlanacağı üzere, Rex Tillerson, geçen yıl Kore yarımadasındaki füze gerilimini düşürmek amacıyla girişimlerde bulunurken, Trump “boşa çaba harcıyor” sözleriyle kendi dışişleri bakanını eleştirmekten kaçınmamıştı. Pompeo ile Kore yarımadasında havuç-sopa politikasında, sopanın daha ağır basacağını söylemek kehanet olmaz. Elbette bu noktada Mayıs ayında İsveç’te gerçekleşmesi beklenen Trump-Kim Jong-un tarihi zirvesinden çıkacak sonuç önemli bir belirleyici olacak.

***

Amerika işkence devleti

ABD Başkanı Donald Trump’ın CIA’in başına profesyonel işkenceci Gina Haspel’i ataması, “kara delik” denilen işkence merkezlerini, hayalet gemileri, Ebu Gureyb Hapishanesini, korku adası Guantanamo’yu ve ölüm kamplarını yeniden dünya gündemine taşıdı. ABD’nin 2001’de Afganistan’ı, 2003’te Irak’ı işgaliyle işkence yasallaşarak insanlık hafızasında derin iz bıraktı. Binlerce insanın ortadan kaybolduğu sistematik programlar yürütülerek insanlık için utanç verici bir tarih yaşandı. Terörle savaş adı altında yürütülen işgal projesinin doğurduğu güvenlik paranoyası hukuk ve adaleti, temel insan haklarını yok etti.

Hayalet gemiler

Haklarında resmi hiçbir suçlama bulunmayan binlerce insan “işkence turları” adıyla Mısır, Pakistan, Özbekistan, Ürdün, Fas, Tayland ve daha bir çok ülkeye götürüldü. Endonezya’dan alınan bir kişi, Afganistan’a, oradan Mısır’a, Tunus’a, Almanya’ya, Ukrayna’ya ya da bir başka yere; Afganistan’dan alınan bir kişi Türkiye, Bulgaristan, Romanya, Gürcistan ya da Doğu Avrupa’da bir yerlere; Yemen’den alınan biri İtalya’ya, İspanya’ya, İngiltere’ye, Almanya’ya ya da Kuzey Afrika ülkelerine götürülüyordu. Yüzlerce kişinin bu sorgulamalar sırasında öldüğü belirtiliyor.

CIA, kaçırdığı insanları Hint Okyanusu’nda dolaşan, ABD gemi siciline kayıtlı olmayan hayalet gemilerde sorgu ve işkenceden geçirdi. Dönemin BM’nin özel işkence raportörü Manfred Nowak, ”ABD’nin, özellikle Hint okyanusunda seyreden hapishane gemileri gibi, gizli hapishaneleri bulunduğuna dair çok çok ciddi suçlamalar olduğunu” açıklamak zorunda kaldı.

***

Nurşin Ateşoğlu Güney

Derin Amerika’ya teslim oldu

ABD’de uzun bir süredir yönetilme sorunu var. Kim geldiyse göreve hepsi görevden alındı. Bu bir istikrarsızlık demektir. ABD’deki yönetimdeki bölünmüşlük bir yandan da kullanılıyor. Düne kadar birçok konu Trump’ın üstüne atılıyordu ve bunu bir mazeret olarak kullanıyorlardı. Bu bir gerçek ama bunun ötesinde ben Trump’ın derin Amerika’ya teslim olduğuna inanıyorum. Kendi iktidarını sürdürmek adına fevri çıkışlar yapıyor.

Benzer konular