Pentagon ABD’yi rehin aldı

7 Nisan Cuma günü, sabaha karşı 03.40 sularında, ABD’nin Doğu Akdeniz’de konuşlu iki savaş gemisi USS Porter ve USS Ross’tan, 59 tane Tomahawk seyir füzesi Esed rejimine ait Şayrat hava üssüne fırlatıldı. ABD, Şayrat hava üssünün, 4 Nisan tarihinde Suriyeli muhaliflerin kontrolündeki İdlib’e bağlı Han Şeyhun kasabasına gerçekleştirilen insanlık dışı kimyasal saldırının koordine edildiği merkez olduğunu belirtiyordu. Cuma sabahı gerçekleştirilen füze saldırısı ile Suriye’de altıncı yılına giren iç savaşta ilk kez ABD, Esed rejimine karşı askeri güç kullanmış oldu. Obama yönetiminin ilan ettiği her türlü kırmızı çizgi aşılmasına rağmen eyleme geçmediği Suriye’de artık yeni bir oyun planı devreye girdi. Bu oyun planının kurucusu ise Trump yönetiminin iş başına gelmesi ile bir bir zincirlerinden kurtulan Pentagon’dan başkası değil.

Donald Trump’ın ABD’nin 45. Başkanı olarak seçilmesi, ülkenin dış politika yapım sürecini derinden etkiledi. Trump, seçim sürecinde olduğu gibi başkanlık koltuğunda da yakın çalışma ekibini eski generallerden ya da güvenlik alanında çalışmış isimlerden seçti. CIA, İç Güvenlik Bakanlığı, Savunma Bakanlığı ve Ulusal Güvenlik Danışmanlığı gibi ülkenin savunma ve dış politika rotasını belirleyen kurumların başına eski generaller getirildi. Bu atamalar ABD’de güvenlik kurumları üzerindeki sivil egemenliğine darbe, askeri vesayet tartışmalarına neden oldu. Donald Trump’ın söz konusu atamalar ile hem tecrübesizliğini kapatmak istediği hem de halkın eğilimini dikkate aldığı uzmanlar tarafından iddia ediliyor. 2016 yılında yapılan bir Gallup araştırmasına göre, ABD’de halkın en güvendiği kurum, yüzde 73’lük onay oranı ile ordu.

Trump kabinesi sahip olduğu asker kökenli yöneticiler ile adeta bir yıldızlar karması. CIA Başkanı Mike Pompeo Doğu Almanya sınırında komutanlık yapmış eski bir asker. Yine İç Güvenlik Bakanı John F. Kelly, emekli orgeneral. Ulusal Güvenlik Danışmanı H.R. McMaster tümgeneral rütbesine sahip. Savunma Bakanlı James Mattis de yine dört yıldızlı bir general.

Trump’ın gözbebeği Mattıs 

Trump’ın, Savunma Bakanlığı (Pentagon) için önerdiği isim emekli Orgeneral James Mattis de tartışmalara neden oldu. Mattis, ABD ordusundan üç yıl önce emekli olmasına rağmen ABD yasalarında belirtilen bir kişinin Savunma Bakanlığı görevini yürütmesi için en az yedi sene önce ordudan ayrılma şartı yerine getirilmeden, görev için teklif edildi ve onay aldı. Mattis 65 yıl sonra Pentagon’un başına gelen ilk general kökenli isim oldu.

Beyaz Saray çevresinde artan asker varlığının en önemli etkisi, Obama döneminde kısıtlanan Pentagon’un harekât kabiliyetinin yeniden serbest kalması oldu. ABD Başkanı Trump, Pentagon’un operasyon yetkilerini misliyle geri kazandırırken, hâlihazırda rekor miktarda olan bütçesini de 54 milyar kadar artırdı. Buna karşın ABD dışişleri Bakanlığı’nda hem personel hem de bütçe kısıtlamasına gidildi. Öyle ki, ABD’nin şu an tam 54 ülkede büyükelçisi bulunmamakta.

Son olarak Şubat ayında Michael Flynn yerine Ulusal Güvenlik Danışmanlığı görevine getirilen Tümgeneral H.R. McMaster’ın talebiyle, Trump’ın baş stratejist, Steve Bannon’un Ulusal Güvenlik Konseyi’ndeki görevine geçtiğimiz hafta içi son verilmesi, Trump yönetimindeki asker etkisini bir kez daha gündeme getirdi.  Değişiklikle McMaster’ın kendi ekibini kurmak istediği ve Trump’ın da buna onay verdiği belirtiliyor.

Askeri güce inanıyor

ABD Başkanı Donald Trump’ın dış politika konularında sert gücü öne çıkaran tavrı da Pentagon’un etkisini artıran bir diğer önemli neden. Trump, ABD ordusunu bir tehdit ve pazarlık aracı olarak kullanıyor. Financial Times’a verdiği bir röportajda Trump’ın, eski Başkan Obama dönemine atfen, “ABD uzunca zaman konuştu ama bu bizi hiçbir yere ulaştırmadı” sözleri de ABD Başkanı’nın diplomasiden ziyade askeri güce inancını gösteriyor.

Pentagon, Trump döneminde stratejik öneme sahip coğrafyalarda ABD dış ve güvenlik politikasının tek belirleyici konumuna yükseldi. Özellikle CENTCOM, Yemen, Suriye ve Irak politikalarında sazı eline aldı. Yine Uzakdoğu’da Çin Denizi, Kore Yarımadası ve Japon Denizindeki gerilimlerde Mattis ve generalleri söz sahibi oldu. Son olarak, Trump’ın damadı ve danışmanı Jared Kushner’in yanında ABD Genelkurmay Başkanı Joseph Dunford ile birlikte gerçekleştirdiği Bağdat ve Erbil ziyareti de, Trump’ın Dış İşleri’nden çok Pentagon’a güvendiği yorumlarına neden oldu. Trump’ın Suriye’ye yönelik operasyonu, Savunma Bakanı James Mattis’in onayını alarak karar vermesi, Pentagon’un ABD dış politikasında belirleyici konuma yükseldiğinin işareti oldu.

Rusya hedefte 

Trump’ın generallerinin son dönemde Rusya’yı açıkça hedef aldığı görülüyor. ABD savunma Bakanı James Mattis geçen hafta gerçekleştirdiği İngiltere ziyaretinde, söz konusu ülkeyi açıkça “stratejik rakibimiz olmayı tercih ettiler” sözleri ile eleştirmekten kaçınmadı. Pentagon, Obama döneminde kendisine vurulan zincirin etkisiyle Rusya’nın Ukrayna’dan Suriye’ye geniş bir coğrafyada at koşturmaya başladığını ve bunun ABD’nin stratejik çıkarlarına zarar verme noktasına geldiğine inanıyor.

Putin yönetimi, ABD eski Başkanı Obama’nın dış politikada, askeri güçten ziyade diplomasiyi ön plana çıkaran stratejisinden faydalanarak, Kafkasya, Ukrayna ve son olarak Suriye’de sert güç unsurlarını öne çıkararak Ortadoğu ve Avrupa’da belirleyici güç konumunu kazanmıştı. Trump yönetimi ile Pentagon bu gidişata bir set çekmek istiyor. İran politikasının sertleşmesi, bölgedeki Suudi Arabistan, Mısır ve İsrail gibi geleneksel müttefiklerle ilişkilerin stratejik seviyede ele alınması gibi politikalar Washington’un on yıldır boşalttığı alana geri dönüş hamlesi olarak okunmalı.

Bu noktada geçtiğimiz Cuma günü, Esed rejiminin önemli askeri üslerinden Şayrat’a ABD tarafından düzenlenen hava saldırısı bir miladı oluşturuyor. ABD, 59 Tomahawk füzesiyle, hem Suriye’de yeni kırmızı çizgiyi çekerken, diğer yandan da Rusya’ya kendi çöplüğünde esaslı bir cevap vermiş ve bölgede tek oyun kurucunun artık kendisi olmadığını ilan etmiş oluyor.

Çin’e ve İran’a gözdağı

ABD’nin Suriye’de Esed rejimine karşı askeri güç kullanması, İran ve Kuzey Kore gibi, Trump yönetiminin tehdit olarak gördüğü ülkelere de gözdağı olarak yorumlanıyor. Trump’ın Şayrat operasyonu ile “gerekirse tek başıma da vururum” mesajını her iki ülkeye de verdiği belirtiliyor. ABD’nin operasyonu Çin Devlet Başkanı Şi Cinping, Florida’da Başkan Trump ile görüşme halindeyken başlatması mesajın tonunu yükselten bir etkiye sahip olduğu da ifade ediliyor.

 

 

Benzer konular