Pakistan yıllardır sürdürdüğü denge politikasının sonuna geldi mi? Riyad ile Tahran arasında kalan İslamabad’ın tercihi hangi başkentten yana olacak? Ankara, bu açmazın çözülmesinde anahtar rol oynayabilir mi?
Suudi Arabistan’ın, kamu maliyesi bir süredir sıkıntıda olan Pakistan’dan alacağı olan petrol borcunu ertelediği duyuruldu. 3 yıl boyunca ayda 275 milyon dolar olan toplamda 9.6 milyar dolarlık ödemenin Riyad tarafından ertelendiğini twitter’dan duyuran Pakistanlı yetkililer, söz konusu ertelemenin Pakistan’ın ödemeler dengesini güçlendireceğini söyledi. Malî anlamda zor günler geçiren Pakistan ekonomisinin, yüksek enflasyon ve azalan döviz rezervleri sonrası hayli sıkıntıda olduğu biliniyor. Suudi Arabistan söz konusu ertelemenin bir sene öncesinde Pakistan’a 6 milyar dolarlık kredi açmıştı. Bunların haricinde geçtiğimiz ay Pakistan Maliye Bakanı Abdul Hafız Şaik, Uluslararası Para Fonu (IMF) ile 6 milyar dolarlık kurtarma paketi konusunda anlaştıklarını, anlaşmanın 3 yıllık bir dönemi kapsayacağını duyurmuştu. Bunların haricinde sene başında Pakistan’ın Çin ile 3.5 milyar dolarlık kredi için anlaştığı haberini de not düşelim.
SUUDİ – PAKİSTAN İLİŞKİLERİ
Bütün bu ekonomik aldı-verdinin arkasında çok ciddi jeopolitik dengeler yatıyor. Pakistan-Suudi Arabistan ilişkilerine dair okumamızı yaparken üçüncü bir ülkeyi de muhakkak denkleme yerleştirmemiz gerekiyor: İran.
Suudi Arabistan’ın Pakistan’a verdiği malî desteğin zamanlaması, Riyad’ın İslamabad’dan beklentilerini de göz önüne seriyor. ABD, İsrail ve Suudi Arabistan’ın İran’a yönelik çevreleme politikasının giderek yoğunlaştığı bir dönemde, İslamabad’ın İran’la olan ilişkileri de Pakistan’a askerî mânâda pek çok konuda bel bağlayan Riyad’ın beklentilerinin aksine gelişmekte.
Geçtiğimiz ay Pakistan Dışişleri Bakanı Mahmud Kureyşi, İran-ABD gerginliği üzerine yaptığı açıklamada “uyuşmazlık durumunda İslamabad’ın herhangi bir taraftan yana olmayacağını” beyan etmiş olması, bu durumun en açık belirtilerinden biri.
Kendisinden çok şey beklediği Pakistan’ın tarafsızlığını ilan etmesi, Suudiler açısından pek de hoş karşılanmamış olsa gerek. Ancak bu üçlü ilişkinin ağırlık noktasının İran’dan yana kaydığı anlamına da gelmiyor.
İran ile sınır komşusu olan ve nüfusunun neredeyse beşte birini Şiilerin oluşturduğu Pakistan’ın İran’a karşı net bir şekilde Suudilerin yanında yer alması, bölgesel dinamikler açısından imkânsıza yakın. Keza Yemen’deki savaş konusunda Pakistan’ın -her ne kadar sık sık Şii Husilere yönelik diplomatik kınamada bulunuyor olsa da- Suudilere aktif askeri destek vermekten kaçınması, İslamabad’ın Riyad’a şartsız şekilde bağlı olmadığını da göstermeye yeter.
Fakat bütün bunlara rağmen genele bakıldığında İslamabad açısından Riyad ve Tahran arasındaki dengeler kuşkuya yer bırakmayacak biçimde Riyad’dan yana ağır basıyor. Pakistanlı yazar ve siyasi analist Zahid Hüseyin’in üç ülke arasındaki ilişkilere dair yaptığı şu yorum, bunu açıkça ortaya koyuyor: “Suudi Arabistan, Pakistan’ı sahip olduğu nükleer silahları ile birlikte her daim güvenlik ağının bir parçası olarak görmüştür. Riyad, olur da İran ile sıcak bir çatışmaya girerse, Pakistan’ın desteğini bekleyecektir.”
PAKİSTAN – İRAN İLİŞKİLERİ
Pakistan’ın İran ve Suudi Arabistan’la olan ilişkileri değişmez sabit değerlere dayanmıyor. Her ne kadar Riyad’ın ağırlığı yukarıda belirttiğimiz üzere daha etkin olsa da, dönem dönem İslamabad’daki ibrenin Tahran’dan yana kaydığı da oluyor. Mesela Pakistan, 2013-2017 yılları arası Navaz Şerif’in üçüncü başbakanlığı döneminde, Çin’in ticari gücünü dünya çapında yaygınlaştırmak için başlattığı Kuşak ve Yol projesi kapsamında Pekin’den yüklü miktarda yatırım alarak Suudi Arabistan’a olan ekonomik bağımlılığından bir parça feragat edebilecek hâle gelmiş; bunun sonucunda dış politikasında Riyad’ın kendisinden beklentisinin aksine İran’la daha sıcak ilişkiler kurabileceği manevra alanı kazanmıştı.
İran’ın zengin doğal gaz kaynaklarına erişimini sağlayacak doğalgaz boru hattının inşasını da bu sayede başlatmış olan Pakistan, hem enerji alanındaki açığını bir miktar kapatmayı başarmış, hem de İran doğalgazının dağıtımından kendine pay almanın önünü açmıştı.
İşte tam da bu dönemde Yemen’de çıkan iç savaş, tarafları destekleyen İran ve Suudi Arabistan’ın devreye girmeleriyle Pakistan’ı Riyad’ın yanında yer almaya zorlayacak bir vekâlet savaşına dönüşmüştü. Fakat Çin’in yatırımları sayesinde ekonomisi rahatlayan Pakistan, Riyad’ın askerî operasyonlara katılım çağrısını reddederek bu krizde tarafsız kalmayı, dolayısıyla da İran’la karşı karşıya gelmekten kaçınmayı başarmıştı. Ancak İran-Pakistan ilişkileri de dikensiz gül bahçesi olmadı.
Pakistan-İran ilişkilerindeki fay hatlarından en önemlisi, Tahran’ın Pakistan topraklarında bulunduğunu iddia ettiği ve “Sünni Beluç halkının haklarını savunduğunu” ileri süren Ceyşül Adl isimli örgüt üzerinden geçiyor. Söz konusu örgüt ve selefleri İran içerisinde terör eylemlerine imza atmış, Tahran İslamabad’ı örgüte hâmilik yapmakla suçlamış ve iki ülke ilişkilerinin gerilmesine sebep olmuştu.
Her ne kadar 2014-2015 yıllarında yukarıda bahsettiğimiz yakınlaşma sonucu Pakistan ordusu İran ordusu ile birlikte söz konusu örgüte karşı ortak operasyonlar düzenlemiş olsa da, 2019 yılının Şubat ayında İran’ın güneydoğusunda Devrim Muhafızlarına karşı düzenlenen intihar saldırısında 27 İran Devrim Muhafızı hayatını yitirmesi sonrasında Tahran, İslamabad’ı ağır bir dille suçlayarak, saldırıdan sorumlu tuttu. Devrim Muhafızları komutanı Muhammed Ali Jafari yaptığı açıklamada “Pakistan ordusu neden Devrim Muhafızları karşıtlarının ülkesine sığınmasına izin veriyor? Hiç şüphesiz bunun karşılığında Pakistan ağır bedel ödeyecektir” demişti.
İKİ HASMIN ORTASINDAKİ NÜKLEER GÜÇ OLMAK
Nihayetinde Pakistan’ın sahip olduğu nükleer silahlar, olası bir Suudi-İran çatışmasında askerî dengeleri değiştirecek cinsten fark yaratacaktır. Ancak o kartın açılması da İran’ın arkasında hangi ülkelerin duracağına göre değişecektir ki, bunların içerisinde Rusya ve Çin büyük ihtimal olarak sayılabilir. Bu durumda Pakistan Riyad’ın yardımına daha konvansiyonel yöntemlerle koşmak zorunda kalabilir. İran’a karşı olası bir savaşta Pakistan’dan açılacak cephe, Riyad için önceliklerden biri olacaktır.
Bir yandan sallantıda olan ekonomisi açısından vazgeçilmez hâle gelen Suudi desteği, öte yandan güvenlik, nüfus, enerji ve coğrafi açıdan pek çok konuda ortak çıkarları bulunan İran’la işbirliği ihtiyacı… Ortadoğu’da etkinlik yarışına girmiş, vekâlet savaşları içerisinde bulunan iki hasım ülkenin ortasında kalmış Pakistan’ın her iki tarafı da kendisine küstürmeden dengede tutma işi hayli zor. Kısa vadede Pakistan kalıcı bir tercihte bulunmak zorunda kalabilir.