2015’te Kızıldeniz’deki bir yattaki gizli buluşmada konuşulan, Türkiye ve İran karşıtı, bölgesel eksenin temeli 3 yıl sonra Beyaz Saray’daki üçlü görüşmede atıldı. ABD, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Suudi Arabistan’ın ulusal güvenlik danışmanları, 23 Mart 2018 günü kurdukları üçlü mekanizma ile bölgemizi hedef alan yeni bir şer ekseni hedef alıyor. Amaç, Ortadoğu’daki kurumsal yapıyı ve güç dengelerini altüst ederek, Washington-Tel Aviv ekseninde yeni bir düzen kurmak.
Takvim 23 Mart 2018’i gösterdiğinde, Ortadoğu’yu yeniden dizayn etme çabalarından birine daha ABD’nin başkenti Washington’daki Beyaz Saray’da başlandı. Koltuğunu 9 Nisan’da neo-con kliğin ultra şahin ismi John Bolton’a bırakacak, ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Herbert R.McMaster’ın ev sahibi olduğu toplantının iki katılımcısı daha vardı. Bu katılımcılardan biri, son dönemde Washington’daki İsrail lobisi ve İsrail’in kendisi ile yakın ilişki geliştiren Birleşik Arap Emirlikleri’nin Ulusal Güvenlik Danışmanıyken, diğeri Haziran 2017’de yumuşak darbe ile Veliaht Prens konumuna yükselen Muhammed bin Selman’ın ülkesi Suudi Arabistan’ın Ulusal Güvenlik Danışmanıydı. Üç ülkenin yanı sıra, Afganistan’ın Ulusal Güvenlik Danışmanının da toplantıya bir ara katıldığı belirtildi. Beyaz Saray toplantıyı aynı gün değil, gerçekleştikten üç gün sonra dünyaya duyurdu.
Hedef İran ve ötesi
Beyaz Saray’daki toplantının, Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın 3 haftalık ABD ziyaretine ve 20 Mart’ta Oval Ofis’te Trump’la gerçekleştirdiği, utandırıcı, görüşmenin hemen sonrasına denk getirilmesi dikkat çekiciydi. Görüşmeye yapılan açıklamada iki unsur öne çıkıyordu. Bunlardan birincisi elbette İran’a ilişkin yapılan atıftı. Görüşmenin yan unsuru olarak ele alınan Afganistan ise, üçlünün planlarının çekirdek Ortadoğu’nun ötesinde anlamlar taşıdığını gösteriyordu. Toplantıya ilişkin açıklamada, “İran rejiminin bölgedeki zararlı etkisi ve provokatif davranışlarına karşı koymak için gösterilecek ortak çabalar” ele alındı derken, üçlü ve bölgesel meselelerin de masada olduğu belirtildi. Toplantıya ABD Dışişleri Bakanlığı, Pentagon, ABD Hazine Bakanlığı ve istihbarat yetkililerinin de katıldığı açıklandı. Yani toplantıda, bölgemize yönelik, askeri, siyasi ve ekonomik saç ayakları olan geniş kapsamlı bir plan konuşulmuştu. Toplantının can alıcı noktası ise üçlü mekanizmanın kalıcı hale getirileceğinin açıklanmasıydı.
Kızıldeniz’deki yat
ABD, BAE ve Suudi Arabistan arasında kurulan ve bölgemize yönelik yeni bir planlamayı ele alan üçlü mekanizma, aslında bir önceki ABD Başkanı Barack Obama döneminde, hayata geçirilmesi düşünülen bölgesel dizaynın nüvesini oluşturmakta. 2015 yılında, 5 Ortadoğu ülkesi, daha sonra BAE adına Washington’da lobi faaliyetlerinde bulunduğu ortaya çıkan ve FBI tarafından sorguya alınan Lübnanlı işadamı George Nader’in çağrısıyla gizlice Kızıldeniz’de bir yatta buluştu. Nader, Arap liderlere “Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) ve Arap Birliği’nin yerini alacak, Libya ile birlikte 6 ülkenin bir araya gelmesiyle bölgesel yeni bir oluşum” teklifinde bulundu. Kısa süre önce hakkındaki pedofili iddiaları ile gündeme gelen Nader, konuşmasında “bu yeni oluşumun Türkiye ve İran’ın nüfuzuna karşı bölgede ABD yönetimi tarafından itibar görecek bir güç haline gelebileceğini” öne sürdü.
Olağan şüpheliler
Gizli toplantının yapıldığı yatta şu isimler bulunuyordu. O dönem Suudi Arabistan ikinci Veliaht Prensi olan Muhammed bin Selman, Abu Dabi Veliaht Prensi Şeyh Muhammed bin Zayed Al Nahyan, Mısır cunta lideri Abdülfettah es-Sisi, Bahreyn Veliaht Prensi Selman bin Hamad el Halife ve geçtiğimiz günlerde Türkiye ile serbest ticaret anlaşmasını iptal eden Ürdün Kralı 2. Abdullah. Bu beş ismin katıldığı ve Libya’nın ortak olarak kabul edildiği Kızıldeniz toplantısında, Türkiye ve İran’a karşı yeni bir cephe kurulması konuşulurken, aynı zamanda Körfez İşbirliği Konseyi ve Arap Birliği gibi çoğulcu bölgesel yapılar yerine, ABD ve İsrail himayesinde yeni bir “işbirliği” mekanizması kurmak da bulunuyordu. Ne var ki bu işbirliğinin ete kemiğe bürünmesi için iki gelişmenin birbirini tetiklemesi gerekecekti: Donald Trump’ın 45. ABD Başkanı olarak koltuğa oturması ve Muhammed bin Selman’ın Suudi Arabistan’da yumuşak darbeyle Veliaht Prens konumuna yükselmesi.
Kilit taşı veliaht
Trump’ın Mayıs 2017 sonunda Suudi Arabistan’a yaptığı ziyaret, Beyaz Saray’da kurulduğu ilan edilen üçlü mekanizmanın başlangıç işareti oldu. Bölgede, aktif ve görece bağımsız bir politika izleyen Katar kurban seçilerek, hem Körfez İşbirliği Konseyi hem de Arap Birliği fiili olarak ekarte edilirken, BAE, Bahreyn, Suudi Arabistan, Mısır ve Libya yeni bir oluşumu de facto olarak hayata geçirecek bir ittifak yapısı kurdular. Katar baskı altına alınırken, yumuşak gücüyle bölgede etkinliği hissedilen Türkiye’ye yönelik de kara propaganda faaliyetleri Abu Dabi üzerinden yürütülmeye başlandı. Esas kırılma ise Muhammed bin Selman’ın Haziran 2017’de Veliaht Prens konumuna yükselmesi ile oldu. Veliaht Prens birkaç ay gibi kısa bir zamanda ülkesinde fili kontrolü ele alırken, Kasım 2017’de gerçekleştirdiği “yolsuzluk operasyonu” ile tüm potansiyel rakiplerini/muhalefeti minder dışına atarak, Suudi Arabistan tarihinde ilk kez tüm gücü elinde toplayan lider konumuna yükseldi. Böylece, Ortadoğu’nun eksenini Washington ve Tel-Aviv’e kaydıracak eksenin kilit taşı da oluşturuldu.
Veliaht prensin ülkesinde tam kontrolü edinmesi, 2015 yılında Kızıldeniz’deki yatta konuşulan projenin de ete kemiğe bürünmesinin önünü açmışa benziyor. Ortadoğu’nun çıbanbaşı BAE’nin, Washington’daki güçlü İsrail lobisi ile ittifakını da arkasına alan Prens Selman’ın yeni yapının temellerini 3 haftalık ABD ziyareti sırasında attığı, Beyaz Saray’da kurulan üçlü mekanizmanın da bu temelin zeminin oluşturmasının beklendiği görülüyor.
***
Yeni müttefik İsrail
Şüphesiz ki, bu yeni eksenin bölgedeki gizli ortağı, İsrail’den başkası değil. Son olarak İsrail Genelkurmay Başkanı Gadi Eizenkot’un geçen Cuma günü Maariv gazetesindeki röportaja verdiği açık ve net cevaplarda, bu gizli ortaklığın belli bir olgunluğa ulaştığını göstermekte. Eizenkot’un röportajdaki açık cevabı, İsrail-Suud ittifakının çerçevesini de açıkça çiziyor: “İran ve Sünni radikallere karşı İsrail ve Suudi Arabistan’ın ortak çıkarları var. Bölgesel istikrar için ortak çıkarlarımız var. Ve ortak bir müttefikimiz var: Amerika. Gerçekler değişti. Filistin meselesi nedeniyle işbirliği yapamadığımız düşüncesi geçmişte kaldı.” cevabını verdi. İsrail merkezli Jerusalem Post gazetesinin de 26 Mart tarihli haberinde, Riyad’ın da Tel-Aviv gibi “Hamas, Hizbullah ve Husi” ortak tehdidi ile karşı karşıya olduğunu savunarak, iki ülke arasında işbirliği için uygun ortamın bulunduğunu savunması dikkat çekti.
***
Şifre 1979 mu?
Suud Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, Ekim ayında ilan ettiği “Ilımlı İslam’a dönüş” projesi çerçevesinde bir yılı milat alıyor. O da 1979 senesi. Bu sene hem, İran’da Humeyni önderliğinde Şah rejiminin devrilerek İslam devriminin gerçekleştiği tarih, hem de o dönemki adıyla Sovyetler Birliği’nin Afganistan’ı işgale başladığı seneye işaret ediyor. Veliaht Prens son olarak Washington Post gazetesine yaptığı açıklamada Vehhabiliği, Sovyetler Birliği’nin İslam ülkelerine sızmasını engellemek amacıyla başta ABD olmak üzere Batılı müttefiklerinin isteğiyle yaymaya başladıkları itirafından bulunmuştu. O dönem işlerin kontrolden çıktığını savunan Prens Selman, Ortadoğu’yu modernleştirerek yeni bir Avrupa yapmak istediğini de ABD medyasına söyledi. Selman’ın 1979’u, bölgedeki değişim projesinin, İran’da mevcut rejimin yıkılması ve Ortadoğu’da Rusya’nın etkisinin azaltılması, Türkiye’nin kontrol altına alınmasının, şifresi olarak mı değerlendirdiği makul bir soru olarak önümüzde duruyor.