“Suudi Arabistan ve Rusya, diğer ülkelerin de uyması şartıyla petrol arzını ocak ayı seviyesinde tutma konusunda anlaştı. Petrol fiyatının daha fazla düşmesini engellemek üzere alınan bu karar, OPEC karteli ve dışındaki üreticilerin birlikte hareket etmesi açısından önem taşıyor. %70 değer kaybeden petrol fiyatlarının, daha fazla düşmesinin önüne geçmek için en büyük üreticilerden üretimi dondurma kararı çıktı. Rusya, Suudi Arabistan, Katar ve Venezuela’nın petrol bakanları, Katar’ın başkenti Doha’da petrol arzıyla ilgili görüştü. Görüşmenin ardından Riyad ve Moskova’nın, “diğer üreticilerin de kendilerini takip etmesi halinde” petrol arzını ocak seviyesinde tutma konusunda anlaştıkları açıklandı.” (‘Suudiler-Ruslar petrol masasında’, 16/02, Hürriyet.)
Ortadoğu politik konjonktürü ortadayken vücut bulan bu “şartlı anlaşma” elbette herkesin merakını uyandırdı ama Suriye başta bölgede tam bir huzur havası olsaydı da, OPEC üyesi olmayan Rusya ve OPEC’in en güçlü oyuncusu Suudi Arabistan arasındaki anlaşma dikkat çekerdi.
Fakat şu hakkı da teslim etmek gerekiyor ki, Moskova’nın, Suudi Arabistan’ın pazar payını korumak için OPEC’ten gelen tüm çağrılara rağmen, bugüne kadar üretimi düşürmediğini bildiği halde masaya oturması da bir şey demek! S.Arabistan’ın, OPEC’teki ezeli rakibi İran’ın yıllar süren yaptırımların ardından petrol üretimini hızla artırıp, kaybettiği pazar payını yeniden kazanmayı hedeflediğini bilmemesi de mümkün değildi.
Kaldı ki, daha bu prensip anlaşmasının mürekkebi dahi kurumadan İran Petrol Bakanı’nın, Tahran’ın petrolde piyasa payından vazgeçmeyeceğini açıklaması, aynı şekilde bu karardan etkileneceği aşikâr Venezuela ve Iraklı muhataplarını aynı 16 Şubat’ta toplantıya davet etmesi de sürpriz sayılamazdı.
Enerji analisti Robin Mills’in Türk medyasına da yansıyan sözleri şöyle; “Eğer bu ülkeler gerçekten üretimi dondurursa, gerçekten kaybeden yalnızca S. Arabistan olacak. Çünkü yaz talebini karşılamak için Ocak’ta üretimi artırması gerekiyor”.
Daha yalın bir gerçek olamaz ama dahası olabilir; yine her iki taraf da biliyordu ki, İran oyuna döndüğü gibi piyasaya da dönüyordu ve Amerika’nın da hem beklediği hem temenni ettiği üzere ekonomisinin petrol satışlarıyla da düzenlenmesi gerekiyordu.
“Diğer ülkeler” itiraz etti!
Normal şartlarda siyasi rakip konumunda bulunan Moskova ve Riyad’ın petrol fiyatlarında-üstelik petrol konusunda da fikir ve pratikleri nispeten farklı iken-“varil başı” buluşmaları ilginç ama S.Arabistan bir de durumdan emindi… “S. Arabistan Petrol Bakanı Ali Al-Naimi önümüzdeki ay gerçekleştirilecek görüşmelerde üretimin şu anki seviyede dondurulmasına daha fazla ülkenin katılacağını umduğunu belirtirken, büyük petrol üreticileri tarafından yakın zamanda üretimde kesintiye gidilmesi gibi bir planın söz konusu olmadığını söyledi. Üretimin dondurulması bir sürecin başlangıcıdır. Eğer bütün büyük üreticileri piyasaya ilave petrol eklememe görüşünde birleştirebilirsek şu anki yüksek stok vakitlice eriyecektir” dedi.
Yani anlaşma bir “dondurma” halini karara bağlıyordu ve bu haliyle -bile açıklamalarının ardından %4 değer kaybetti-diğer ülkelerin desteğini de alabilirse amaç hasıl olacaktı. Bunun için de Mart ayında gerçekleşecek toplantı bekleniyordu.”
Fakat beklenen olmadı! Olmadığı gibi S.Arabistan’ın şu an için bir numaralı rakibi ama Rusya’nın bölgedeki bir numaralı müttefiki İran’dan neredeyse “aşağılayıcı” denebilecek bir yanıt geldi. 3 OPEC üyesi ülke ve Rusya bir yıl içinde %40 düşüş kaydeden fiyatları durdurmanın yollarını arıyordu ama İran uluslararası ambargoların kalkmasının ardından üretimini 1 milyon varil artırmayı planlıyordu. Haliyle sert konuştu; “S. Arabistan ve Rusya’nın petrol arzını dondurma talebini ‘gülünç’ buluyoruz.” (‘İran: Petrol arzını dondurma önerisi ‘gülünç’, 24/02, Bloomberg.) Haberin ardından ise şöyle bir gelişme yaşandı; petrol fiyatları düştü!
Ortadoğu’nun mütemmim cüz’ü: Enerji
Sykes-Picot sadece bir harita değil. Politik bir planın sakat kalmış pratiği de değil. Sykes-Picot aynı zamanda “enerjinin paylaşımını” ve buna göre geleceği de tasarlayan, zengin ve yoksul ülkeleri de yine gelecekte “sabitleyen” bir tuzak. İşte bugün yaşanan bütün kaos, yüzyıllık bu mayının kullanım süresinin geçip-geçmediğine ilişkin bir tartışmanın tanklı-toplu-kanlı tezahürü aslında. Fakat; enerji boyutuna/yollarına döşenmiş bu mayının günümüzde hiçbir askeri teknolojiyle erişilmemiş bir “meziyeti” bulunuyor. “Bir defa bastığınızda, durmadan patlamaya” ayarlanmış olması!
Ortadoğu’daki tüm netameli gelişmeleri enerji (petrol, gaz) parantezi içinde açıklamak gerçekçi değil. Değil ama her derdi kendi meşrebi içinde çözmeye çabalarken, işte o mayın sizi parçalamaya devam ediyor. Yani halledilmesi gerekiyor. Felaket şurada; Ortadoğu’daki eski planın hala işlevsel mayını seri patlamalar yaratarak çalışır haldeyken, “harita ve mayın” yeni modeliyle değiştirilmek isteniyor.
Enerjinin mezhebi!
“Dünya ispatlanmış petrol rezervlerinin % 48’i, doğal gaz rezervlerinin % 43’ü bu bölgede yer alıyor. Potansiyel rezervler açısından da dünyanın diğer bölgelerinden çok daha yüksek potansiyel vaat etmeyi sürdürüyor.” Nokta ve bu lafın üzerine laf olamaz. Yani büyükler zaten buradan vazgeçmez ve el çekmez ama ortancalar ve minikler de öyle. Kaos da böyle anlatılır zaten.
Daha da içinden çıkılmaz hale getirmek kolay. Bu petrol ve doğalgaz rezervlerini ele geçirseniz, çıkarsanız ne olacak? Dert bitmiyor ki. Nasıl/nereden taşıyacaksınız? Basra-Hürmüz-Hazar-Doğu Akdeniz-Süveyş! Buraları nasıl elde, güvenli ve istikrarlı tutacaksınız?
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, “Suriye ile sınırımız 911 kilometre, Irak ile sınırımız 370 kilometre” cümlesinin çizdiği sınır da işte bu enerji yolunun tarifidir. Sadece “Devasa Katar doğalgaz rezervleri ne olacak?” veya “devasa İran doğalgaz rezervleri ne olacak” sorularını “birlikte” yanıtlamaya kalksak, çok muhtemelen Ortadoğu genelinde ve Suriye özelindeki sırra vakıf olabiliriz.
Avrupa’nın enerji yoluyla protestanlaştırılması operasyonu
Suriye’nin kilit altında tuttuğu tüm enerji ve yolları nihayetinde sadece bir seri ülkenin ihtiyaçlarını gidermekle kalmayacak. ABD’nin tek ve heterojen “tek” kıtasal müttefiki Avrupa’nın yüzünün de “yalıtılmasını” sağlayacak.
Çünkü nihai temenni şu ki, önce Ortadoğu, ardından Doğu Akdeniz “istikrar” bulacak, yani Akdeniz-Basra-Hazar üçgeni yeni ve bu sefer iki adet Sykes-Picot hayata geçirilerek “parselizasyonu” yapılacak, sonra hepsinin enerjisi emilip “küresel dengenin hafif kaldığı kefelere” aktarılacak. Bunun sonucunda da “Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı (TTIP) Anlaşması” ile Washington “Batı ittifakı”nı sağlama alırken, Ortadoğu’nun huzuru bozan, yani diğer tüm bölge ülkelerine göre avantajlı başkentleri “traşlanmış ve eşitlenmiş” olarak, yüzünü Pasifik’e dönecek.
Başa dönersek; Putin ve Kral Salman’ın petrol fiyatlarının en azından dondurulması anlaşmasına vaziyet etmesinin “hedefi” kim olabilir?