Metafizik savaşın generalleri üç süpergücün karargâhında…

IŞİD maşa ise hangi ateşi onunla tutacağınız ve o ateşin cürmünün ne kadar olduğu önemli değil mi? Veya Suriye’deki “radikallerin” Kafkaslar’a sıçramasından korkan Rusya’nın, kendisindekileri Suriye’ye “haydi Cihad var, daha ne duruyorsunuz” diye göndermesi?

O halde “sınırsızlığı” görmek zorundayız; Uzak Doğu da Çin de buna, yani Suriye’de yaşanan “küresel manevraya” dahildir.

2014 yılının Eylül ayında IŞİD çoktan Çeçen ve Kafkasya kartlarını açmıştı. Suriye-Rakka kentindeki havaalanında bir Rus savaş uçağını ele geçiren örgüt, çektiği video ile Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’e şu mesajı iletiyordu; “Vladimir Putin, bunlar senin Beşar’e yolladığın uçaklar. Allah şahidimiz olsun, onları senin memleketine iade edeceğiz. Çeçenistan ve Kafkasya’yı kurtaracağız. Tahtın tehdidimiz  altında.

IŞİD’in mide kaldırıcı faaliyetlerini konvansiyonel ve dijital medya üzerinden yayma politikası artık iyi bilindiğinden, bu “görsel mesaj”ın o zamanlar çok önemsenmemesini eleştiremeyiz. Oysa, Suriye’yi Kafkaslar ve Çeçenistan ile birleştirdiği gibi Ukrayna’yı da birbirinden çok ayrı gibi duran aynı Şam halkasına ekliyor, böylece kusursuz bir fay hattı yaratıyordu.

O zamanki “konjonktür” okumasının nasıl eğreti olduğuna iyi bir örnek, Stratfor isimli popüler düşünce kuruluşunun Başkanı George Friedman’ın kurduğu cümlelerde yakalanabilir; “Irak-Suriye krizi ile Ukrayna krizi arasındaki siyasi dinamikler birbirinden çok farklı. Rus ve IŞİD militanlarının arasında herhangi bir koordinasyon yok ve büyük ihtimalle hangisi  kazanırsa, diğerinin çıkarlarına meydan okuyacak. Ancak ABD için iki kriz birlikte düşünülmek zorunda. Keza her ikisine de ayrı ayrı dikkatini, siyasi iradesini ve askeri gücünü ayırmak zorunda. Rusya ve IŞİD’in hemen önlerindeki krize odaklanma lüksü var. ABD her ikisi ile birlikte uğraşmak zorunda. Amerika, Ukrayna kriziyle uğraşırken Ortadoğu’daki müdahilliğini kısıtlama yoluna girdi. Obama yönetimi cihatçılardan arındırılmış birleşik bir Irak ile birlikte Rusya’nın batı yanlısı bir Ukrayna’yı kabul etmesini istiyor. Ama aynı zamanda her iki bölgeye de önemli miktarda askeri güç yığmak istemiyor. ABD’nin çıkmazı, risk almadan hedeflerine nasıl ulaşabileceği.»

Sputnik mahreçli haber kaynağının da aidiyeti belli ve şöyle  diyor; «Çin’de de varlık göstermeye başlayan IŞİD, bu bölgeden de yabancı savaşçı toplamak için Çince propaganda şarkısı hazırladı. Çin Dışişleri yetkilileri ise söz konusu haber karşısında teröre karşı ‘ortak’ mücadele çağrısı yaptı. Basın toplantısında konuşan Sözcü Hua Çunying, ‘Terör karşısında hiçbir ülke tek başına mücadele edemez. Uluslararası toplum yakınlaşmalı ve terörün tüm türlerine karşı ortak saldırı için işbirliği yapmalı’ ifadelerini kullandı. Ayrı bir basın toplantısında konuşan Dışişleri Bakanı Yardımcısı Çeng Guoping, Pekin’in terörle mücadele için Moskova ve Washington’la uluslararası işbirliği programında yer aldığını söyledi, ama programın ayrıntılarına ilişkin bilgi vermedi. IŞİD 19 Kasım’da Çinli rehine Fan Cinghui’nin cansız bedeninin gösterildiği bir fotoğraf paylaşmıştı.»

Bu ittifakın niteliği alenen “terörizmle mücadele” olarak nitelendiğinden, çapı ve gücü hakkında ne kadar endişelenmek gerektiğini kimse bilemiyor, bilemez de. Ama kıtalararası ve süper güçler ittifakı, “sıra-dışı centilmenler ligi”nin kurulduğunu işaret ediyor. Bu kadar güç ne için? Hangi ‘tarafa’ ait? Hedefte IŞİD’i aşan/atan ne var olabilir?

Yukarıdaki açıklamadan bir kaç gün önce ise Çin Dışişleri Bakanlığı, «terörizm” konusunda Çin’e çifte standart uygulandığını söylemiş, Bakanlık Sözcüsü Hua Çunying yine yaptığı açıklamada, “Başka ülkelerde olunca terörizm denilen şeyin Çin’e gelince neden ‘etnik ve dini sorunlar’ olarak adlandırıldığını anlayamıyoruz” demişti. Oysa bu sözlerini her duyan aslında neyi anlayamadıklarını, hatta ne yapmak istediklerini gayet iyi anlamıştı. Gizli özne Uygurlardı ve en çok Ankara bu dilin tercümesine sahipti.

 

Bu fay hattının her yeri Türklerle ve Müslümanlarla dolu; Çin’in Uygurları da, Suriye Türkmenleri de (elbette Irak Türkmenleri de dahil) Rusya’nın içindeki Türk ve Müslümanlar da Ankara’yı sadece bölgesel stratejiler ve coğrafi yakınlıklar üzerinden değil, dini aynılıkla da bağlıyor. Rusya’nın şimdi Türkmenleri vurması ne ise Çin’in Uygurlar’ı da oydu.  2014 yılı Ağustos ayından bir başka haber; “2007 yılında Pakistan ordusunun kanlı bir baskın düzenlediği İslamabad’daki Lal Mescidi’nin meşhur vaizi Molla Abdülaziz, kendini halife ilan eden El Bağdadi’yi desteklediğini açıkladı. Abdülaziz’in bu açıklaması, IŞİD’in Çin’e yayılacağına dair bir kanıt olarak sunuldu. Sebebi de Çin yönetimi tarafından Doğu Türkistan’daki ‘Radikal İslamcı’ hareketlerin arkasında Molla Abdülaziz’in desteğinin olduğunun iddia edilmesi. (2007’deki kanlı baskının arkasında Pekin’in varlığı üzerine çok şey söylenir.) Böylece son zamanlarda Çin’de Uygurlara atfedilen ‘terörist’ saldırıların artışı ile IŞİD arasında dolaylı bir bağlantı kuruluyor.” (‘ISIS tentacles reaches toward China’, 15/04/2014, Asia Times.)

Gerçekten de ilginç değil mi?

 

Buraya kadar dünyanın büyük ve kıtasal-konumlu üç süper güçlü ülkesinin varsayımsal ittifakından ve bunun meçhul düşmanından bahseden bir “öykü” okuduğunuzu düşünebilirsiniz. Bu hakkı kullanın!

Genel ve kaba kabul, Rusya ile ABD arasında ağır bir rekabetin varolduğu ve bunun gölgesinin özellikle Ortadoğu’yu kararttığı, Washington’un da buraya askeri varlık indirmekte gönülsüzlüğü asıl enerjisini ve aklını vakt-i zamanı gelince Asya-Pasifik’e kaydıracağı yönünde.

Yoksa şöyle de olabilir mi?..

“Rusya, Çin ve ABD arasındaki üçlü bir diyalog, Pasifik’te yeni bir güvenlik sisteminin çekirdeğini oluşturabilir ve bölgedeki diğer ülke ve ittifaklar tedrici olarak bu sisteme katılabilir. Kuzey Pasifik’te çok taraflı işbirliği temel bir hedeftir. Bunun için blok sistemi ve müttefik ilişkilerinden çok üyeli bir formata geçiş gerekecektir.” (Japonya, Güney ve hem de Kuzey Kore, Kanada, Tayvan dahil!)

Bir alıntı daha yapalım; “Rusya’nın Avrupa ve Asya-Pasifik bölgesi arasında ‘ilişkileri nasıl düzenleyeceği’ konusu gizemini koruyor. ABD, Rusya ve Japonya’nın hali hazırdaki ulusal güvenlik ve askeri doktrinleri, Kuzey Pasifik bölgesini görmezden geliyor.”

Ve tabii; “Rusya’nın doğuya dönüşünün kavramsal niteliği ne? Doğu’dan kastettiği ne?

Coğrafi veya medeni mi? Konfüçyüs mu Buda mı yoksa İslam ışığında mı? (‘Geopolitical Coordinates of Russia’s Eastern Policy’, 22/09, Global Affairs.)

ABD ve Rusya’nın Ortadoğu’daki karşıtlığının ana parçalarından biri-bunu sindirmek gerekiyor-İran dahil Suriye üzerinden çözülerek gelecek bölge düzeninin ve bunun tüm Orta Asya ve Müslüman dünyadaki “radikallerin” temizlenmesi ve “yakın duranların” da tasfiye edilmesindeki mutabakat! (Bu üç ülkenin son dönemde emsalsiz artan askerî tatbikatları, karşılıklı gövde gösterisi olduğu kadar, eksikleri de gösterdi. Savunma harcamalarının patlaması ondan ve devam da edecek.)

Çin’in Suriye krizi boyunca, Akdeniz’de gösterdiği askeri varlık, yani savaş gemileri ve tatbikatlar serisi-özellikle Rusya ile birlikte yaptıkları-pek doğal olarak Batı’ya/ABD ve müttefiklerine adandı. Öyle olması gerekir mi? Bu iyi bir soru mudur henüz bilinmiyor. Ancak Washington ve Moskova ile birlikte Pekin’in bu büyük oyuna/haritaya davet edilişi hassasiyetle izlenmesi ve strateji geliştirilmesi gereken bir süreç.

Peki… Bir, iki değil üç süper-güce çıkan bu kadarlık alanda hangi yeni jeo-politik direnebilir diyorsanız… Onu ilk satırlarda söyledik zaten.

Konu; ekonomik, politik, askeri vb. ilgili değil.

Benzer konular