Kuzey Koreli lideri Kim Jong-un ile Güney Kore lideri Moon Jae-in, sınır hattında el ele kameralara poz verdi. İmzaladıkları ortak deklarasyonla “Kore Yarımadası’nda bundan sonra savaş olmayacak” dedi iki lider. Kim’e göre bu barış için bir ‘başlangıç noktası’. Ancak tüm söylemlerin ötesinde, Kore Yarımadası’nda barış yürüyüşünde belirleyici olacak şey, ABD’nin ve Çin’in izleyecekleri politikalar.
Dünya 1990’lardan bu yana bir ‘Kore dalgası’nın yükselişine tanık oluyor. ‘Hallyu’ denilen bu dalga, Kore popüler kültür unsurlarını giderek daha fazla şekilde küreselleştirdi. Güney Kore kültürü bir anda uluslararası bir kabul ve çekicilik kazandı. ‘Hallyu’ Güney Kore’nin ‘yumuşak gücünün’ ya da daha açık bir tabirle diplomatik alanı besleyen küresel cazibesinin de neredeyse temel taşı oldu.
Ancak bu kamu diplomasisinin tüm dünyaya verdiği sempati mesajı, uzun yıllar Güney Kore’ye bir adım uzaklıktaki Kuzey’den duyulamadı. Ta ki 2018’e kadar. İki ülke Kış Olimpiyatları’nın açılışında aynı bayrak altında yürüdü önce. Ardından Kuzey Kore lideri Kim Jong Un, Pyongyang’da düzenlenen bir konserde Güney Kore’nin bütün dünyayı kasıp kavuran pop müziği K-pop’un önde gelen isimlerini dinledi. ‘Hallyu’ rüzgârı Kuzey Kore’de de esmeye başlamıştı.
Spor ve sanat diplomasisiyle başlayan ısınma, geçtiğimiz Cuma günü, Kuzey Kore lideri Kim Jong-un, yarımadayı 70 yıldır ikiye bölen sınır hattını geçip Güney Kore’ye ayak bastığı o sembolik anla doruğa çıktı. İki ülke, samimi görüntüler eşliğinde düşmanlığın bittiğini ilan etti. O anlarda dünya, ülkede 70 yıldır süren ‘savaşın’ bitirilmesi için bir ‘adımın’ bile yeterli olabileceğine tanık oldu.
70 yıllık savaşı bitiren ‘adım’
27 Nisan 2018. Siyasi tarihe geçecek günü dünya, canlı yayınla televizyonlardan izledi. Aslında görüşme haftalar boyu tartışıldı. Özellikle Kim’in öngörülemez ve agresif tabiatı, üzerinde mutabık kalınmış olsa bile görüşmeyi son ana kadar kuşkulu kılıyordu. Kuzey Kore lideri Kim’in Cuma sabahı Pyongyang’dan yola çıktığı anlar, Kore için artık yeni dönemin geldiğini net olarak ilan etti.
Kuzey Kore lideri, önce sınırdaki ateşkes kasabası Panmunjom’a gitti; kendisini bekleyen Güney Kore Devlet Başkanı Moon Jae İn ile görüşmek için sınırının güney tarafına geçti. Attığı adımla, Kore Savaşı’ndan sonra Güney Kore topraklarına ayak basan ilk ‘Kuzey’li devlet başkanı oldu. Sadece kostümleri bile, aralarındaki 70 yıllık uzaklığı gösteren Kim ve Moon’un elleri, adeta Berlin Duvarı’na indirilen balyoz hükmündeydi. İki liderin samimi ve sıcak selamlaşması, el ele tutuşup sınırları aşması, o anı izleyenlerde küresel siyasetin ötesinde, neredeyse insani bir duygusallıkla karşılık buldu.
İki kardeşi ayıran kötü karakter kim?
Hikâyeyi anlamak için bir kronolojik gezinti şart. Kore’de savaş aslında İkinci Dünya Savaşı’nın sona ermesinin ardından başladı. Yarımada Soğuk Savaş’ın iki kutupluluğu çerçevesinde bölündü; Sovyetler Birliği Kuzey’i, ABD Güney’i işgal etti. . Kuzey Kore’nin ikiye bölünmüş Kore yarımadasının yeniden birleşmesini sağlamak için giriştiği taarruz, Amerikan savaş uçakları tarafından üç yıl boyunca havadan bombalanmasıyla karşılık bulmuştu.
ABD tıpkı bugünkü işgal coğrafyalarında olduğu gibi o gün de, bombardımanlar sırasında sivil halkı hiç umursamadığından, hala savaş suçu işlemekle suçlanıyor. Hatta Kore Savaşı sırasında ABD’nin Stratejik Hava Kuvvetleri’nin komutasını üstlenmiş olan General Curtis LeMay’in tahminlerine göre II. Dünya Savaşı sırasında Japonya’ya atılmış olan Napalm ve benzeri bombalardan çok daha fazlası, 1950-1953 yılları arasında Kuzey Kore’ye atıldı. Bunun sonucunda Kuzey Kore halkının tahminen yüzde 20’sinin öldüğü tahmin ediliyor.
ABD her coğrafyada yaptığı gibi, kendi yaptıklarının yanı sıra bir de yaptırdıklarıyla yarımadadaki büyük kardeşliği köpürten aktör. Zira Güney Kore Silahlı Kuvvetleri’nin kendi saflarında giriştiği, orduyu komünistlerden arındırma operasyonu, Kuzey Kore tarihinde daha korkunç bir yere sahip. Kore’de savaşın başlamasından hemen sonra Güney Kore’de komünist ya da Kuzey Kore‘nin sempatizanı olduğu gerekçesiyle, çok sayıda insanın infaz edildi. Elbette ABD’li subayların bilgisi ve talimatı gereğince. İşlenen savaş suçlarına ilişkin rapor ve fotoğraflar on yıllarca gizli kaldı. Ta ki 2008 yılında dosyalar kamuoyuna açılana kadar.
Batı düşmanlaştırdı ve unuttu
1950’de başlayan Kore Savaşı’nın etkileri Batı’da çoktan unutuldu. Ancak Kuzey Kore hafızasında hâlâ taze. Üç yıl süren savaş sürecinde ölenlerin sayısı milyonlarla ifade ediliyor. Ancak ‘istatistiklerin’ ötesinde katliamların şekli ve muhataplar unutulmuyor.
Üstelik geçen 68 yılda Kore Savaşı, resmen bitmiş değil. Zira Güney ve Kuzey Kore arasında imzalanmış bir barış sözleşmesi yok. Ülkeyi Güney ve Kuzey olmak üzere iki Kore’ye ayıran 38’inci enlemde 60 yıldan bu yana sadece bir ateşkes anlaşması mevcut. O günden bugüne kadar da yarımadada siyasi gerilim hemen hemen hiç eksik olmadı.
“Küçük roket adam”ı ABD ‘delirtti’
Kuzey Kore bugün büyük yokluk çeken bir ülke. Ülkede en bol olan şey iyi işleyen propaganda mekanizmasının da beslediği “emperyalist saldırgan” ABD’ye olan nefret. ABD ülkede hem nefret, hem de korku unsuru. ‘Hala bitmemiş olan’ Kore Savaşı’nda yaşananlar her iki duygunun da kaynağı.
ABD, Kuzey Kore’nin nükleer iştahını ustalıkla istismar etti. Bu sayede Kore yarımadasına askeri olarak yerleşti. Kuzey Kore korkusunu köpürterek Güney Kore ve Japonya’yı kendisine daha da bağımlı bir hale getirdi. Kuzey Kore’yi ise bir yandan marjinalize etti, diğer yandan uluslararası baskı ve yaptırımlarla köşeye sıkıştırıp açlığa mahkûm etti.
ABD kızdırdıkça Pyongyang gerilimi tırmandırdı, o gerilim tırmandıkça ABD hemen hiçbir konuda buluşamayan aktörleri tek görüş altında toplamayı başardı; Kuzey Kore’ye yaptırım kararını müttefikleri Çin ve Rusya bile veto etmedi. İşte bu sıkışmışlık Pyongyang için bir dönüm noktası oldu. Kore lideri, ekonomiyi inşa etme ve yaşam standartlarının yükseltilmesini sağlamak için nükleer faaliyetlerde yeni bir döneme adım atma kararı aldı. Bir de elbette nükleer ve füze programlarının caydırıcılık oluşturacak ve ülkesine pazarlık gücü verecek seviyeye ulaştığını düşündüğü için.
Kuzey Kore’de ‘füze füze’ büyüyen nefret
Eğer coğrafya kaderse, Kuzey Kore’nin sahip olduğu coğrafi zemin onu ‘kara bahtlı’ olarak tanımlamak için yeter bir gerekçe olabilir. Zira Çin’e sırtını dayayan bir yarımadanın başlangıcı ile Güney Kore’nin sınırdaşı ve Japonya’nın karşı komşusu olmak tam bir sıkışmışlık göstergesi. Zaten Kore yarımadasının bizatihi kendisi devlerin, yani Çin, Japonya, ABD ve Rusya’nın birbirleriyle karşı karşıya geldiği bir bölgede. Bu nedenle kendisini korumak için yeterli miktarda ‘sert’ askeri güç elde etmek için mücadele içinde. Seçtiği araç İkinci Dünya Savaşı sonrası en temel caydırıcılık unsuru olan nükleer silahlar.
Kuzey Kore’nin yıllar içinde geliştirdiği ve son olarak ABD’nin her yerini vurabilecek kapasiteye eriştiğini söylediği nükleer füzeleri, 2017’de dünyayı bir nükleer savaş ihtimalini yoğun olarak tartışılır hale getirmişti. Bir yıl menzili giderek artan nükleer denemeler, sert yaptırım tehditleri ve karşılıklı diplomatik nezaketi aşan atışmalarla geçti. Ancak 2018’e gelindiğinde hava bir anda değişti.
‘Ateş ve öfke’den yüz yüze görüşmeye
Füzelerle eş güdümlü olarak “Benim nükleer düğmem seninkinden büyük”, “Seni ateşle terbiye edeceğim” gibi ifadelerin hüküm sürdüğü diplomatik ortam 2018’le birlikte yerini şaşırtıcı gelişmelere bıraktı. Kuzey Kore lideri Kim Jong-un, ABD Başkanı Donald Trump’ı görüşmek üzere davet etti. Trump daveti kabul ettiğini açıkladı. Kim ilettiği mektupta, nükleer ve diğer füze testlerine ara vereceğini ve “nükleer silahsızlandırma taahhüdüne” bağlı olduğunu söylüyordu.
Taahhüt 21 Nisan’da hayata geçti. Kuzey Kore nükleer testleri ve füze denemelerini durdurduğunu duyurdu. Şimdi gözler Trump ile Kim’in Haziran ayında hayata geçecek buluşmalarında. Zirvenin olası adresleri ile ilgili spekülasyonlar sürüyor. Öncesinde Dışişleri Bakanı Mike Pompeo gizlice Kuzey Kore’ye giderek Kim ile görüşmüş olsa bile, Trump-Kim görüşmesi başlamadan kimse bunun gerçekleşeceğine tam inanmayacak gibi.
Bolton süreci bitirebilir
Amerikan dış siyasetinde Kuzey Kore ile barış rüzgarları esmiş olsa da denklem karışık. Zira Kuzey Kore konusunda Trump’ın kulağına fısıldayacak isim yeni Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton. Bolton, Kuzey Kore ve İran’a yönelik savaş yanlısı politikalarıyla kötü bir üne sahip. Kuzey Kore’ye karşı, askeri önlem alınması gerektiği görüşünde. Ona göre Kuzey Kore lideri, ABD’yi vurmak için sadece zaman kazanmaya çalışıyor ve bu nedenle Pyongyang için rejim değişikliğinden başka bir şans yok.
Süreci değiştiren Güney Kore’deki değişim oldu
Kuzey Kore lideri Kim’i diplomasi masasına getiren sürecin arkasındaki isim Güney Kore Devlet Başkanı Moon Jae-in. Moon destekçileri tarafından görüşmelerde baş müzakereci olarak görüyor. 2017’deki seçimlerde göreve gelen Moon’un seçim vaadi barış ve diplomasiydi. Göreve geldikten kısa süre sonra da, Kuzey ile Güney arasındaki süreci bugüne taşıyan baş döndürücü ziyaretler başladı.
Kuzey Kore liderinin Güney Kore’yle ilişkiye geçme niyetine yönelik bir umut ışığı taşıyan Ocak ayında yaptığı konuşmayı iki eliyle yakalayan da Moon oldu. Güney Kore’nin Şubat ayında Kış Olimpiyatları’na ev sahipliği yapması diplomasi açısından da önemli bir fırsatın kapısını araladı. İki Kore arasında doğrudan temas kuruldu, sporcular aynı bayrak altında yürüdü. ‘Olimpiyat barışı’ birleşme hayallerini de büyüttü.
Ne Güney Kore, Ne ABD: Önce Çin
Kuzey Kore lideri aylar boyunca Güney Kore ve ABD ile yapılacak görüşmeler için diplomatik süreç yürüttü. Ancak tüm bunlar olurken, Çin neredeyse hiç yok gibiydi. Oysa Kuzey Kore’nin tek müttefiki olarak Pekin, Pyongyang üzerinde hatırı sayılır bir nüfuza sahip. Çin lideri Mae Zedong’a göre iki ülke arasındaki ilişki “dudaklar ve dişler kadar yakın”.
Batılı uzmanlar bu soğukluğu “ilişkiler bozuk” yorumuyla karşılasalar da, Kim iki önemli zirvenin öncesinde sürpriz bir adım attı. Çin Devlet Başkanı Xi Jinhing ile görüşmek üzere altı yıllık iktidarında, ilk kez Kuzey Kore’den ayrıldı. Bu görüşme, Kim ile yabancı bir devlet başkanı arasındaki ilk görüşmeydi. Bu ön adımla Xi, bölgesel diplomaside Çin’in ne kadar önemli bir role sahip olduğunu Trump, Moon ve Abe başta olmak üzere tüm dünyaya gösterdi. Diğer liderler, Kim’in hangi adımı atabileceğini tartışırken, Xi hâlihazırda Kim’in ajandası hakkında bilgi edinen ilk kişi oldu.
Bir diğer olasılık da şu, Kim Jong-un’un nükleer silahlarının ülkesine prestij kazandırdığına yönelik inancı tam. Bu prestijin hem Çin hem de ABD’ye karşı kullanılabileceğini düşünüyor. Bu nedenle tıpkı Trump’a yaptığı gibi, Xi’ye de eş statüde bir lider olduğunu göstermek istiyor. Nihai hedefse Çin’in ekonomik ve askeri destekle yıllar boyu kurduğu kuşatma mekanizmasını kırmak.
Kore’de savaş biter mi?
Kuzey Koreli lideri Kim Jong-un ile Güney Kore lideri Moon Jae-in, sınır hattında el ele kameralara poz verdi. İmzaladıkları ortak deklarasyonla “Kore Yarımadası’nda bundan sonra savaş olmayacak” dedi iki lider. Kim’e göre bu barış için bir ‘başlangıç noktası’. Ancak tüm söylemlerin ötesinde, Kore Yarımadası’nda barış yürüyüşünde belirleyici olacak şey, ABD’nin ve Çin’in izleyecekleri politikalar. Zira biricik müttefiki Çin ile açık düşmanı ABD’yi nükleer denemelerle karşı karşıya getiren Kuzey Kore, dünyanın en büyük iki ekonomisi arasında hem bir güç çatışması alanı hem de stratejik bir denge unsuru.
Pekin’e göre Kore kendileri için doğal etkinlik alanı. Bu nedenle Çin’in en büyük endişesi Pyongyang’ın Batılı ülkelerin etki sahasına girmesi. Bu nedenle Kuzey Kore rejiminin varlığı neredeyse bir ulusal güvenlik sorunu. Kuzey’den vazgeçmeden, Güney’i de içine alabilecek bir formül ise Çin için en memnun edici gelişme olacaktır. Aynı planlamaların ters yönlü olarak, ABD ve Japonya başkentlerinde de konuşulduğunu söylemek mümkün.