Kıbrıs’ın Afrodit’i, İsrail’in Leviathan’ı, Mısır’ın Zohr’u

Doğu Akdeniz, 20. yüzyıl başlarından itibaren küresel jeopolitiğin önemli bir parçası. Ancak son 10 yıldır çok uluslu bir paylaşım mücadelesinin tam merkezinde. Batılı kaynaklarda Ortadoğu’nun erken dönem tanımlaması olan ‘levant’ bölgesi, yani Mısır’dan Türkiye sınırına uzanan kuşak, bugün büyük bir ateşi çevreliyor. O ateşi tutuşturan, Doğu Akdeniz’in peyderpey keşfedilen enerji kaynakları. Türkiye, Suriye, İsrail, Lübnan, Mısır, Güney Kıbrıs ve Yunanistan’ın rekabeti, Doğu Akdeniz’i bölgesel gerilimin yeni merkezine dönüştürmüş durumda. Bölgeyi son haftalarda yeniden gündemin sıcak başlığı haline getiren ise Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin tek taraflı faaliyetlere hız kazandırması.

Doğu Akdeniz’de gerilim nasıl başladı?

Akdeniz’in doğusu aslında 19. yüzyılın sonlarından bu yana paylaşım savaşlarına sahne oluyor. Bu savaş, küresel enerji ihtiyacının kömürden petrole doğru yer değiştirmesiyle başladı.

Bölgedeki küresel jeopolitiğin daha kritik ve tartışmalı bir hale gelişi ise 2000’li yıllarda oldu. O zamana kadar karada yürüyen mücadele artık Akdeniz’in sularını ısıtacaktı. Dönüm noktası, tahminlerin gerçek bir keşfe dönüşmesi yani İsrail ve Kıbrıs açıklarında devasa bir doğalgaz sahasının bulunması oldu.

Doğu Akdeniz enerjisinde ilk uyanış: Mısır

Doğu Akdeniz’deki enerji havzası için doğalgaz yeni bir konu değil.  Bu pazarda Mısır öncü aktörlerden. 1960’lı yıllardan bu yana, Doğu Akdeniz sularında doğalgaz keşif çalışmaları yapan Mısır, ilk doğalgazı 1969’da buldu. 2000’li yıllara gelinceye kadar Mısır, yaklaşık 40 yıl boyunca bölgenin enerji pazarında önemli rol oynadı. Büyük bir LNG (sıvılaştırılmış doğalgaz) altyapısı kuran Kahire yönetimi, iki uluslararası boru hattı inşa ederek büyük bir doğalgaz ihracatçısı haline geldi. Arap Doğalgaz Boru Hattı’yla Mısır, Ürdün, Suriye ve Lübnan’ı bağladı, Türkiye’ye kadar uzandı.

Dönüm noktası: Kıbrıs’ın ‘Afrodit’i, İsrail’in ‘Leviathan’ı

Doğu Akdeniz’i küresel bir paylaşımın konusu haline getiren, 2009 ve 2011 yılları arasındaki keşifler oldu. Amerikan Noble Enerji şirketi önce İsrail kıyı ötesindeki Tamar ve Leviathan sahalarının, ardından Kıbrıs kıyı ötesindeki Afrodit sahasının keşfini tüm dünyaya ilan etti. Doğu Akdeniz havzasında önemli miktarda petrol ve doğal gaz yatakları bulunmuştu.

Akdeniz’deki keşif heyecanına, 2015 yılında bir İtalyan şirket olan Eni eklendi. Eni’nin Mısır kıyılarının hemen ötesinde keşfettiği Zohr enerji sahası, asıl büyük hazinenin ilanı oldu. Bu ilan, büyük bir savaşa dönüşebilecek yeni ittifaklar ile yeni düşmanlıkları, siyasi ve askeri adımları barındıran bir dönemin geldiğinin de habercisiydi.

En büyük ateş: Zohr enerji sahası

İtalyan enerji şirketi Eni’nin 2015’in Ağustos’unda keşfettiği Zohr, Akdeniz’in en büyük gaz sahası.

Söz konusu sahada yaklaşık 850 milyar metreküp doğalgaz bulunduğu tahmin ediliyor. Tam da bu nedenle Zohr sahasının sahip olduğu doğalgaz potansiyeli, tüm Doğu Akdeniz’deki enerji görünümünü yeniden tanımlayacak cinsten. Zohr’un keşfi Kahire yönetiminin ihracat hayallerini büyütmüş durumda. Ülkedeki ekonomik darboğazı aşmak için yollar deneyen Sisi yönetiminin,  doğalgaz sahasında üretimin başlaması nedeniyle düzenlediği şatafatlı törenin arkasındaki gerekçe de bu.

Ancak enerji üretimi kademeli olarak artacak olan Mısır’ın doğalgaz oyunundaki özgüveni, bölgesel krizlere de kapı aralayacak cinsten.

Türkiye’nin 572 yıllık ihtiyacına denk

Doğu Akdeniz’de toplam değeri 1,5 trilyon dolar olan, 30 milyar varil petrole eşdeğer enerji yatakları bulunuyor. Doğu Akdeniz’deki hidrokarbon rezervi, Türkiye’nin yaklaşık 572 yıllık, Avrupa’nın ise 30 yıllık doğal gaz ihtiyacını karşılayabilecek seviyede. Bu miktar hem iştahın, hem de kavganın büyüklüğünün de anlatan cinsten.

Bölgedeki doğalgaz kaynaklarında hak iddia eden ülkeler listesi kabarık: Mısır, Güney ve Kuzey Kıbrıs, Lübnan, Suriye, Filistin ve İsrail. Ancak sınırlar konusunda büyük bir anlaşmazlık var. Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) adı verilen deniz alanlarındaki durum, Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi’ne göre düzenleniyor. Buna göre, bir kıyı devleti, kara sularının kenarından 200 deniz miline kadar münhasır ekonomik bölge ilan etme hakkına sahip. Alanlar devletlerin kendi aralarında yapacakları anlaşma ile paylaşılabiliyor. Ancak Güney Kıbrıs’tan başlayan ve İsrail’e uzanan bir hatta büyük bir ihtilaf var. Mısır, İsrail ve Güney Kıbrıs işte bu bölgede, bir oldubittiyle, hukuki değil fiili bir durum oluşturarak kaynak sahibi olma telaşında.

Doğu Akdeniz’de Türkiye’yi oyun dışı tutma telaşı

Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, 2003’te Mısır’la, 2007’de Lübnan ile ve 2010’da İsrail ile anlaşmalar imzalandı. “Münhasır Ekonomik Bölge” adı altındaki bu anlaşmalarla Akdeniz’i karşılıklı şekilde paylaştı. Ancak Türkiye meşru olmayan bu paylaşımı ve sınırları tanımıyor. Zira Rumların kendi münhasır bölge sınırı olarak belirlediği 13 ruhsat sahasından yedisi KKTC kıta sahanlığıyla kesişiyor.

Güney Kıbrıs, “münhasır ekonomik bölge” olarak ilan ettiği alanda Kuzey Kıbrıs’ın hak taleplerine kulak tıkıyor.

Doğu Akdeniz satrancına 2012’de dâhil olduk

İşte bu gayrimeşru ayak oyunlarına karşı Türkiye’nin sürece dâhil olması, Güney Kıbrıs’ın tek taraflı hamlesinden hemen sonra geldi. Kuzey Kıbrıs Ankara ile anlaştı. Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı’na ada açıklarında petrol ve doğal gaz arama yetkisi verildi. Türkiye Akdeniz’de 2018 yılı içinde ilk derin sondajı yapmaya hazırlanıyor. Ancak TPAO’ya yetki verilen bölgelerden bazıları, Güney Kıbrıs’ın uluslararası enerji şirketleri aracılığıyla arama yaptırdığı parsellerle çakışıyor. Son haftalarda Doğu Akdeniz’de yaşanan gerilimin merkezinde de işte bu çakışma var.

Türkiye izin vermedi, İtalyan şirket çekildi

Doğu Akdeniz’de gerilimi tırmandıran İtalyan ENI şirketinin arama yapmayı planladığı 3’üncü parsel. Bölge ihtilaf sahasında. Yani hem GKRY hem de KKTC’nin münhasır ekonomik bölgesi kapsamında. Doğu Akdeniz’de sondaj yapan şirkete ait Saipem 12000 isimli geminin, bu parselde doğalgaz aramasına başlayacağını duyurması, gerilimin dozunu yükseltmeye yetti. Türkiye de o tarihte bölgede bir askeri tatbikat yapmak için Navtex yayınladı. Tatbikattaki Türk savaş gemileri 9 Şubat’ta ENI’ye ait sondaj gemisini 3’üncü parsele ilerlerken durdurdu. Gemi durdurulduğu alana doğru tekrar yola çıkınca, 23 Şubat’ta bir kez daha engellendi. Rum yönetimi 3. parseldeki sondaj planlarının erteledi.

Türkiye ‘Kimse yanlış yapmasın’ dedi

Akdeniz’deki gerilimle ilgili tanımlaması “fırsatçılık” tanımlaması yapan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Kıbrıs’ta ve Ege’de haddini aşanları yanlış hesap yapmamaları konusunda uyarıyoruz” sözleriyle taraflara en net mesajı vermiş oldu. Aslında Türkiye’yle kavgaya tutuşmak Güney Kıbrıs ve hamisi Yunanistan için pek olası değil. Ancak kriz süreçlerinde asıl sesin geldiği yer Brüksel, yani AB kurumları. Son krizde de öyle oldu. AB’den ardı ardına Türkiye’yi suçlayan açıklamalar geldi. Ancak Türkiye ile bu alanda bir gerilim, Avrupa’nın çıkarına değil. Çünkü Akdeniz doğalgazının Yunanistan üzerinden Avrupa’ya transferi, AB açısından vazgeçilmez bir proje. Ve bunun için de hem en ekonomik hem de en güvenli yol Türkiye. İşte bu nedenle Avrupa enerji politikalarına derin bir nefes aldıracak Doğu Akdeniz gazının transfer edileceği güzergâhla ilgili, Türkiye’yi denklem dışına itmemek zorunda.

Akdeniz nasıl bütün aktörleri birleştirdi?

Doğu Akdeniz artık küresel güç mücadelesinin merkez noktalarından biri. Akdeniz dışı aktörlerin doğalgaz mücadelesine katılması öncelikle enerji şirketleri üzerinden oldu. Doğu Akdeniz gazını çıkarma ihalesini İtalyan, Fransız, Rus enerji şirketleri üstlenince, AB ve Rusya da denklemin bir parçası haline geldi. İtalyan Eni, Fransız Total, Rus Novatek ve Amerikan Noble Energy’nin bölge ülkeleriyle yaptıkları anlaşmalar kavgayı uluslararasılaştırdı. ABD ve Rusya’nın Suriye üzerindeki planları, hedefleri, Akdeniz’e çıkış rüyaları da bu denklemde en kritik noktalar.

Suriye ateşini Akdeniz mi söndürecek?

Doğu Akdeniz’deki enerji jeopolitiğinin izini, bölgesel siyasetin, krizlerin ve hatta savaşların da arkasında aramak mümkün. Zira Suriye kara sularında bulunduğu ifade edilen enerji rezervleri, hem savaşın müsebbibi hem de bundan sonraki seyrini belirleyecek olan faktör olabilir. Zira Akdeniz’deki Suriye kara sularında büyük miktarda petrol ve doğalgaz kaynağının bulunduğunun ilan edildiği yıl 2015’ti. Yani Rusya’nın Suriye’deki hava saldırılarına başladığı yıl. Suriye kıyılarında çıkarılabilecek doğalgaz ve petrolün, Rusya’nın üretimi ile ciddi rekabet edebilecek olması da dikkat çekici bir diğer unsur.

***

Uzlaşının yolu Kıbrıs sorununun çözümünde

Mehmet Öğütçü – Eski Diplomat ve Enerji Uzmanı

Kıbrıs sorunu gerçek anlamda çözümlenmeden, bu alanda ilerleme kaydetmek mümkün değil. Çünkü Kıbrıs Türklerinin hakları korunmuyor. Rum yönetimi “biz işletelim, satalım, size cep harçlığı verelim” demeye getiriyor. Oysa ciddi olsalar, Kuzey Kıbrıs’ı işin başından itibaren sürece katarlardı. Türkiye’nin stratejik menfaatlerini ön planda tutulması önemli. Türkiye’nin donanma göndererek arama çalışmasını engellemesi meşru bir adım. Kıbrıs’ta daha fazla taviz verilmesini doğru bulmuyorum.

***

Kaynaklardan herkes yararlanmalı

Dursun Yıldız – Su Politikaları Uzmanı

Ortadoğu’nun doğu Akdeniz’e kıyısı olması karmaşa potansiyeli taşıyor. Çünkü Doğu Akdeniz ve Ortadoğu tarihi uzun dönemdir birbirlerini etkileyen ve belirleyen noktada. Bu durum sadece Doğu Akdeniz’in değil, Irak ve Suriye’nin istikrarını da etkiliyor. Amaç küresel şirketler üzerinden enerji ihracının yolunu açmak. Yapılması gereken kaynaklardan çevre ülkelerin tümünün yararlanmasını sağlamak. Son 10 yılda Türkiye’nin Akdeniz’e çıkışını engelleyecek şekilde AB tarafından haritalar hazırlandı. Bu anlaşmalar kabul ettirilmeye çalışıldı. Ancak bölge uzun dönem süren bir krizi kaldıracak durumda değil.

Benzer konular