ABD milli menfaatleri gündeme geldiğinde Cumhuriyetçi, Demokratçı makası tamamen kapanıyor ve ortaya ‘Yanki’ karakteri çıkıyor. Son günlerde bilhassa Türkiye karşıtı kampanyalarda bu karakteri görmek mümkün. İngilizlerin kullandığı bir deyim var; ‘Dog barks but the caravan rolls on’. Araplar ise ‘Nubah-ul kilab la yezurru’s sehab’ der. Türkçesine gelince… İt ürür, kervan yürür.
ABD siyasetinde ‘bilateral’ diye bir kavram var. İki partili siyaset atmosferinde partilerüstü duruşu ifade eden bu kavramı özellikle ‘national interest / milli menfaat’ söz konusu olduğunda gündeme getiriyorlar. ABD milli menfaatleri gündeme geldiğinde Cumhuriyetçi, Demokratçı makası tamamen kapanıyor ve ortaya ‘Yanki’ karakteri çıkıyor. Son günlerde bilhassa Türkiye karşıtı kampanyalarda bu karakteri görmek mümkün. Nitekim 9 Nisan’da The New York Times gazetesinin ‘Görüşler’ bölümünde ABD milletvekilleri tarafından ortaklaşa kaleme alınan ‘açık mektup’ bunun en son örneklerinden biri. Senato Silahlı Kuvvetler Komitesi Başkanı Cumhuriyetçi Oklahama milletvekili Jim Inhofe, Senato Dış İlişkiler Komitesi Başkanı Cumhuriyetçi Idaho milletvekili Jim Risch, Demokrat Rhode Island senatörü Jack Reed ve yine Demokrat New Jersey senatörü Bob Menendez tarafından kaleme alınan mektup “Ya Amerikan jet uçağı ya da Rus füze sistemi, ikisi birden değil” başlığını taşıyor.
Yalanla dolu tehdit mektubu
Tehdit niteliğindeki mektubun giriş paragrafı şöyle:
“Yılsonu itibariyle Türkiye hem F-35 ileri teknoloji savaş uçağına, hem de kendi topraklarında Rus S-400 karadan havaya füze savunma sistemine sahip olmayı planlıyor. İkisinin birlikte gerçekleşmesi mümkün olmayacak. Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bu konudaki tercihi ülkesinin dünyadaki konumunu, ABD ile ilişkilerini ve NATO’daki yerini derin bir şekilde etkileyecek.”
Hele şu yalana bakın. Patriot’ları ABD veriyormuş da Türkiye almak istemiyormuş.
“Türkiye’nin meşru bir hava savunma sistemine ihtiyacı var. 2012 yılından bu yana ABD S-400’lere alternatif olarak Patriot hava savunma sistemini Türkiye’ye teklif edip durdu. Fakat Türkiye bu teklifi görmezden geldi. Rus S-400’lerinin Temmuz ayında Türkiye topraklarına yerleştirilmesi planlanıyor. F-35’lerin teslim takvimiyse Kasım ayı. Cumhurbaşkanı Erdoğan için şimdi seçim zamanı. Umarız ki S-400’leri tercih listesinden çıkarır ve Türk semalarını Patriot ile savunmayı seçer. Böylece F-35 anlaşmasını da kurtarmış olur.”
Yaptırımlar ve F-35 iptali
Tehditle başlayan mektup, yalanla devam ettikten sonra tekrar tehdit moduna dönüş yapıyor.
“Eğer Başkan Erdoğan bu seçimi doğru şekilde yapmaz ve S-400’ler Türkiye topraklarına yerleştirilirse ‘Amerikan düşmanlarına karşı yaptırım yoluyla mücadele’ yasası gereği Türkiye’ye yaptırımlar uygulanması gündeme gelecek. Bu yaptırımlar Türk ekonomisine sert darbeler indirecek. Uluslararası piyasalar mızmızlaşacak, ürken yabancı yatırımcılar Türkiye’den uzak duracak, Türkiye’nin havacılık ve savunma endüstrisi kötürüm vaziyete düşecek. Dahası F-35’ler asla Türk topraklarına varmayacak. Türkiye’nin F-35 projesindeki varlığı iptal edilecek, üretim ve onarım süreçlerindeki mevcudiyeti sonlandırılacak. Ayrıca Türk şirketleri de projenin üretim ve tedarik zincirinden çıkarılacak.”
Tesadüfe bakın, yine Bob Menendez
Amerikalılar Türkiye söz konusu olunca meseleyi çok rahat ‘milli menfaat’ kıvamına getirebiliyor ve ‘partilerüstü’ bir ruhla, organize şekilde çok yönlü saldırıları eş zamanlı olarak kotarabiliyor. Nitekim Amerikan Senatosu’nun hem Dış İlişkiler hem de Silahlı Kuvvetler komite başkanlarının ortaklaşa imza attığı The New York Times’ta çıkan mektuba, yine imzacılardan Bob Menendez’in başka bir icraatı eşlik ediyor. Menendez’in 2016 başkanlık seçimlerinde Cumhuriyetçilerin parti içi adaylarından Florida senatörü Marco Rubio ile birlikte hazırladığı bir kanun teklifi gündemde. ‘2019 Doğu Akdeniz Güvenlik ve Ortaklık Anlaşması’ isimli teklife göre ABD, İsrail, Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Kesimi arasında enerji ve savunma işbirliğine gidilmesi planlanıyor. Teklifin en dikkate değer yanıysa Güney Kıbrıs Rum Kesimi’ne uygulanan silah ambargosunun kaldırılması.
Türkiye karşıtı ittifak
Demokrat Partili Menendez ile Cumhuriyetçi Rubio’nun hazırladığı kanun teklifinin hedefinde Türkiye karşıtı bir blok oluşturma çabası gayet açık. Hele Kıbrıs Rumlarına uygulanan silah ambargosunu kaldırmanın başka türlü izahı yok. Kıbrıslı Rumlar silahlanıyorsa amacın ne olduğu aşikar. Bu silahlar elbette Türklere karşı girişilecek bir harekatta kullanılacak. Washington sakinleri işi Rumları silahlandırmaya kadar götürdüyse Ankara’ya verilen mesaj gayet net.
Türkiye karşıtı ittifakın muhtevasında neler bulunuyor, takdim edelim.
-Güney Kıbrıs Rum Kesimi’ne silah ambargosunun kalkması (evet, ilk madde bu)
– ABD, İsrail, Yunanistan ve Güney Kıbrıs arasındaki enerji işbirliğini kolaylaştırmak için ABD Doğu Akdeniz Enerji Merkezi’nin kurulması.
– Yunanistan’a 3 milyon dolarlık askeri yardım
– Yunanistan ve Güney Kıbrıs’a 2’şer milyon dolarlık askeri eğitim programı
– Rusya’dan S-400 satın alan Türkiye’ye F-35 satışının engellenmesi
– Bölgedeki Rusya ve diğer kötü niyetli aktörlere karşı Doğu Akdeniz ülkeleri arasındaki işbirliğinin bir strateji halinde Kongre’ye takdimi
BAE de gaza geldi
Amerika cephesinden Türkiye’ye üstüste salvolar gelmesi Ortadoğu’da dümeni Washington’dan yana kıranları da harekete geçirdi. BAE Veliaht Prensi M. bin Zayed’in eski danışmanlarından siyaset bilimci Abdulhalık Abdullah “Bugüne dek sabrettik ama yetti. Erdoğan ve partisi önümüzdeki günlerde başlarına neyin geldiğini görecek” şeklinde bir tivit attı. Bin Zayed’in danışmanı tarafından atılan son tivitlerden biri de epey manidar. Ekrem İmamoğlu’nun İstanbul’un başına geçmesi üzerine neredeyse zil takıp oynayacak Abdullah, 2023’te yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimlerini yüzde 99 oranında İmamoğlu’nun kazanacağını iddia ediyor.
İngilizlerin kullandığı bir deyim var; ‘Dog barks but the caravan rolls on’. Araplar ise ‘Nubah-ul kilab la yezurru’s sehab’ der. Türkçesine gelince… İt ürür, kervan yürür.