İsrail ile flörtü devam eden Uganda Devlet Başkanı İdi Amin, ikinci ziyaretini İngiltere’ye yapar ve İngiliz kraliçesi ile başbaşa akşam yemeği yer. Afrikalı, üstelik Müslüman bir devlet adamı oluşu ‘centilmen’ sayılmasına engel değildir. Zira Siyonizmin hizmetinde biridir. Fakat bu hizmete girmenin belli koşulları vardır. En mühimi de verilene razı olmaktır. Ne ki, İdi Amin’in karakteri bu kadarına müsaade etmez.
İsrail işgal devleti kuruldu kurulalı hiçbir başbakanı Afrika kıtasına ayak basmadı. Ta ki Benjamin Netanyahu’ya kadar… İlginçtir, ilk ziyaretini 2016 Temmuzunda yapan Netenyahu, daha sonraki üç yıl içerisinde üç kez daha kıtayı ziyaret edecekti. İsrail başbakanının Afrika’ya duyduğu alakanın elbette bir geçmişi var. Fakat bu alakayı depreştiren hadise, Kenya Devlet Başkanı Uhuru Kenyatta’nın 2016 Şubatında yaptığı İsrail ziyareti oldu. Kenyalı misafiriyle ofisinde bir araya gelen Netanyahu Afrika ziyaretini ilk kez şu cümlelerle duyurmuştu:
“Kenya Devlet Başkanı’ndan Afrika ziyareti için bir davet aldım. Bu davete icabet edecek ve Entebbe baskınının 40. yıldönümünde orada olacağım. Entebbe, ülkemiz açısından son derece dramatik bir milli hadise. Benim açımdan da son derece mühim neticeleri barındırıyor.”
Entebbe bir dönüm noktası
Entebbe, sadece İsrail ve Netenyahu açısından ehemmiyet arzetmiyor. Afrika tarihini ciddi manada etkileyen bir hadise olduğuna şüphe yok. İdi Amin gibi bir döneme damgasını vurmuş pek çok karakterin akıbetiyle de doğrudan ilintili. Entebbe’de 43 yıl önce yaşananların günümüze yansımaları olduğuna şüphe yok. Netanyahu’nun 2016’da yaptığı ziyaret bunun en büyük göstergesi. Hatırlayan vardır, Uganda Devlet Başkanı Yoweri Museveni Netanyahu ile karşılıklı oturduğunda bacaklarını ileriye doğru uzatmak suretiyle muhatabını pek de ciddiye almadığını gösterme cihetine gitmişti. Daha da ilginci, kendisini öven bir konuşma yapan Netenyahu’nun gözlerinin içine baka baka aynen şöyle demişti:
“40 yıl önce yaşanan üzücü hadise, Filistin’i Afrika’ya sıkı sıkıya bağlayan diğer bir bağ oldu. Bu hadisenin öncesinde de Filistin ile sıkı bağlarımız mevcuttu. Bu hadiseyle mevcut bağlar daha da güçlendi.
İsrail şok oldu
Takdir edersiniz ki, Entebbe hadisesinin 40. yıldönümü dolayısıyla ziyaret İsrail toplumu tarafından dikkatle takip ediliyor ve medya Netanyahu-Museveni buluşmasını canlı olarak yayınlıyordu. Uganda Devlet Başkanı’nın İsrail yerine ısrarlı bir şekilde Filistin kelimesini kullanmasıyla birlikte İsrail medyası canlı yayını derhal kesmek zorunda kaldı. Sadece İsrail tarafı değil, İsrail namına hareket eden küresel medyanın önde gelen yayın organları belki bir özür dilenir umuduyla Museveni’nin sözcüsüne ulaşmaya çalıştı ancak başaramadı. Uganda Devlet Başkanı’nın sözcüsü Ofwono Opondo meseleye ilişkin tivit atmakla yetindi. Tivitte beklendiği gibi bir özür dileme ifadesi yer almıyor, aksine Museveni’nin sözleri teyit ediliyordu.
“Bahsi geçen ülkenin orijinal adı Filistin olarak bilinir. Dolayısıyla Museveni tarafından yapılan konuşmada herhangi bir yanlışlık bulunmamaktadır.”
Sahi, Entebbe’de ne olmuştu?
Üzerinden geçen onca zamana rağmen Entebbe hadisesi, bilhassa İsrail terör devletinin uluslararası hukuka ve başka ülkelerin egemenlik haklarına karşı saygısızlığının en büyük ispatı olarak hafızalarda canlılığını koruyor. Filistinlilerin yurdunu işgal etmekle kalmayıp bu işgale direnenleri acımasızca öldüren, hapislere atıp işkencelere maruz bırakan İsrail, meşru müdafaa zemini bırakmadığı için Filistinliler 27 Haziran 1976’da Tel Aviv – Paris seferini yapan Fransız Hava Yolları’na ait bir uçağı kaçırır. Uçakta 246 yolcu ve 12 kişilik mürettebat bulunmaktadır. Uçağa Atina aktarmasında binen iki Filistinliye, iki Alman solcusu eşlik eder. Talepleri, İsrail başta olmak üzere değişik ülkelerde hapis yatan mahkumların salıverilmesidir. Uçağı kaçıranlar dümeni Bingazi’ye kırar. Niyetleri hakkında ipucu veren şu hadiseyi zikretmeden geçmeyelim. Bingazi’deki yedi saatlik yakıt ikmali sırasında aynı zamanda İsrail vatandaşı olan İngiliz Yahudisi bir kadın yolcu, Patricia Martell, hamile taklidi yapıp kıvranmaya başlar. Bunun üzerine kadını hemen serbest bırakırlar. Daha sonra uçak Uganda’nın Entebbe havalimanına doğru yol alır. Haziranın 28’inden Temmuz’un 4’üne dek tam altı gün burada kalan uçaktan Uganda Devlet Başkanı İdi Amin’in teşebbüsüyle diğer yolcular salıverilecek ve sadece 100 civarında Yahudi yolcu rehin olarak tutulur. Altı gün boyunca İsrail ile pazarlıklar devam eder.
Netanyahu da orada olacaktı
Pazarlığa girişse de İsrail aslında pazarlık peşinde değildir. Pazarlığı tamamen zaman kazanma amaçlı bir taktik olarak kullanır ve bir yandan da İsrail ordusunun özel kuvvetler birimini sahaya sürerek bir baskın harekatı planlamaya başlar. 4 Temmuz günü, 4 kargo uçağına doldurulan sayıları yüzü aşkın özel kuvvetler mensubu, düşman Arap ülkelerinin ve de Uganda Hava Kuvvetleri’nin radarlarına yakalanmamak için Kızıldeniz’in üzerinde 30 metre irtifada saatlerce uçar. Entebe’ye inen 29 kişilik ilk timin komutanı Sayeret Matkal isimli özel kuvvetler birimine bağlı Yonatan Netanyahu’dur, yani Benjamin Netanyahu’nun ağabeyi. Aslında bu operasyonda yer almak için Sayeret Matkal mensubu Benjamin Netanyahu da başvurmuştur fakat iki kardeşin böylesine tehlikeli bir operasyonda yer alması üstleri tarafından uygun görülmemiştir. Yani normalde Benjamin Netanyahu da Entebbe baskınında yer alacak ve belki de ağabeyi Yonatan yerine vurulan kişi kendisi olacaktı. Evet, Yonatan Netanyahu Entebbe baskınında ölen tek İsrailli askerdir. Gözetleme kulesindeki Ugandalı keskin nişancı tarafından vurularak öldürülmüştür. İsrail’de herkesin bildiği gibi Benjamin Netanyahu’nun bugün başbakanlık makamında oturuyor olmasında Entebbe hadisesinin büyük rolü bulunmaktadır.
İdi Amin ve İsrail ilişkisi
Netanyahu’nun Afrika’yı ilk ziyaret eden İsrail başbakanı olduğu doğru. Fakat İsrail’in Afrika ile ilişkileri neredeyse kurulduğu yıllara kadar uzanıyor. Uganda ile ilişkileri de bir hayli eski. 1962 yılında daha Uganda İngiltere’den bağımsızlığını kazanır kazanmaz İsrail’in radarına yakalanıyor ve zamanın başbakanı David Ben Gurion etrafını saran Arap kuşağına karşı Uganda, Kenya, İran ve Türkiye ile stratejik ilişkiler geliştirme çabasına giriyor. İsrail tarafından Çevre Doktrini olarak ilan edilen bu teşebbüsle birlikte askeri ilişkiler başta olmak üzere inşaat, tarım ve diğer alanlarda büyük bir işbirliği dönemi başlıyor. Uganda’ya silah satan İsrail’in bir amacı da bu silahların Güney Sudan’daki ayrılıkçılara verilmesi. Bu sayede Sudan ordusu meşgul edilecek ve Mısır ile birlikte İsrail’e karşı operasyona girişme ihtimali bertaraf edilmiş olacak.
İdi Amin ile İsrail flörtü işte bu yıllarda başlıyor. Uganda ordusunda hızla yükselen İdi Amin İsrail’de paraşütçülük eğitimi alıyor. Genelkurmay Başkanlığına yükselmesinde Uganda’da bulunan İsrail askeri ataşesi Albay Baruch Bar Levi ile yakın dostluğunun büyük payı olduğu söyleniyor. Öyle bir dostluk ki bu, ikili ailecek birbirlerini ağırlayacak kadar yakınlaşıyor. Uganda Devlet Başkanı Milton Obote Sudan’daki ayrılıkçılara destek vermeye pek sıcak bakmayınca İsrail ile ilişkiler geriliyor. Bu da İsrail’in adamı sayılan İdi Amin’in işine yarıyor. 1971 Ocağında Obote İngiliz Milletler Topluluğu toplantısı için Singapur’a uçunca İdi Amin darbe yaparak ülkenin başına geçiyor. İdi Amin ilk resmi ziyareti nereye yapıyor, bilin bakalım? Elbette İsrail’e…
Siyoniste yakın olunca centilmen, uzaksa yamyam
İsrail ile flörtü devam eden Uganda Devlet Başkanı İdi Amin, ikinci ziyaretini İngiltere’ye yapıyor ve İngiliz kraliçesi ile başbaşa akşam yemeği yiyor. Afrikalı, üstelik Müslüman bir devlet adamı oluşu ‘centilmen’ sayılmasına engel değildir. Zira o, Siyonizmin hizmetinde biridir. Fakat bu hizmete girmenin belli koşulları vardır. En mühimi de verilene razı olmaktır. Ne ki, İdi Amin’in karakteri bu kadarına müsaade etmez.
İdi Amin, komşu Tanzanya’ya sığınan devrik başkan Obote’yi ortadan kaldırmak için İsrail’den uçak satın almak ister. İsrail buna kesin bir şekilde karşı çıkar. İsrail’den gelen red cevabı şüpheci İdi Amin’in içine kurt düşürmeye yeter. Cevabı, kendisinin gözden çıkarıldığı şeklinde yorumlar ve Kaddafi’nin kapısını çalar. Kaddafi uçakları vermeye razıdır ama bir şartı vardır. İsrail ile ilişkiler tamamen koparılacaktır. Bunun üzerine İdi Amin keskin bir dönüş yaparak ülkedeki bütün İsrailli diplomatları kovar. İsrail elçiliğine Filistin Kurtuluş Örgütü’nü yerleştirir.
Hikayenin geri kalanını zaten biliyorsunuz. İngiliz kraliçesiyle başbaşa yemek yiyen centilmen bir anda insan eti yiyen zalim bir canavara dönüşüverir. İdi Amin’i iktidardan indiren süreç de İsrail’in Entebbe baskını ile başlamıştır. Filistin taraftarı İdi Amin, baskın sonrası Siyonist güdümlü küresel medya tarafından bir şer odağı olarak kamuoyuna iyice pompalanır. Üç yıl sonra da rakibi Obote tarafından devrilir.