Yarışın şüphesiz en popüler adayı, cumhuriyet tarihinin ilk kadın Cumhurbaşkanı olma iddiasındaki aşırı sağcı Marine Le Pen. Aynı zamanda Front National (Milli Cephe) partisinin de Genel Başkanı olan Le Pen, Elysee Sarayı’na yavaş ama emin adımlarla yürüdüğünün sinyallerinin son 3 seçimdir vermeye başlamıştı.
Fransa’da yapılan son 2 yerel seçimden ilk parti olarak çıkan ve Avrupa Parlamentosu’ndaki koltuk sayısını 2’ye katlayan Le Pen’in cumhurbaşkanı adaylığını açıklaması da malumun ilanı niteliğindeydi.
Ancak Le Pen, karşısında 2 sürpriz aday buldu. Bunlardan ilki Türkiye’de Nicolas Sarkozy’nin partisi olarak da bilinen Cumhuriyetçiler’in (eski ismiyle UMP) adayı François Fillon.
‘Yürüyen’ sosyalist
Fillon, “primaire” adı verilen parti içi cumhurbaşkanı adayı belirleme seçimlerinde favori isimler arasında değildi. Partiden Alain Juppe ya da hakkındaki sayısız yolsuzluk davasına rağmen Sarkozy’nin çıkabileceği tahmin ediliyordu. Anketler yanıldı ve muhafazakâr kimliğiyle bilinen, Rusya’yla oldukça yakın ilişkiler yürüten hatta Suriye’de Esed’li bir çözümden yana olduğunu açıkça söyleyen Fillon, partinin resmen cumhurbaşkanı adayı olmuş oldu.
Elysee’ye giden yolda yarışa ekonominin “dahi çocuğu” Emmanuel Macron da katıldı. Sosyalist hükümetteki ekonomi bakanlığı görevinden 30 Ağustos’ta istifa eden 39 yaşındaki Macron, “Yürüyen” (En marche) isimli bir hareket kurarak Sosyalist partiden de ayrılmış oldu.
Rothschild etkisi
Macron, ne Le Pen gibi babasıyla kapı kapı dolaşarak seçim kampanyalarında koşturmuştu ne de aynı zamanda eski Başbakan olan Fillon gibi önemli bir siyasi tecrübeye sahipti. Hatta siyaset arenasında hiç bir seçime girip kazanmamıştı. Bu yönüyle Macron’un kendi siyasi hareketini kurması bir sonraki seçimlere hazırlık olarak yorumlanmış, bu kadar genç ve tecrübesiz bir ismin cumhurbaşkanlığı adaylığına cesaret edemeyeceği tahmininde bulunulmuştu. Ama Macron, elinde tecrübeden daha çok değer görecek bir kart taşıyor; Rothschild ailesi. 2012’den bu yana Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği’nde çalışan Macron daha önce, hakkında sayısız komplo teorisi üretilen “gizemli” Rothschild grup bünyesinde bankacı olarak çalışıyordu. Hatta Macron ile David de Rothschild’in yakın dost olduğu da biliniyor.
Bir ayda yıkılan imaj
Rothschild ve komplo teorisi demişken geleneği bozmamak adına, bu süreçte seçimin favori adayı Fillon’un başına gelenlere de bakalım. Hakkında Monsieur Propre (Bay Temiz) yakıştırması yapılan Fillon, uzun yıllar siyaset yapmasına rağmen hiçbir yolsuzluk iddiasıyla suçlanmamış, temiz siyaset imajının adeta temsilcisi olmuştu. Ancak Fillon’nun bu imajı son 1 ayda neredeyse yerle bir edilmiş oldu. Fransa’da satirik yazılarıyla bilinen haftalık Canard Enchaine gazetesi Fillon hakkında, eşi ve çocuklarının, parlamenter asistanı olarak haksız yere yıllarca maaş aldığı iddiasını ortaya attı.
Gazete, Fillon’un eşi Penelope Fillon’un milletvekili danışmanı sıfatıyla sekiz yıl boyunca aldığı maaş ve yine bir dergide kendisine haksız yere ödenen paranın toplam miktarının 900 bin euroya ulaştığını iddia etmiş, Fillon’un iki oğluna ise yine parlamenter danışmanı sıfatıyla toplam 84 bin euro ödendiğini ileri sürmüştü. Gazetenin iddiaları üzerine Ulusal Mali Suçlar Savcılığı tarafından ön soruşturma başlatılmıştı. Hatta soruşturma kapsamında, Fillon’un Ulusal Meclis’teki ofisine “baskın” düzenlenmiş ve olay medyada büyük yankı bulmuştu.
Medya Macron’un yanında
Gazete, elindeki belgeleri haftalara bölerek yayımlıyor, iddialar Fransız kamuoyunun ortasına adeta yağmur gibi yağıyordu. Anketlerin Le Pen’in karşısında ikinci tura kalacağını söylediği Fillon, her geçen gün puan kaybetmeye başlamıştı. Fillon, basının karşısına geçerek eşi ve çocuklarının kendisine danışmanlık yaparak para kazanmasının yasadışı olmadığını ama etik açıdan yanlış olduğunu kabul ederek özür diledi. Haklıydı, parlamenter danışmanlığı için akraba, eş ya da evlat kısıtlaması yoktu. Üstelik araştırılsa meclis ve senatodan buna benzer onlarca örnek çıkacağı da aşikârdı. Belli ki birileri Fillon’un bu yarıştan çekilmesini istiyor, bunun için de geçmişine dair ne varsa didik didik araştırıyordu. Belki soruyu şöyle sormak da mümkün olabilir; Fillon’un yarıştan çekilmesi kimin ekmeğine yağ sürecekti?
Gazete, her hafta Fillon hakkında yeni dosyalar yayımlarken, Fransız medyası da “dahi çocuk” Macron’a verdiği açık desteğe devam ediyor. Kendisinden 24 yaş büyük bir edebiyat öğretmeniyle evlenen, felsefe okuyan, 10 yıl konservatuar eğitimi alan, hem sağ hem sola hitap etme derdindeki Macron, Fransa için ekonomi bakanlığından bu yana “cool” ve sıra dışı bir isim olarak lanse ediliyor.
Gözler Sarkozy’de
Merkez sağ cephesi ise, Fillon yarıştan çekilirse kimi aday göstereceğini düşünmekte. Fillon’a karşı yarışı kaybeden Juppe, açıkça “kimsenin yerine aday olmam” diyerek topu kendisinden atmış oldu. Şimdi ise gözler Sarkozy’e çevrilmiş durumda. Bazı kaynaklar, Fillon’un, adaylık için son başvuru tarihi olan 17 Mart’a kadar direneceği ve yarıştan çekilmeyeceğini söylerken bazı uzmanlar da Fillon giderse yerine Sarkozy’nin aday olacağını tahmin ediyor. Bazı çevreler ise merkez sağın, tabir-i caizse Fransız halkının neredeyse yaka silktiği Sarkozy ile yarışa girmesini baştan kayıp olarak değerlendiriyor. Lakin ortaya çıkacak büyük ironiyi de görmezden gelmek imkânsız. 2012 Cumhurbaşkanlığı seçim kampanyasını Kaddafi’ye finanse ettirmekle, Loreal’in sahibi Lilliane Bettancourt’un yaşlılığından istifade ederek çıkar sağmalamakla, Pakistan’a sattığı denizaltılardan komisyon almakla ve naylon fatura kesmekle suçlanan Sarkozy’nin, yasal olarak suç bile işlememiş bir adayın yerine geçmesi de elbette çok manidar olacaktır.
Le Pen ve Macron’un baş başa kalacağı ikinci turun galibinin de Macron olabileceği, Fransız seçmenin asla aşırı sağ bir adayı cumhurbaşkanı yapmayacağı da öne çıkan başka bir görüş.
Bir başka olasılık da, tıpkı ABD Başkanı Donald Trump gibi, Le Pen’in de sürpriz şekilde sandıktan çıkabilmesi.
Frexit ihtimali
Macron’un cumhurbaşkanı olacağı bir Fransa’da köklü bir değişim beklenmese de Le Pen’in, ilk vaadi Brexit benzeri bir referandum yapmak. Euroseptiklerin giderek arttığı Fransa’da, “Frexit” yaşanması ise başta AB olmak üzere dünyadaki birçok dengeyi kökünden değiştirebilecek etki yaratacaktır.
Kısacası, Fillon’un aşırı Rusya yanlısı fikirleri, Le Pen’in Avrupa karşıtı vaadleri karşısında bazı güçlerin can-ı gönülden Macron’u seçtirmek istediği aşikâr.
Hakkında “çamaşır makinesinin programı bile onunkinden daha zengin” yorumu yapılan Macron’un seçim kampanyası hangi vaatleri içeriyor henüz kimse bilmiyor. “Savaşa karşıyım” diyor ama “Suriye politikanız ne” sorusuna zamanı gelince açıklarım yanıtını veriyor. Fransa’daki elit siyasetten dert yanarken ülkenin en seçkin okullarından mezun olduğunu unutuyor.
Peki, tarihinde, seçme ve seçilme hakkı için büyük mücadeleler veren, 4 kez cumhuriyet yıkmış Fransa’da cumhurbaşkanını gerçekten kim seçiyor?