Bavyera eyaletinde yapılan eyalet parlamentosu seçimleri CSU için hayal kırıklığı oldu. Eyalet başbakanı Markus Söder, CSU’nun oy kaybını üstü kapalı olarak Merkel’e fatura etti. Şimdiye kadar, kendine muhalif ve rakip olma ihtimali olan CDU’lu erkek siyasileri, siyasi arena dışına itmekle ünlü olan Merkel için durum hiç parlak gözükmüyor.
Almanya’nın Bavyera eyaletinde sonuçları merakla beklenen eyalet parlamentosu seçimleri 14 Ekim 2018 tarihinde yapıldı. Aslında sonuçlar, bizim deyişle, “Perşembenin gelişi, çarşambadan bellidir” ifadesini doğrular nitelikte çıktı. Seçim öncesi yapılan tüm anketlerde 40 yıldan fazla Bavyera eyaletini tek başına yöneten CSU, yani Hristiyan Sosyal Birliği, tek başına iktidar olma şansını kaybetti ve seçimlerde eyalet siyasi tarihinin en ağır yenilgilerinden birini aldı.
Federal düzeyde birlikte hareket eden, Birlik partilerinden küçüğü olan CSU, Katolik ağırlıklı bir nüfusa sahip olan Bavyera’da 1945 yılı yazında kurulmuş bir parti olarak, o tarihten bu yana Bavyera’da ve federal düzeyde kesintisiz olarak faal olan bir parti olarak karşımıza çıkıyor. 1957’den beri ise Bavyera eyaletini tek başına yöneten bir parti olan CSU, yeni yapılan seçimlerden sonra birinci parti olarak seçimlerden çıkmasına rağmen, eyalette iktidarda kalabilmek için muhakkak milletvekili sayısı koalisyon kurmaya yeterli bir parti ile koalisyon kurmak zorunda.
GÖÇMEN KARŞITI KAMPANYALAR İŞE YARAMADI
Geçtiğimiz yıl Eylül ayında yapılan uzun koalisyon görüşmeleri sonucunda, 2018 başında kurulabilen federal hükümette federal iç işleri bakanı olarak yer alan ve aynı zamanda CSU genel başkanı olan Horst Seehofer, göreve başlamadan önce, yürütmekte olduğu eyalet başbakanlığı görevini yine CSU’dan Markus Söder’e devretmişti. Gerek büyük koalisyonun CSU’lu federal iç işleri bakanının, gerekse de halefi Bavyera eyalet başbakanının göçmen ve yabancı düşmanı karşıtı politika ve söylemleri ile aylar öncesinden Bavyera seçimleri için çalışma yapmaya başlamışlardı. Hatta eyalet başbakanı Söder, federal anayasa mahkemesinin yıllar öncesinden verdiği devletin tarafsızlığı sebebiyle kurumlarda haç asmanın yasak olduğuna dair kararın varlığına rağmen, resmi kurum ve kuruluşlara “haç” asma merasimleriyle, çoğunluğu Katolik olan Bavyera seçmenine şirin görünmeyi amaçlamıştı. Bu popülist kampanyalara rağmen, CSU 14 Ekim 2018 Bavyera seçimlerinin büyük kaybedeni olarak tarihe geçti.
SOSYAL DEMOKRATLAR ARTIK ALTERNATİF DEĞİL
Seçimin diğer büyük kaybedeni ise SPD oldu. 2017 federal parlamento seçimlerinden büyük bir oy kaybıyla çıkan Alman Sosyal Demokratları açısından Bavyera seçim sonuçları tam anlamıyla bir çöküş oldu. Federal düzeyde SPD yönetimi ve koalisyon görüşmesi etrafında yaşananlar, Bavyera Sosyal Demokratlarını oldukça etkilemiş olacak ki, seçmen adeta SPD’den kaçar gibi davranarak, partiyi bu eyalette sıradan bir parti konumuna getirdi. Alman Sosyal Demokratlarının seçimde oy kaybetmelerinde ve ağır yenilgi almalarındaki önemli sebeplerden biri olarak, artık Alman merkez siyasetinde alternatif aktör olma özelliğini yitirmiş olması sebep olarak gösterilebilir. Bilhassa CSU’nun tarihi bir yenilgi aldığı bir ortamda alternatifi olan SPD’nin de kaybetmesi hayli ilginç.
AfD PARLAMENTOYA GİRDİ
Bavyera seçimlerinin öncesinde arka planda kalan, ancak kanaatimce en önemli olaylarından birisi de ırkçı AfD, Almanya için Alternatif Parti’nin eyalet parlamentosunda temsil edilecek olmasıydı. Bu durumda, AfD, Almanya puzzele’ının son parçasını da tamamlayacaktı. Seçim öncesi yapılan araştırmalarda parlamentoya girmesine kesin gözle bakılan AfD’nin, hangi oy oranıyla ve kaç sandalye ile temsil edileceği merak konusuydu. AfD için yapılan tahminlerde ırkçı partinin % 15 civarında bir oy alması ve Bavyera’da kilit parti olması beklenirken, bu tahminler gerçekleşmedi. Ancak, AfD ilk defa girdiği Bavyera seçimlerinde, %10,2 oy oranı ve 22 sandalye ile sıfırdan parlamentoya girmeyi başardı. Bu durum Alman kamuoyu tarafından küçük bir başarı gibi görülse de sonuçta ırkçı AfD Partisi, Almanya’daki tüm parlamentolarda temsil edilir hale geldi.
ÇEVRECİ EYLEMLER OY KAZANDIRTTI
Bavyera seçimlerinin sürprizini ise Yeşiller Partisi gerçekleştirdi. 2017 yılında yapılan Bundestag seçimlerinde, beklenen büyük sıçramayı gerçekleştiremeyen ancak oylarını korumayı başaran Yeşiller Partisi, siyasi sıçramayı Bavyera’da gerçekleştirmiş gözüküyor. Bir önceki eyalet parlamentosu seçimlerine göre oylarını iki katına çıkaran Yeşiller Partisi, % 17,5 oy oranıyla, 205 sandalyeden oluşan Bavyera Parlamentosuna 38 temsilci göndermeyi başardı. Yeşillerin bu başarısında şüphesiz, bu federal siyaset ve federal düzeyde yaşanan, Hambach Ormanları gibi çevreci aksiyonların etkisi oldu. Ancak, Bavyera’da Yeşillerin başarısında, bu eyaletteki parti teşkilatı ve Yeşillerin bu eyaletteki seçim programının inandırıcılığı da önemli bir rol oynadı. Bu başarıya rağmen Yeşiller, Bavyera’da koalisyonda yer almayacaklar ve eyalet parlamentosunda ana muhalefette yer alacaklar.
HÜKÜMETİN RENGİ MAVİ VE PORTAKAL
Bavyera seçimlerinde bir başka sürpriz ise “Freie Waehler = Bağımsız Seçmenler” organizasyonu. Federal düzeyde de organize olan Freie Waehler Partisi, Bavyera eyalet parlamentosunda geçen dönemde de temsil edilen bir parti ve bu seçimde de oylarını arttırarak Bavyera Parlamentosunda üçüncü büyük güç oldu. Geçen hafta sonu yapılan seçimlerde %11,6 oranında oy alan Freie Waehler, Bavyera Parlamentosunda 27 milletvekili ile temsil edilecek. Söylem ve politika açısından CSU’dan farklı olmayan ve Bavyera’da Katolik olmayan diğer Hıristiyan ve küçük muhafazakar seçmen gruplarını bünyesinde barındıran FW partisi, federal düzeyde olmasa da Bavyera’da oylarını sürekli arttıran bir parti. Seçim akşamı hem CSU, hem de FW tarafından yapılan açıklamalarda tarafların birlikte bir koalisyona hazır olduklarını ifade etmeleri ve her iki parti yetkililerinin görüşmelere başlamaları, Bavyera’da yeni hükümetin renginin mavi ve portakal olması anlamına geliyor.
BAŞARI TEKRAR EDİLEBİLİR Mİ?
Sonuçları açısından değerlendirdiğimizde Bavyera seçimleri Alman siyaseti açısından pek çok olaya gebe gözüküyor. İlk olarak, Yeşiller ve FW partilerinin bu eyalette yaşadıkları seçim başarılarını federal düzeyde gerçekleştirip gerçekleştirmeyecekleri sorusudur. Daha önce Baden Württemberg eyaletinde birinci parti olarak iktidara gelen Yeşillerin, şimdi de komşu eyalet olan ve aynı Baden Württemberg gibi tarihi geçmişiyle katı Katolik bir yapıya sahip olan Bavyera’da da seçimlerde başarı göstermesi dikkate değer. Ancak Yeşiller Partisi bu başarılarını federal düzeye taşımaktan halen oldukça uzaktalar. Özellikle 2017 Bundestag seçimlerinde, CDU ve SPD’nin ağır oy kayıplarına rağmen oylarını arttıramadılar. FW partisi ise henüz federal düzeyde küçük bir parti olarak gözükse de, önümüzdeki dönemde Bavyera eyalet parlamentosunda kendinden çokça söz ettirecek. FW partisinin de bu eyaletteki başarılarını diğer eyaletlere taşıyıp, oradan da federal düzeyde kendilerinden söz ettirmeleri oldukça zor görünüyor.
BAŞARISIZLIĞI MERKEL’E FATURA EDİYORLAR
Seçim akşamı yapılan açıklamalarıyla CSU’nun oy kaybında federal düzeyde yürütülen politikaların sebep olduğunu ifade eden Eyalet Başbakanı Markus Söder, Bavyera’daki başarısızlığın müsebbiplerini, üstü kapalı olarak Başbakan Merkel ve Seehofer olarak gösterdi. Ancak bu ifadeler CSU’nun Bavyera’daki başarısızlığının üstünü örtmeye yetmiyor. Aylarca sağcı popülist söylemlerle AfD’nin önünü kesme iddiasında olan CSU, en büyük tokadı kendi seçmeninden yedi. Bu seçimlerde AfD’ye oy veren seçmenin % 30’u 2013 seçimlerinde CSU’ya oy vermiş seçmenlerden oluşuyor. 2017 Federal parlamento ve 14 Ekim Bavyera seçimleri bu açıdan birlikte değerlendirildiğinde sağcı popülist söylemlerin, merkezdeki seçmen oylarının aşırı sağa kaymasının önüne geçmediğini, bilakis doğrudan bu partilere giderek AfD gibi aşırı sağcı bir partinin gün be gün büyümesine sebep olduğunu ortaya koymaktadır.
CSU’DA BAŞKAN DEĞİŞİKLİĞİ YAKIN GÖRÜNÜYOR
Federal hükümet kurulduktan sonra bu hükümette federal iç işleri bakanı olarak görev alan CSU Genel Başkanı Horst Seehofer’in durumu ise seçimlerden sonra hiç iç açıcı görünmüyor. Seehofer’in genel başkanlığı şimdiden sorgulanmaya başladı bile. Bavyera’da hükümetin kurulmasından sonra CSU’da bir başkan değişikliği kesin gözüküyor. Ancak bunun federal düzeyde de etkisi olacağı ve Seehofer’i federal iç işleri bakanlığı koltuğundan da etmesi bekleniyor. Bunun bir domino taşı gibi, federal hükümetin diğer ortakları CDU ve SPD’yi de etkileyeceği Alman siyasi çevrelerinde şimdilik konuşulanlar. CDU genel başkanı ve Şansölye Merkel’in de bu domino etkisinden kurtulamaması söz konusu. Merkel’in CDU’daki genel başkanlık koltuğu yaklaşık iki yıldır tartışılıyor. Ancak, CDU içindeki farklı grupların henüz CDU içerisinde ortak bir aday üzerinde anlaşamamış olmaları, Merkel açısından kendisine yönelik muhalefeti alaşağı etmekte ona zaman kazandıracak gibi gözüküyor. Şimdiye kadar, kendine muhalif ve rakip olma ihtimali olan CDU’lu erkek siyasileri, siyasi arena dışına itmekle ünlü olan Merkel için de durum hiç parlak gözükmüyor.
SPD SİYASETEN TÜKENDİ
Bavyera seçimlerinde şüphesiz en ağır yenilgiyi alan SPD, yani Alman Sosyal Demokratları. Yenilginin sebebinin Alman Sosyal Demokratlarının uzun süredir içerisinde bulunduğu siyasi çekişme olduğu konusunda herkes hemfikir. 1998-2005 arası Başbakan olan Schröder’den sonra vizyoner bir lider eksikliği çeken Alman Sosyal Demokratlarındaki çekişme, 2017 Bundestag seçimleri öncesinde başlamış, sonrasında ise CDU ile koalisyon kurmak istemediğini açıklayan genel başkan Schulz’un siyasetten çekilmesiyle devam etmişti. Sosyal demokratlardaki çekişme halen devam ediyor ve bu durum artık en ücra köşelerdeki seçmenlere kadar ulaşmış durumda. Şimdiki sosyal demokratların başındakiler, Almanya demokrasisinin kurucu ve ilk başbakanı olan Frederich Ebert’in mirası olan SPD’yi siyaseten tüketmiş durumdalar.
Eski Alman dış işleri bakanı ve son dönemde parti içi ayak oyunlarıyla siyasetten uzaklaştırılan Sigmar Gabriel’in geçenlerde bir programda söylediği söz hayli ilginç ve iddialı. Gabriel, Almanya’nın siyasi ve ekonomik olarak AB için ne kadar önemli olduğunu ifade ettikten sonra; “Almanya titrerse, Avrupa sallanır. Ve bugünlerde Almanya şiddetli bir şekilde titriyor!” demişti. Siyasi yelpaze olarak, merkezin sağa kaydığı, sol ve sağdaki partilerin merkeze yöneldiği bir Almanya ile karşı karşıyayız. Bu açıdan baktığımızda, Bavyera seçimleri Alman siyasetinde titremelerin arttığının ve hatta sarsıntıya dönüşmesinin mümkün olduğunu söyleyebiliriz.