Malum, ABD’de 2016 sonunda Başkanlık seçimi var ve Cumhuriyetçi Parti’den başkanlık aday adayı iş adamı/emlakçı Donald Trump da yarışta.
Özellikle Müslümanlara yönelik hem ırkçı hem de din karşıtı söylemleriyle de küresel medyanın ilgisini çekiyor. Tabii bu bir “ruh hali” değil. Esasen ne denli global yatırımları bulunsa da ne Trump’ın ne de bir diğer ABD’li işadamının Ortadoğu ve İslam coğrafyasından hakkınca haberdar olması mümkün gözükmüyor. Bu bizatihi Amerika gerçeğine/sosyolojik izolasyonuna aykırı.
“Müslümanlar ülkeye alınmamalı” çıkışına rağmen kamuoyu anketlerindeki desteğinin artması açık ki profesyoneller tarafından hesaplara katılmış. Vahim olan genel bilgisizliğine rağmen hem Trump’ın hem de hitap ettiği-hedef kitlenin-gerçekten de “öyle” olması!
Göçmen ve Müslüman karşıtı çıkışları ile tartışma yaratan Donald Trump’ın destek oranı %38’lik bir oranı (Cumhuriyetçi Parti seçmenleri içinde) tutturmuş durumda. Anlaşılan da o ki, partinin Başkan adayı olabilecek çizgiyi de-daha zaman var elbette-tutturmuş durumda. (Rakipleri en cok %15 seviyesindeler.)
İşin sonunda Demokrat Parti’nin çıkaracağı liderle karşılaşacak Trump ve beklendiği gibi olur ise, Hillary Clinton’la yarışıp, bugünün rakamları %53’e %40 kaybedecek. Tabii bu sonuç, Beyaz Saray’ın patronunun Trump’ın söylemlerini görmezden geleceği anlamı taşımıyor.
Irkçı, faşist, göçmen karşıtı ama bunların hepsi “just a business” mı?
Kendi partisi içinden bile ona “Nazi” diyenler var ama.. Amerikalı profesyonellere, bizzat Trump’a hatta belki ülkedeki ve ülke dışındaki ortaklarına sorarsanız, bunların hepsi “sadece iş”le ilgili. Sadece işle ilgili ortaklarından biri de bilindiği üzere ‘Trump Towers’daki Doğan grubuydu ve onlar “tepki gösterdiler”.
Donald Trump’ın “Müslümanları ABD’ye sokmayacağız” açıklamasını duyduğu anda harekete geçtiğini söyleyen Hanzade Doğan, “Ekibimiz gerekenin hukuki çerçevede yapılması için Trump yetkilileriyle görüşmek üzere New York’a gidiyor” dedi.
Ve ekledi; “Trump’ın açıklamasını duyduğum anda samimi bir Müslüman olarak rencide oldum. Bu sözlere yönelik belirgin bir tepki ortaya çıkmadan hemen ve derhal Trump yetkililerine mektup yazdım.” Hemen ve derhal!
Ancak asıl “iş” şu satırlarda, “… bu durumun ticari ilişkilerimizi zedelediğini vurguladım. Ancak bu mektuba duyarlı bir karşılık gelmedi” dedi. “Sadece iş”le ilgili olduğunu anlamadılar demek ki.
Ortak
Peki ama Doğan grubu Trump’la neden ortak oldu? Basit; ““Trump’la ortaklık kurmamızın tek nedeni vardı: Markanın tüm dünyada prestijli ve lüks gayrimenkulü temsil etmesi. Sakinlerimiz, kiracılarımız ve yatırımcılarımız adına Trump markasını taşıyabilmek için önemli bir maliyet üstlendik.”
Aile olarak bu konuda hissettiklerimiz çok nettir. Ekibimiz anlaşmamızın geleceğini konuşmak üzere New York’a geliyor. ”
“İngiliz Financial Times Gazetesi, söz konusu açıklamaların, Trump’ın yatırımlarını olumsuz etkileyebileceğini yazdı. Gazete, Trump’ın, İstanbul’da işadamı Aydın Doğan’ın sahibi olduğu Trump Towers’ın lisansından yılda 1 ila 5 milyon dolar kazandığını…” (10/12, ahaber.)
Bu çok para mı? Yani Trump ve Doğan için? Yoksa az mı? Yani ucuz kahramanlık yapılıyor olmasın?
“Trump International ve Doğan Grubu’nun Şişli’de hayata geçirdiği rezidans, ofis ve alışveriş merkezinden oluşan Trump Towers’ın açılışından bir gün sonra, Doğan Holding Yönetim Kurulu Başkanı Arzuhan Doğan Yalçındağ ve eşi Mehmet Ali Yalçındağ’ın, ortakları Donald Trump ve kızı Ivanka Trump onuruna evlerinde verdikleri davette dinliyorum Aydın Doğan’ı…
Biraz ortamdan söz edeyim: 1 çocuğu ve 6 bakıcısıyla İstanbul’a gelen Ivanka Trump, eşi nedeniyle geçtiği Musevilik inançları gereği, ‘Şabat’ ibadetini sürdürüyor. Aydın Bey de bir yandan eşi Sema Hanım ile Boğaz’a hâkim villanın bahçesine konan kanepede yemeğini yiyor.
Açılışta Başbakan (Erdoğan) yerli yatırımlarda Türkçe hassasiyeti rica ediyorum” demiş, konuşmasını da ‘Trump Kuleleri’ olarak sürdürmüştü. Aydın Bey’e ‘isim’ konusunu açtığımda, sözü Avi Alkaş’a verdi. Alkaş isimde ısrarlıydı ve ‘marka’ değerleri üzerine bir söylev çekmeye niyetliydi ki, Sema Hanım’dan “Ben Başbakan gibi düşünüyorum” tepkisi geldi. Alkaş, Sema Hanım’a dönüp ‘Sizi ikna edeceğim’ dedi ve bir tarihlerde, ‘İslami’ holdinglerden İttifak’ın Konya’da açtığı AVM’ye taktığı ‘City’ adını Valilik’ten gelen uyarılarla ‘Sity’ olarak değiştirme gafletinde bulunduklarını aktarınca, Aydın Bey’den ‘Müslüman mahallesinde salyangoz satmaya kalkmışlar’ yorumu geldi.
Alkaş özene bezene ikna ettikleri ‘Trump’ adını değiştirme iradesinin olgunlaşmaya başladığını görünce, ‘AVM’lere yabancı müşteriler gelir, konut kiralar, satın alır’ uyarısını yaptı. Gayrimenkul uluslararası bir yatırım aracıdır. Trump ismi yatırım değerini artırır’ diyor.
Trump-Doğan’ın kurduğu ortaklık ise yeni yatırımlara gebe… Aydın Bey ‘New York’ta bir yatırım yapabiliriz’ diyor. Dikkat çekici olan ailenin yalnızca ‘Towers’, yani ‘Kuleler’ değil, ‘Trump’ markası üzerinde de tasarrufu gündemlerine alması.” (‘Başbakan ‘Tower’ istemedi, Doğan Trump’ı da attı!’, 22/04/2012, Serpil Yılmaz, HaberTürk.)
Anlıyoruz, Doğanlar işin en başında bu ortaklıktan memnun değil.
Sema Doğan’ın sözleri ise en anlamlı özeti sunuyor; “İsmi Doğan Center olsa ne olur”. Yani aslında Trump ismini istemiyorlar ama Başbakan gibi hiç düşünmüyorlar. “Doğan” da odur ve “Center” odur. Türkçe veya değil, “merkez”de olmak istiyorlar. Trump gibi bir marka “tramplen” sayılıyor, sadece “iş”tir. Uygun “konjonktürde”, “hemen ve derhal” Doğan’a dönüyorlar. Para? Onlar için azdır ama o isime parayı fazla buluyorlar. Artık.
Büyük bir şey geliyor…
Yeni yaratılmadı ve hazırdı ama gelişimine ilişkin ilk ipucunu, Başkan Obama’nın Pentagon’a gitmesi ve kendisine, “DAEŞ’le mücadelede yeni küresel plan” başlıklı sunumun yapılması sayabiliriz.
En azından Çarşamba akşamına (16/12) kadar gelişen olayların akışı elle tutulur hale gelmiş bulunuyor. Bu toplantının ardından Washington’dan iki uçak kalktı. Biri Rusya’ya, diğeri Türkiye’ye. Dışişleri Bakanı Kerry, Moskova’da önce Lavrov sonra Putin ile buluştu. Savunma Bakanı Ash Carter Türkiye-İncirlik’e. Hemen ardından da Irak’a.
Bir çarkın dönmeye başladığının işareti bunlar ama büyüklüğünü ve hızını anlamak için daha fazla “eş zamanlı ve eş güdümlü” veriye ihtiyaç var.
Bakan Carter, İncirlik’te şöyle dedi; “ilkeleri için ayağa kalkan uygarlığın, gerçek şeytan karşısında bizimle olacağına inanıyorum.” Carter, “hem karadan hem havadan” cümlesini de zikretti ama asıl ilk cümleyi ABD geleneğinde “savaş baltası” saymak gerekiyor.
Aynı sıralarda Kerry’i kabul eden Putin ise şöyle diyordu; “ABD ile en karmaşık krizlere çözüm yolu arıyoruz”. Bu bir yumuşama cümlesi mi? Çok muhtemelen evet. Çünkü çarkın birazdan okuyacağınız diş(li)lerini Kremlin’de görüyor.
Putin’in sağ tarafı
Rusya’nın/Putin’in nasıl sıkıştırıldığının listesini sunalım; 1. Hafta içi hemen tüm yerli, yabancı basın organlarına yansıdığı biçimiyle Putin’in yürüyüşünde bir gariplik olduğu ve sağ kolunu da pek oynatmadığı, Parkinson belirtisine benzediğine ilişkin haberler duyulmaya başladı.
Esasen Rusya’nın gırtlağına yapışan el petrol-doğalgaz fiyatlarının hafta başında 35$ seviyesine çakılmasıydı ama politik darbe, “İslam Gücü”nden geldi; Aralarında Türkiye’nin de bulunduğu, sayısının artmasının da beklendiği, başta S.Arabistan olmak üzere tam 34 ülke, “teröre karşı İslam ittifakı”nı kurdu.
Üstelik, Irak, İran ve Suriye bu birlikte yoktu ve aslında dışlandıkları, dahası Rusya’nın da bu o dışlanmışlığı yaşayacağı anlamına geliyordu.
ABD de bu ittifaka destek vereceğini ilan etti. Obama ise doğrudan DAEŞ liderlerine seslenerek, “sıra sizde” dedi. Ardından da bir başka dişli parçası; Yemen’de 7 günlük ateşkes” ilan edildiği haberi duyuldu. Riyad ellerini boşaltıyordu ve bu karar aynı zamanda Beyaz Saray’ın uzun zamandır istediği bir şeydi.
Katar’daki Türk üssü
Manidar zamanlama içini sıkıştırılabilecek bir başka Kremlin hedefli “haber” de, The Economist dergisinden geldi. Dergi, “Rusya siyasi sisteminin en çok sorduğu soru Putin’den sonra kimin geleceği. Başkan’ın iktidarı elinde tutması biraz da alternatif eksikliğine bağlı. Eğer ikinci bir alternatif oraya çıkarsa, bu ‘Putin’i korkutan bir oyunun başlangıcı olur çünkü bunu denetleyemez’. Ama eğer bir liste mevcutsa, Şoygu (Rusya Savunma Bakanı Sergei Şoygu) muhtemelen o listenin içinde. Şoygu Rusya’nın Putin’den sonra en güvenilen ve popüler politikacısı olmayı sürdürüyor. Skandallardan son derece sakınıyor ve bu konuda görece temiz olarak görülüyor. Rusya uzmanı olan Mark Galeotti, ‘Terfi basamaklarını tırmanma konusunda umutsuz olmadığı açık ve net’ diyor, “hatta bu tırmanışı zirvede tamamlayacak gibi görünüyor.” Son acil durum geldiğinde Rusya’nın ilk kurtarıcısına dönüşebilir.” (‘Master of emergencies’, 07/11, The Economist.)
Bu olayların ardışık yapısı zamanında merak edilen konuların akla getirilmesini zorlaştırabilir ama bu zamanlamada Türkiye’nin Katar’daki müstakbel-ki gittikçe daha çok hayata geçtiği görülüyor-askeri üssün anlam ve önemi de daha belirgin hale gelebilir.
Türkiye için iyi mi kötü mü?
İşaretler! Gelenin büyük olduğunu ve hem Suriye’nin hem Şam’ın hem Irak ve İran’ın kısa vadeli pozisyonlanmasını rötuşlayabileceğini gösteriyor. Rusya için ise durum biraz farklı. Buna kendisi karar verecek ve bu satırlar okunurken dahi Kremlin’in kararı belirginleşmiş olabilir.
Bu da bu ay içinde Washington’da gerçekleşecek Viyana görüşmelerinin 3’üncü ayağına yönelik bir mutabakat olabilir. Karar her ne olursa olsun-itiraz sadece zaman kaybına bölgede gerilime yol açacaktır elbette-Ankara için avantajlı bir süreç üretecek gibi. Çünkü diğer ihtimaller hızla azalıyor!