Cezayir yeni ‘Buteflika’lar istemiyor

Cezayir’de gözler 4 Temmuz’da yapılacak seçime çevrildi. En önemli mesele seçimin şeffaf yapılması. 5 Temmuz günü sandıktan yine “ordu” çıkarsa, ülke yeni bir Buteflika’ya emanet edilecek, eğer halkta karşılığı olan biri çıkarsa, Cezayir yumuşak geçişin sağlandığı ve kurumlarıyla, ordusuyla demokratikleşmeye yönelik güzel bir güne uyanacak.

Cezayir’de son dönemlerde artarak devam eden halk ayaklanmaları, gözleri özelde Cezayir’e genelde Mağrip bölgesine çevirdi. ‘Arap Baharı’ olarak isimlendirilen ve çıkış yeri yine Mağrip bölgesi olan ayaklanmaların tam da bittiği düşünülürken Cezayir sokaklarındaki hareketlenme, bölge araştırmacılarını Cezayir ile ilgili literatürü tekrar gözden geçirmeye yöneltti.

20 yıl boyunca cumhurbaşkanlığı görevini yürüten 82 yaşındaki Abdulaziz Buteflika’nın istifa mektubunu sunmasının ardından “Cezayir’i ne bekliyor?” sorusuna cevap aranıyor. Cevaba ulaşmanın yolu da Cezayir’in siyasî, askerî ve halk hareketleri tarihine bakmaktan geçiyor.

Cezayir: Darbe, suikast ve iç savaş

1 Kasım 1954 yılında Fransız sömürgeciliğine karşı başlatılan Cezayir Kurtuluş Savaşıyla birlikte ülke siyasî ve askeri mücadeleyle dolu 7 yıl geçirdi ve nihayet bir buçuk milyon şehit vererek 1962’de bağımsızlığını kazandı. Bu süre, bazı komşularıyla kıyaslandığı vakit nispeten uzun bir süreydi. Belki de bu sebeple kurtuluş mücadelesini veren ana kadro Cezayir siyaset tarihine damgasını güçlü bir şekilde vurmuş oldu.
Ferhat Abbas dönemi (25.09.1962 – 15.09.1963)
Bağımsızlık sonrası kurucu meclis tarafından göreve getirilen Ferhat Abbas, Cezayir’in ilk cumhurbaşkanı olarak siyasal tarihe geçti. Ancak 63’te kendi bakanı Ahmed bin Bella ile politik anlaşmazlığa girmesi sonucu istifa etti. Ülkenin ilk cumhurbaşkanı, başkanlık koltuğundan, demir parmaklıkların ardına geçti ve yaklaşık iki yıl hapiste kaldı.

Ahmed bin Bella dönemi (15.09.1963 – 19.06.1965)
Abbas döneminin kapanmasıyla birlikte Ahmed bin Bella başa geçti, ancak çok sürmeden kendisi de Abbas’ın akibetine uğradı. Kabinesinin savunma bakanı Huari Bumedyen, Bin Bella’ya karşı “Cezayir Kurtuluş Mücadelesinin amaçlarından sapmak” iddiasıyla askerî bir darbe gerçekleştirdi. Bella’ya da tıpkı selefi Abbas gibi hapishanenin yolu göründü. Dindar olmamasına rağmen Müslümanlara yönelik oldukça hoş görülü davranan ve bundan dolayı da takdir gören Bin Bella, 1980 yılında yayınlanan genel affa kadar cezaevinde kaldı.

Huari Bumedyen dönemi (15.09.1963 – 27.12.1978)

Ahmet Bin Bella’ya darbe yapan Huari Bumedyen ise dermansız bir hastalığa yakalanıp 1978 yılında vefat etti. Vefatına kadar ülkeyi on küsur yıl demir yumrukla yönetti.

Şadli Bencedid dönemi (9.02.1979-11.01.1992)

Bumedyen’den sonra devletin başına geçen General Şadli Bencedid’in dönemi oldukça sancılı geçti. On yıllık Bencedid iktidarında kemer sıkma politikaları halkı bezdirdi. Bu dönemde yaşanan toplum hareketleri ülkedeki siyasi atmosferi iyiden iyiye bozdu ve gençlik ayaklanmaları baş gösterdi. Bencedid yönetimi, gençlere karşı sert müdahalede bulundu ve çıkan çatışmalarda binlerce insan hayatını kaybetti. Bu sürece kadar ülkede tek partili bir sistem olduğu için yönetimdeki isimler değişse de kadro hep ülkenin bağımsızlık mücadelesinde rol oynayan Ulusal Kurtuluş Cephesi (FLN)’nin elindeydi. Bencedid, yaşanan kanlı olaylar sonrası ortamı yumuşatmak adına seçime katılamayan İslamî Kurtuluş Cephesi’nin seçimlere katılması için çağrıda bulunarak yeni bir dönemin kapısını açtı.
Muhammed Budiaf dönemi (14.01.1992-29.06.1992)

Bencedid’in çağrısı üzerine Cezayir’in Kurtuluş Savaşı sürecinde büyük rol oynayan ve 1989’da da siyasi parti haline gelen İslamî Selamet Cephesi (FİS) seçime katıldı. İslamî Selamet Cephesi’nin seçimleri kazanması ülke içindeki yobaz laikler ile Fransa’yı kızdırdı. Bu beklenmeyen zafer karşısında ordu apar topar yönetime el koydu. Bencedid de görevinden istifa etti. Önce FİS’in lideri Abbad Medenî ardından da partinin ikinci lideri Ali Belhac tutuklandı. Partinin başına üçüncü isim olan Abdulkadir Haşani geçti ve o da tutuklandı. Ordu boş kalan cumhurbaşkanlığı koltuğu için yurt içinde uygun biri bulamayınca 27 general toplanıp yurtdışındaki Muhammed Budiaf’ı ülkeye başkanlık etmesi için çağırdı. Ancak ülkede artık kaos hâkimdi ve karanlık yıllar başlamıştı. Budiaf başkanlığa getirildiği yıl bir toplantıda konuşma yaparken bizzat kendi koruması tarafından öldürüldü.

Ali Kâfi dönemi (2.07.1992-31.01.1994)

6 ay kadar koltukta kalan Budiaf’ın öldürülmesi üzerine yerine Ali Kâfi koltuğa oturtuldu.

Liamin Zervali dönemi (31.01.1994-27.04.1999)

Devam eden çalkantı sürecinde Ali Kâfi’nin ardından ise koltuğu General Liamin Zervali getirildi.
Abdülaziz Buteflika dönemi (27.04.1999-2.04.2019)
Kurtuluş savaşından sonra en uzun bakanlık ve Cumhurbaş-kanlığı koltuğunda kalan isim Abdülaziz Buteflika oldu. Birleşmiş Milletler Genel Kurul Başkanlığı görevinde de bulunan Buteflika 1963-1979 arasında Dışişleri Bakanlığı yaptı. 1999’da oturduğu koltukta 20 yıl kaldı ve sağlığı uygun olmadığı, tekerlekli sandalyeye bağımlı olduğu halde koltuğunu istemedi. Buteflika’nın ilk dönemi de iç savaşın gölgesinde geçti.

Ordunun siyasete etkisi

Cezayir siyasi tarihine bakıldığında, ülkede her ne kadar bir sandık tecrübesi olsa da ordu ve siyasetin iç içe geçmişliği dikkat çekmektedir. Ülkenin kurucu kadrolarının asker kökenli olmasının bunda etkisi büyük. Bağımsızlık savaşında büyük role sahip dindarların iktidara gelmesine yönelik korku ve eski işgalci Fransa’nın müdahaleleri ülkenin huzura hasret kalmasına neden oldu.

Asker öne çıkan herkesi “şeytan” gibi takdim etti. Siviller önde gibi gözükse de çoğu zaman arka planda askerin olduğu bir siyaset yürütüldü. Halkın güvenlik söylemi üzerinden yürütülen politikalara razı gelmemesi ve tek partili sisteme açıkça itiraz etmesi binlerce insanın hayatına mâl oldu.

Ülkenin kurucu partisine karşı girdiği seçimde İslami Selamet Cephesi’nin beklenmedik şekilde ciddi bir oy farkıyla zafer kazanması, aslında ordu destekli rejime yöneltilen toplum tepkisinin açık bir tezahürüydü. Ancak ordu ve çevresinde oluşan kaymak tabaka, ellerindeki imkânları kaybetme korkusuyla “Cezayir Kurtuluş Mücadelesinin ruhunu korumak” bahanesiyle elini hep tetikte tuttu, namluyu halka çevirdi.

Bu dönemde on binlerce insanı toplama kamplarına götüren ve katleden sistem, iktidarı elinde tutmak için yeni bir tehdit olarak “İslamcılar”ı buldu. Bu süreçte ülkenin bütün kurumları örgütlü olarak İslamcılara yönelik bir şeytanlaştırma süreci başlattı ve ordu destekli yöneticilerin meşruiyetini sağlamaya çalıştı.

Fransız’a karşı savaştan İslamcılara karşı savaşa

Rıza Malik Cezayir bağımsızlık mücadelesinin yürütüldüğü dağlara ev sahipliği yapan Batna şehrinde dünyaya geldi. Cezayir’in bağımsızlığı için çaba sarf eden ilk kuşak “Mücahitler”dendi. “Cezayirli Müslüman Öğrenciler Birliği” üyesi ve El Mücahidin Gazetesinin de müdürüydü. Malik, bağımsızlık mücadelesinin önemli figürlerinden olsa da bağımsızlık sonrasında özellikle İslamcılara karşı derin husumeti ile anılan birine dönüştü. Özellikle de “kara on yıl” olarak bilinen 90’lı yıllarda başbakanlık görevini yürütürken takındığı tutumuyla bunu iyice pekiştirdi.
Ülkede yapılan ilk çok partili seçimlerde ülkenin kurucu partisi Ulusal Kurtuluş Cephesi kaybedip sandıktan İslamcılar galip çıkınca Malik’in husumeti iyice katmerleşti. Hatta öyle ki, “Korkunun yer değiştirmesi gerekir” sözüyle tehdit ibaresini tamamen Müslümanlara doğru yöneltti. Sandıktan zaferle çıkmış İslamcıların iktidara gelmemesi için orduyu fiili olarak da destekledi. Hatta kimilerine göre darbe fikri kendisinden çıktı. Siyasi sahnede görünmeyi fazla tercih etmese de kanlı on yılın ve ülkede İslamcılara yöneltilen nefretin ateşleyicisi oldu. Buteflika’nın başkanlığa taşınmasında da dahlinin olduğu dillendirildi.

Buteflika Dönemi: Uzlaşma, hastalık ve askerin rolü

Kanlı geçen 90’lı yılların sonunda toplumsal gerginliği dindirmek adına yine ordunun desteği ile Abdulaziz Buteflika Cumhurbaşkanlığı makamına getirildi. Oldukça genç yaşta siyasi kariyerine başlayan Buteflika’nın, özellikle iç çatışmaların yaşandığı yıllarda toplumda oluşan huzur arayışına bir cevap üretebilmesi ve çatışmaları dindirebilecek bir programa sahip olması siyasî açıdan onu diğer cumhurbaşkanlarından farklı bir konuma taşıdı.

Ancak zaman geçtikçe statükonun desteği ile seçimleri adeta sembolik düzeyde tutması ve her defasında “rekor” sayılabilecek oy oranlarıyla seçilmesi, Cezayir halkında kendisiyle ilgili oluşan görece olumlu intibaı değiştirdi.

Özellikle 2014 seçimlerinde Buteflika’nın ordu desteğini nispi olarak kaybetmesi, toplum önüne çıkmasına mânî olan hastalığı ve bu süreçte iktidar partisinden yaşanan kopuşlar ve tabii ki Ortadoğu ve Afrika’daki halk hareketlerinin de etkisiyle 20 yıllık iktidarı çatırdamaya başladı. Son cumhurbaşkanlığı seçimlerinde tekrar aday olacağı yönündeki açıklamalar ise bardağı taşıran son damla oldu.

Özellikle genç neslin tepkisiyle başlayan ve daha sonra ülkenin bütün kesimlerine ve şehirlerine yayılan itirazlar, kitlesel protestolara dönüştü. Buteflika’nın çevresini kuşatan statükocuların büyük yolsuzluk olaylarına karışması, kaymak tabakanın göstericileri kışkırtan açıklamaları, geçmişte ülkede yaşanan kanlı hâdiselere gönderme yapıp halkı Suriye’nin akıbetiyle korkutmaları krizin daha da büyümesine sebep oldu.

Aylar süren ve gittikçe büyüyerek devam eden protestolar, ordunun da tavrını değiştirmesine yol açtı. Nihayet Genelkurmay Başkanı Ahmed Kayid Salih anayasanın 102. maddesine gönderme yaparak Buteflika’nın istifasını talep etmek zorunda kaldı.

Gözler seçime çevrildi

Ordunun bu açık tavrı sonrası Buteflika istifasını sundu ve ülke yeni bir sürece girdi. Gösteriler hâlen devam ediyor. Halk yeni bir Buteflika değil seçimlerin şeffaf bir şekilde yapılmasını ve anayasal değişim sürecinin başlamasını istiyor. Çünkü Cezayir anayasası ve pratik arasında şizofrenik bir ilişki bulunmakta.

Kağıt üstünde demokratik ülkelerin anayasasına benzer maddelere ve ifadelere rastlansa da, demokrasinin uygulaması noktasında diğer Arap ülkelerinde olduğu gibi ciddi bir zafiyet söz konusu. Anayasanın uygulanabilirliği noktasında yürütülen tartışmalar aslında yeni anayasa talebinin de temelini oluşturmakta.

Ancak şimdilik seçim sürecine girildiği için en önemli mesele seçimin şeffaf olması. Seçim için belirlenen tarih ise 4 Temmuz. Bu tarih Cezayir’in hangi yöne evrileceğinin anlaşılması için oldukça önemli. 5 Temmuz günü sandıktan yine “ordu” çıkarsa, ülke yeni bir Buteflika’ya emanet edilecek. Eğer halkta karşılığı olan biri çıkarsa, Cezayir yumuşak geçişin sağlandığı; kurumlarıyla, ordusuyla demokratikleşmeye dümen kıran güzel bir güne uyanacak. İnşaallah kazanan taraf mazlum Cezayir halkı olur!

Benzer konular