Arap NATO’su neyin peşinde?

Arap NATO’sunun sadece İran’a odaklanacağını söylemek fazla iyimserlik olur. Suriye’nin kuzeyinde 30 bin kişilik sınır koruma birliği kurulacağı Pentagon başmüfettişlik raporunda yer almıştı. Wall Street Journal gazetesi de ABD’nin Suriye’nin kuzeyinde Araplardan oluşan bir birlik kurmayı planladığını ifşa etmişti. Arap NATO’sunu YPG/PKK’nın yanında Türkiye’ye karşı saf tutarken görebiliriz. Arap ordularını Türklerle savaştırmak gibi şeytani bir plan var ortada. Oyunun büyüklüğünü görebiliyor muyuz?

NATO üyesi Türkiye’nin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın BRICS zirvesine katılmak için Güney Afrika’ya gitmesi küresel ve bölgesel ittifakları, ittifak içi ilişkileri bir daha masaya yatırmak açısından eşsiz bir fırsat sundu. 1848 yılında Avam Kamarası’nda konuşan Lord Palmerston “Ebedi müttefiklerimiz ve daimi düşmanlarımız yoktur. Ebedi ve daimi olan menfaatlerimizdir. İzlemek zorunda olduğumuz işte bu menfaatlerdir” demişti.

ABD telafi peşinde
ABD, Ortadoğu’da Suriye kriziyle büyük bir yara aldı. Türkiye’nin Rusya ve İran ile Astana sürecini başlatması, Esed karşıtı muhaliflerle yola çıktığını iddia edip rotayı büyük bir pişkinlikle terör örgütü YPG/PKK’ya kıran ABD’yi terör örgütüyle baş başa bıraktı. Netice itibariyle Steven A. Cook’un Foreign Policy dergisinde söylediği gibi “Suriye savaşı bitti ve Amerika kaybetti.”
Ortadoğu’da ilk kez bu denli büyük bir yenilgi yaşayan ABD’nin durumu lehine çevirmek için yaptığı hamlelere şahit oluyoruz. Tel Aviv’deki Amerikan elçiliğinin Kudüs’e taşınması kararı bu hamlelerden biriydi. Kabul etmek lazım, coğrafyada epey sarsıntıya neden oldu. Önümüzdeki Ekim ayı ortalarında resmiyet kazanması beklenen Middle East Strategic Alliance / Ortadoğu Stratejik İttifakı ya da kısaca Arap NATO’su kurma teşebbüsü yine bu hamlelerden birisi olarak görünüyor.
Trump yönetimi, altı Körfez ülkesi, yanlarında Mısır ve Ürdün ile yeni bir askeri ve siyasi ittifakın kapılarını zorluyor. Amaç, İran’ın bölgedeki yayılmasını geriletmek, mümkün olursa bertaraf etmek.
Beyaz Saray, sekiz Arap ülkesi arasında füze savunması, askeri eğitim ve anti terör faaliyetlerinin yanı sıra ekonomiden diplomasiye birçok alanda daha derin bir işbirliği kurulmasını istiyor. Trump yönetiminin işbaşına geldiği günden beri İran ile ilişkiler gittikçe geriliyor. Bir Arap NATO’su girişiminin gerilimi daha da yükselteceği kimseye sır değil. Trump yönetimi bu girişime resmi olarak Middle East Strategic Alliance / Ortadoğu Stratejik İttifakı adını vermiş durumda. 12-13 Ekim tarihleri arasında Washington’da bu girişim için ilk adımın atılması planlanıyor. Beyaz Saray’dan yapılan açıklamaya bakılırsa birkaç aydan bu yana konu üzerinde ‘bölgesel ortaklarla” yoğun bir mesai söz konusu.

Teklif Suudi Arabistan’dan geldi
Arap NATO’suna ilişkin teklifin Suudilerden gelmiş olduğunu ifade eden ABD’li yetkililer, Trump’ın geçen yılki Suudi Arabistan ziyaretinde medyanın iki ülke arasındaki yüzlerce milyar dolarlık silah satışına odaklandığını, ittifak konusunun bu nedenle gölgede kaldığını belirtiyorlar.
Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi sözcüsü “Ortadoğu Stratejik İttifakı’nın bölgeye istikrar getireceği, İran’ın yayılmacılığına set olacağı, terörizme ve aşırılığa geçit vermeyeceği” görüşünde. Sözcü, Ekim ayındaki zirveye Trump’ın katılıp katılmayacağıyla ilgili soruyu cevapsız bırakırken güvenlik planının o vakte dek finalize edileceği konusunda da şüpheleri bulunduğunu söylüyor.
Geçmişte de ABD yönetimleri Körfez’dekiler dâhil olmak üzere Arap müttefikleriyle NATO benzeri kurumsal bir yapı oluşturma yönünde girişimlerde bulunmuş ancak bir sonuç çıkmamıştı. Son yıllarda İran’ın coğrafya üzerinde gittikçe artan nüfuzu yeniden böyle bir girişimin kıvılcımını yaktı, özellikle Riyad ve Abu Dabi yönetimleri ABD-İsrail hattına endeksli yeni bir ittifakın oluşumu için kolları erkenden sıvadı.
Kurulması düşünülen ittifakın İran konusunda nasıl bir yol haritası işleteceği henüz netlik kazanmış değil. Suriye ve Yemen konularında İran’a muhalif olarak aynı yerde konumlanan taraflar, küresel petrol akışının ciddi bir yüzdesine ev sahipliği yapan Körfez denizyolu hattının güvenliğiyle de pek yakından ilgileniyor.
İran, bir ittifak girişiminden duyduğu rahatsızlığı saklamıyor. Reuters’e konuşan İranlı bir yetkili, ABD ve Arap müttefiklerini Ortadoğu’da istikrarı sağlama bahanesinin arkasına sığınarak gerilimi artırmaya çalışmakla suçladı. İranlı yetkiliye göre bu yaklaşım, İran ile Araplar arasındaki uçurumu daha da büyütmekten başka bir işe yaramayacak ve kesinlikle bir sonuç vermeyecek.

Arap NATO’su fazlasıyla kırılgan
Böyle bir ittifak girişiminin kendi içerisinde her an kırılmaya hazır çatlakları barındırdığı bir gerçek. Katar, bu anlamda en büyük baş ağrısı olacak gibi görünüyor. Katar olmadan kurulacak bir ittifakın hiçbir anlamı bulunmuyor. Zira Ortadoğu’daki en büyük Amerikan üssü hâlihazırda Katar topraklarında. Katar’ın başkenti Doha’nın 30 km güneybatısındaki El Udeyd Hava Üssü, ABD Hava Kuvvetleri Merkez Komutanlığı’na ev sahipliği yapıyor. Çoğu havacı 11 bin Amerikan askerini ağırlayan üs, yakın bir gelecekte ABD donanmasına ev sahipliği yapmaya hazırlanıyor. 2018 yılı başlarında Washington merkezli düşünce kuruluşu Heritage Vakfı’nda konuşan Katar Savunma Bakanı Halid bin Muhammed el Atiyye’nin ‘’El Udeyd’i daimi hale getirecek şekilde genişletmeye yönelik büyük bir planımız var’’ cümlesi bu anlamda oldukça önemli. ABD ile askeri işbirliğine her anlamda sıcak bakan Katar’ın Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri ile aynı ittifak içerisinde buluşmaya sıcak bakması beklenmiyor.
ABD’nin bu konuda Riyad ve Abu Dabi’yi ikna ettiğine dair söylentiler var. Buna dair en somut veri, ABD Ulusal Güvenlik Konseyi sözcüsünden gelen açıklama. Sözcü, Katar sorununun ittifakın önünde bir engel teşkil etmediğini söyledi. Pragmatik Trump yaklaşımının bir yansıması olarak dikkat çeken açıklama, gelecekte Araplar arasında çıkması muhtemel sorunlara herhangi bir çözüm önermiyor. Araplar arasındaki sorunları halının altına süpürmekle yetinen bir anlayışın ittifak kelimesiyle neyi kastettiği daha en baştan sorgulanmayı hak ediyor.
Katar meselesi haricinde Arapların kendi içlerindeki rekabet de böyle bir ittifakın yumuşak karnını oluşturuyor. Bu konuda özellikle Birleşik Arap Emirlikleri’nin sürekli bir tedirginliğe neden olacağını tahmin etmek hiç de zor olmasa gerek. Yemen’e ait Sokotra Adası’na asker çıkarıp işgal denemesine girişen Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan’ın araya girmesiyle geri adım atar gibi olmuştu. Bahreyn’den Tunus’a darbe planları yapan, en son Somali hükümeti tarafından gizli niyetleri nedeniyle ülkeden kovulan Birleşik Arap Emirlikleri’nin liderlik iddiası, kurulacak ittifakın bir anlamda ömrünü belirleyebilir. 26 Temmuz’da İngiliz düşünce kuruluşu Policy Exchange’de bir konuşma yapan Birleşik Arap Emirlikleri Dış İşlerinden Sorumlu Devlet Bakanı Enver Gargaş’ın söyledikleri, liderlik iddiası bağlamında ciddi ipuçları içeriyor. Enver Gargaş, bakın neler söylüyor.
“Kendi bölgemizdeki güvenlik yükünün çoğunu üstlenmeye hazırız. Askeri operasyonlara önderlik etmesi için artık ne ABD’ye ne de İngiltere’ye daha fazla bel bağlayamayız.”

Büyük oyunu görelim
Trump liderliğinde gerçekleşecek ve kaçınılmaz bir şekilde İsrail’e endeksli hareket edecek bir Arap NATO’sunun temsil açısından ne kadar Arap olacağı da ayrı bir tartışma konusu. Kurulduğu günden bu yana yetmiş yıldır Arap topraklarını işgal ederek kendine alan açmış, kurduğu yeni Yahudi yerleşim bölgeleriyle işgale devam edeceğini çekinmeden ilan eden İsrail gibi bir devletle aynı eksende yer almanın siyasi maliyeti elbette olacaktır. Kudüs’ü ebedi başkent olarak İsrail’e armağan eden, Araplara en büyük kazığı atan Trump’la atılacak her adımı kamuoyu nefretle anacaktır.
Başka sorunlar da mevcut. Örneğin bir Arap NATO’su kurulacaksa ve bundan amaç İran tehdidini bertaraf etmek olacaksa; Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan ve Bahreyn gibi Şii nüfus barındıran İran’a komşu ülkelerin bundan çıkar sağlayacağı aşikâr. Ancak Mısır ve Ürdün açısından durum öyle değil. Zira bu ülkelerin ne Şii azınlıkları var, ne de gündemlerinde bir İran tehdidi söz konusu. Peki, bu ülkelerin motivasyonu ne olacak? Cevap elbette para. 2017 yılında ABD hükümeti sivil toplum kuruluşlarına baskılar yaptığı, insan hakları ihlallerinde bulunduğu gerekçesiyle Sisi yönetimini cezalandırdı ve Mısır’a verdiği askeri yardımda 195 milyon dolarlık kesintiye gitti. Aradan sadece bir yıl geçti. Mısır yine bildiğimiz gibi. Ne sivil toplum kuruluşlarına baskılar kalktı, ne de insan hakları ihlalleri son buldu. Arap NATO’su girişiminin hatırına 195 milyon dolarlık kesintiye son verildi ve para Sisi yönetiminin hesabına gönderildi.
Motivasyonu sadece para olacak ülkelerin herhangi bir ekonomik kriz vuku bulduğunda, müttefiklerden beklenen maddi yardım gelmediğinde sorumluluklarını gereği gibi yerine getireceğini kim garanti edecek?
ABD böyle bir girişimin içinde barındırdığı tehditleri muhakkak hesaplamıştır. Kazancın büyük olacağı kanaati olmasa değil ABD, hiç kimse Arap NATO’su gibi çetrefilli bir işe soyunmaz. Bu açıdan bakıldığında Arap NATO’sunun sadece İran’a odaklanacağını söylemek fazla iyimserlik olur. Suriye’nin kuzeyinde 30 bin kişilik sınır koruma birliği kurulacağı Pentagon başmüfettişlik raporunda yer almıştı. Wall Street Journal gazetesi de ABD’nin Suriye’nin kuzeyinde Araplardan oluşan bir birlik kurmayı planladığını ifşa etmişti. Arap NATO’sunu YPG/PKK’nın yanında Türkiye’ye karşı saf tutarken görebiliriz. Arap ordularını Türklerle savaştırmak gibi şeytani bir plan var ortada. Oyunun büyüklüğünü görebiliyor muyuz?

Benzer konular