Sudan’da 2018 yılının Aralığında başlayan ve yaklaşık 7 aydır devam eden gösteriler, 1989 yılında kendisi de askeri darbe ile göreve gelen ve devrilmez denilen Ömer el-Beşiri devirdi. Büyük kitlelerin katılımıyla devam eden protesto gösterilerinin ardından gerçekleşen askeri darbe, muhaliflerin demokrasi talebine yönelik bir umut oluştursa da Geçici Askeri Konseyin önce 3 yıl, sonra 9 ay sonra yapılması planlanan seçim teklifi muhalifleri ikna edemedi.
Müzakerelerin sonuçsuz kalması, Ramazan bayramı arefesinde ordunun protestolara Sisi’nin Mısır’da yaptığına benzer şekilde şiddet kullanarak karşılık vermesi ve katledilen bir halk. Sadece ordu değil paramiliter grup Cancavid’lerin Hartum sokaklarında ceset yakmaya varan vahşilikteki tutumları… Sudan’ın yaşadığı durumu değerlendiren İstanbul Medeniyet Üniversitesi Dr. Öğretim Üyesi Muhammed Tandoğan’a göre, Sudan’daki sorunların temelinde geciken millî kimlik inşası ve ekonomi temelli çıkar çatışmaları yatıyor.Afrika kıtasının en büyük üçüncü ülkesi ve Arap Devletleri Ligi’nin stratejik ülkelerinden biri olan Sudan, 19 Aralık’tan bu yana Atbara ve Port Sudan şehirlerinde başlayıp başkent Hartum’a yayılan protestolara sahne oluyor. 40 milyonluk nüfusu, Arap-Afrika kültürü ve sosyolojik dinamiklerine sahip bu ülke, son 60 yıla 4 askeri darbe ve 2 iç savaş sığdırdı.
KATLİAMLARDA BAE, MISIR VE SUUD ELİ
Geçici Askeri Konsey’in göreve gelmesinden bu yana BAE, Mısır ve Suudi Arabistan’a gerçekleştirdikleri ziyaretler dikkat çekiyor.
Konsey başkanı Abdulfettah el-Burhan, Mayıs ayının son haftasında Birleşik Arap Emirlikleri Veliaht Prensi Muhammed bin Zayed, Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman ve Mısır’da darbeyle göreve gelen eski genelkurmay başkanı Abdulfettah es-Sisi ile bir araya geldi.
Bölgede birbiriyle yakın çalışan üç ülke, Ömer el-Beşir’in saf dışı bırakılmasında orduyu destekledi. Mısır yönetimi Sudan’daki Geçici Askeri Konsey üyelerine destek açıklamalarıyla darbeyi meşrulaştırırken, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri yönetimleri de Nisan ayında Sudan Geçici Askeri Konseye 3 milyar dolarlık mali yardımda bulundu. BAE ve Suudi Arabistan’dan gelen yardım, 74 cüneyhi aşmış olan doların 58 cüneyhin altına düşmesine sebep oldu. Körfez ile Mısır’ın malî ve siyasî destek çabalarına rağmen Sudanlı protestocular Askeri Geçiş Konseyi’nin bu temaslarını sert bir şekilde eleştirdi. Protestolarında BAE, Suud ve Mısır’a yönelik slogan ve pankartlarla bu ülkelerin desteklerini istemediklerini açıkça ortaya koydular.
Geçici Askeri Konseyin Körfeze yakın tutumunu değerlendiren Afrika Uzmanı Serhat Orakçı, Suud ve BAE’nin Askeri Geçiş Konseyine 3 milyar dolarlık destek vermesini konsey üyelerine rahat hareket etme ortamı oluşturduğunu ve protestoculara sert müdahale dönemi başlattığını söyledi.
Protestocuların ideolojik boyutunun da önemli olduğunu söyleyen Orakçı, ‘‘Aralık ayından bu yana protestoculara yön veren Özgürlük ve Değişim Güçleri karma bir yapı olsa da bu grupta Sudan solu önemli bir rol oynuyor. Askerî kanadın ideolojisi ise tamamen farklı. Konsey güç, para ve iktidar odaklı motivasyonlara göre hareket ediyor’’ şeklinde konuştu.
ASKERİ KONSEY CANCAVİDLERİ KULLANIYOR
İslam dünyası Ramazan bayramına girerken Sudan Askerî Geçiş Konseyi, grev ve oturma eylemi yapan halka ateş açarak yüzlerce kişinin ölümüne neden oldu. Askerî Geçiş Konseyi 2003 yılında Darfur’un batısında başlayan isyanların bastırılması amacıyla Ömer el-Beşir tarafından kullanılan ve Arap ırkçılığını motivasyon edinen Cancavidleri sahaya sürdü.
2004 yılında Darfur bölgesindeki Afrikalı kabilelere karşı Arap ırkçılığı yaparak sistematik katliamlara imza atan grup, şimdilerde Geçici Askeri Konsey’in yardımcısı “Hemeti” olarak bilinen Muhammed Hamdan Dagalo’ya bağlı. Acil Destek Timi lideri M. Hamdan Dagalo’nun Mısır, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’yle yakın ilişkide olduğu biliniyor. Mayıs ayı içerisinde iki kez Suudi Arabistan’a ziyaret gerçekleştiren Dagalo, Cancavid’leri finanse ederek halk üzerinde korku imparatorluğu oluşturmak istiyor.
İnsanlık dışı uygulamalarıyla öne çıkan Cancavidler, protestoculara yönelik çok sayıda gasp, darp, işkence ve tecavüz suçu işledi. Bazı protestocuların ölü bedenleri yakılmış şekilde Nil nehrinden çıktı.
BATI PROTESTOCULARA YAKIN
Sudan’da darbenin ilk gününden bu yana sivil hükümete geçişin hızlı olması çağrısı yapan Batı ülkeleri, özellikle Ramazan ayı boyunca protestocularla ‘‘yakından’’ ilgilendi.
İngiltere’nin Sudan’a atadığı Pakistan asıllı Büyükelçi İrfan Sıddık, protestocularla iftar organizasyonlarına katıldı, teravih namazları kıldırdı. Katliamların başlamasıyla beraber Avrupa Birliği ve Batılı ülkeler kınama mesajları yayınladı. Katliamların şiddetini arttırmasıyla büyükelçilerini çeken bu ülkeler, protestocuların sesini dünyaya duyurmaya devam etti.
Peki, Batılılar ‘vicdan’ mı yapmıştı? Elbette hayır. Olası bir Sudan İç Savaşı özellikle Avrupa Birliği ülkelerine yönelik büyük bir mülteci dalgası anlamına geliyor. Halkı Sudan’da tutmak için uluslararası kuruluşlara milyar euroluk bütçeler bağışlayan AB, sorunun büyümesini kesinlikle istemiyor.Sudan’da iki temel senaryodan bahsedebiliriz. Birinci senaryo Abiy Ahmed’in çabalarının sonuç vermesiyle birlikte tarafların uzlaşması ve GAK Başkanı Burhan’ın açıkladığı gibi 9 ay sonra seçimlere gidilmesidir. İkinci senaryo ise krizin tırmanma ve ülkede terör hareketlerinin yükselmesi olasılığıdır. Bu olasılığın temelinde taraflar arasında daha önce kurulan angajmanların başarısızlıkla sonuçlanması ve GAK güçleri tarafından eylemcilere gerçekleştirilen müdahalede yüzlerce insanın hayatını kaybetmesi ve yaralanması; yönetimde askerlerin siyasi ve ekonomik çıkarlarının çerçevesi bağlamındaki belirsizlikler; dini ve etnik kimlikler arasındaki kopukluk yatmaktadır.
YENİDEN BÖLÜNME RİSKİ
Çözümsüzlüğün devam etmesi ve ordunun sertliğini arttırma ihtimali Sudan’ı bilinmezliğe doğru götürüyor. Geçtiğimiz yıllarda yaşadığı iç savaşla ülkenin güney bölümünü kaybeden Sudan, sadece toprak değil aynı zamanda petrol üretiminin dörtte üçünden fazlasını da yitirmişti. Güney Sudan’da bulunan petrol yataklarıysa teknik yetersizlik nedeniyle atıl kalma tehlikesi yaşamıştı.
Sudan’da yeni bir iç savaş olasılığını değerlendiren Serhat Orakçı, ‘‘İç savaş belki biraz uç bir senaryo. Çünkü iç savaş için bir takım etnik ya da dini dinamiklerin harekete geçmesi lazım. Sudan’da etnik hareketler Darfur ve Kurdufan gibi bölgelerde gerçekleşiyor. Dinî fay hatlarını harekete geçirecek unsur yok çünkü 2011’de ülkenin Hristiyan bölümü zaten ayrıldı’’ diyor.
Ancak ordunun halka karşı silah kullanması ve protestocuların silahlanma ihtimali ülkeyi yine olası bir iç savaşın eşiğine getirebilir.
Sudan’ın orta bölümünde yer alan Kurdufan bölgesi protestoların en şiddetli yaşandığı yerlerden birisi. Bölge hali hazırda radikal İslami grupların en güçlü olduğu yerlerin başında geliyor. Olası bir iç savaşta silahlı grupların bölgeyi Sudan’dan koparmaları yüksek bir ihtimal olarak göze çarpıyor.
Darfur’da yaşanan savaş boyunca bölgede paramiliter gruplara (Cancavidler) liderlik yapan şimdiki Geçici Askeri Konsey’in iki numarası ‘‘Hemeti’’ olarak bilinen M. Hamdan Dagalo, olası bir iç savaş sürecinde Darfur’u Sudan’dan ayırabilir.
MISIR SUDAN’DAN TOPRAK ALABİLİR
Bu bölgelerin Sudan’dan ayrılma ihtimali dışında Mısır’ın güney doğusunda, Sudan’ın ise kuzeydoğusunda yer alan Kızıldeniz sahilindeki “Halayib Üçgeni” olarak bilinen bölge Sudan ve Mısır arasında siyasi itilafa neden olması ile biliniyor. 20 bin 850 km karelik bir alana sahip olan Halayib üçgeni, uluslararası anlaşmalarda Sudan’a ait olmasına rağmen Mısır tarafından kontrol ediliyor. Olası bir savaş süreci bu bölgenin tamamen Mısır’a geçmesini kolaylaştırabilir. Mısır’ın Sudan’dan talep edeceği tek toprağın Halayib ile sınırlı kalmayıp Sudan’ın liman kenti Port Sudan’ı dahi istemesiyle sonuçlanabilir.
TÜRKİYE’NİN POZİSYONU
Türkiye ile Sudan ilişkilerinin tarihî arka planına dikkat çeken İstanbul Medeniyet Üniversitesi Dr. Öğretim Üyesi Muhammed Tandoğan, Sudan’da faaliyette bulunan Diyanet Vakfı, Maarif Vakfı, Yunus Emre Enstitüsü, Ticaret Müşavirliği, TİGEM ve THY gibi Türkiye kurumlarının iki ülke arasındaki işbirliğini ileriye taşıdığını söyledi. Hartum’da açılması planlanan Türk üniversitesi ve Kızıldeniz’de yer alan Sevakin Adasına yönelik projelerin önemli olduğunu da ekledi.
Sudan’daki mevcut durumun bu ilişkiler dışında cereyan ettiğini söyleyen Tandoğan, ‘‘Sudan’da sürecin aktörleri Askeri Geçiş Konseyi ve ÖDBG’nin Türkiye’ye yönelik net bir tavrı söz konusu değil. Afrika’da hiçbir generalin kazanımlarını kaybetmek istemeyeceği gerçeğini göz önüne alarak Türkiye Sudan’ın aklıselim liderleriyle ikili temas çizgilerini geliştirmeli. Bu bağlamda Türkiye Sudan ile hem tarihî ortaklığını, hem de günümüzde sürdürdüğü pek çok proje bağlamındaki kazanımlarını da göz önünde bulundurup gerek GAK gerek (ÖDGB) yöneticileriyle temasa geçerek mevcut krizi ‘kolaylaştırıcı ve arabulucu’ bir rol üstlenebilir’’ görüşünde.Protestoların ideolojik boyutu önemli. Aralık ayından bu yana protestoculara yön veren Özgürlük ve Değişim Güçleri karma bir yapı olsa da bu grupta Sudan solu önemli bir rol oynuyor. Askeri kanadın ideolojisi ise tamamen farklı. Konsey güç, para ve iktidar odaklı motivasyonlara göre hareket ediyor.
SUDAN’I NE BEKLİYOR?
Ömer el-Beşir’in devrilmesinden bu yana yönetimin sivil iradeye geçmesini talep eden göstericiler, geniş kitlelerin katıldığı sivil itaatsizlik ve grevlerle direniyor. İstanbul Ticaret Üniversitesi Araştırma Görevlisi Murat Yiğit Sudan’da radikal değişiklikler beklemediğini ifade ederek ‘‘Sudan’da yönetici elitler değişmedi. Askeri ve sivil isimler hala aynı. El-Beşir gitti ama kalanların hepsi Beşir rejiminin birer kalıntısı. Statükonun hâlâ kendini koruması Sudan’da kan akmasının en büyük nedeni’’ dedi. Resmi olmayan rakamlara göre 200’ü aşan ölü sayısı, iç savaşın eşiğine gelen Sudan için yapılması gereken tek şeyin özgür ve katılımcı bir sivil idareye geçişin desteklenmesi olacağını gösteriyor.