Eskiyle yeninin farkını bilir misin?

“- Eskiyle yeninin farkını bilir misin abi?
– Eski her zaman yeniye yenilir diye öğretmiştim sana.
– Sadece öğretmekle kalmadın, senden eskilerin hepsini yendin.
– Yendim.
– İmkânsız dediler sana, suratına güldüler, tek başına yapamazsın dediler.
– Yaptım…”

Tunus’ta iki turlu cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerine ve bilhassa Kays Said’in tartışmasız zaferine bakarken o meşhur dizinin bu çok bilinen repliğini hatırlamamak elde değil. Dahası Tunus siyasetinde eski-yeni, muhafazakâr-modern, yaşlı-genç ayrımları ile ilgili bulanıklık bahis mevzuu olduğundan, konuya bu şekilde giriş yapmak ayrıca anlamlı.

1956 yılında bağımsızlığını kazanan ülkeyi 55 yıl boyunca iki diktatörün (Habib Burgiba – Zeynel Abidin Bin Ali) yönettiği ve ancak 2011 isyanları sonrasında demokratik seçim imkânına kavuştuğu düşünülürse, Tunus’un siyasetini çok genç olarak vasıflandırabiliriz.

Arap isyanlarının ilk ortaya çıktığı yer olan Tunus, devrim fikrinin başarıya ulaştığı neredeyse tek ülke oldu. Zeynel Abidin bin Ali, protestoların kesilmemesi üzerine ülkeden kaçmış ve nihayetinde Suudi Arabistan’a sığınmıştı. Baskıcı rejim yıkılmış, yerini halkın söz sahibi olabileceği bir sisteme bırakmıştı, fakat Bin Ali’nin hayaleti Tunus siyasetinin yakasını bırakmamıştı. 2011-2019 yılları arasında siyasetteki gelişmeler ve baş gösteren şikâyetler “devrimin henüz tamamlanamadığı” şeklinde yorumlanmaktaydı. Kaderin cilvesine bakın ki, eski diktatör Bin Ali 2019 yeni seçim dönemi sırasında hayatını kaybetti ve genç Tunus siyasetinden bütünüyle çekildi.

İLK TARTIŞMA: LAİKLİK VE NAHDA

İhtilalin akabinde çok parçalı bir görünüm kazanan yeni ve özgür Tunus siyasetinde ilk tartışma, Batı medyasının da etkisiyle, laikler ve dindarlar arasında ortaya çıkmıştır. Önceki otoriter rejimin baskısı altında varlığını sürdürmeyi başarmış Nahda Hareketi’nin iktidara gelebileceği ihtimali, Batı Avrupa’dan İsrail’e kadar pek çok ülkeyi ürpertmiştir.

Hatta Beci Kaid Es-Sibsi’yi cumhurbaşkanlığına taşıyan Nidaa Tunus koalisyon partisi bu endişeden kaynaklanan bir bloklaşma hareketi olarak ortaya çıkmıştı. Bir araya getirilmesi zor laik, ulusalcı, liberal, eski rejim yanlısı ve solcu birtakım oluşumlar, iç-dış aktörlerden gerekli desteği alarak Nidaa Tunus’u 2014’te iktidara taşımışlardı. Fakat bu zoraki bloklaşma zaman içerisinde tel tel döküldü ve çok sayıda yeni siyasi aktör ortaya çıktı.

Kendisine karşı blok oluşturulan Nahda ise, lideri Raşid Gannuşi’nin fevkalade gerçekçi ve zeki yaklaşımları sonucunda güçlü bir muhalefet merkezine dönüştü. Gannuşi’nin demokratik süreçlere yönelik saygısı ve Tunus’un siyasi zeminine uygun oyun kurma hamleleri, başta sanılanın aksine Nahda’yı meşru ve etkili bir aktöre dönüştürdü. Nahda’nın sağduyulu ve milletin menfaatlerini önceleyen siyaset tarzı çatışma ihtimallerini ortadan kaldırarak normalleşmeye ve sağlıklı siyaset ortamına kapı araladı. Bu bakımdan Gannuşi’nin, katılımcı ve âdil bir siyaset çevresine duyulan ihtiyacı, siyasette kazanmak kadar öncelemesinin payı oldukça büyüktür. Ayrıca yüzde 15 ila yüzde 30 bandında değişen oy potansiyeline sahip Nahda Partisi, elindeki siyasi gücü oldukça ölçülü bir şekilde kullanıyor. 2014 seçimlerinde aday göstermeyen Nahda’nın, ana muhalefet olma ve denge siyaseti kurma düşüncesi, geride bırakılan 5 yılda siyasette çok az darbe almasına, olumsuzluklardan çok az etkilenmesine neden oldu.

DEVRİM TAMAMLANIYOR MU?

2011’de otoriter rejimi yıkan ayaklanma dalgası, 2019’da seçimler yoluyla siyasette büyük bir sarsıntıya neden olurken, yakın zamanın iktidar partisi Nidaa Tunus tarihe karıştı. Yolsuzluk, adaletsizlik, kayırmacılık ile adeta yeniden şahsiyetsiz bir siyasi düzen inşa edilmiş, başarısızlıkların bedeli yine halka ödetilmişti.

Milletin tepkisi, “düzene karşı olduğunu” açıklayan adaylara yönelmek oldu. Devrimin tekâmülü sayılabilecek bu tavır, Bin Ali diktatörlüğünden kalma tüm isimlerin tasfiyesi anlamına geliyordu. 2019 seçimlerinde kazanan söylem “sistem karşıtlığı” oldu, buradaki sistem “siyasetteki ahlaksızlıklar, yolsuzluklar ve kaynakların son derece adaletsiz dağılımı” olarak tarif edilebilir. 2010 sonunda isyanların başlamasına neden olan da bu adaletsizlik ve yolsuzluklara tepkiydi zaten: Üniversite mezunu işportacı Muhammed Bouazizi’nin, tezgâhını dağıtan zabıtaya tepki olarak kendini yakması, Ortadoğu’daki isyan dalgasının ilk kıvılcımı olmuştu. Tunuslular ekonomik sorunların kaynağındaki adaletsizliğe ve kültür alanındaki tahribata odaklandılar, siyasi söylemini bu meseleler üzerine kuran Said ise bir çıkış kapısı olarak belirdi.

ESKİYLE YENİ

Netice itibariyle halkın büyüyen hoşnutsuzluğu Kays Said’i %76 gibi bir oy oranıyla iktidara taşıdı. Sistem karşıtlığı ve eski-yeni düzen tartışmaları esnasında laik-modernist cephenin unuttuğu bir şey vardı. Bu kesimin bel bağladığı Nebil Karvi, Bin Ali zamanında zenginleşmiş ve medya patronu olmuştu. Üstelik Nidaa Tunus’un iktidarının mimarlarından biri olmuş, anlaşamayınca kara para aklamaktan hapse girmiş, millete güven vermekten uzak bir noktaya varmıştı.

EN ÖZGÜRLÜKÇÜ ANAYASANIN MİMARI

Kays Said ise miting ve afiş gibi tanıtım araçlarını külfetinden dolayı tercih etmeyen, hazineden verilen kampanya ödeneğini dahi reddeden güvenilir bir hukukçuydu. 2014’te Said’in büyük gayretleriyle Arap dünyasının en özgürlükçü anayasası oluşturulmuş ve yürürlüğe girmişti.

Kays Said, din ve ifade özgürlüğünü savunmakla kalmadı, hukuksuzluk ve siyasi ahlaksızlıkla da mücadele edeceğini vurguladı. Toplumsal cinsiyet eşitliği, eşcinsellik propagandası gibi yeni meselelere karşı mücadele edeceğini söyleyen Kays “muhafazakarlık”la, “eski kafalılık”la itham edildi.

Oysa Said, geçmişte var olan pek çok soruna karşı çok net şekilde “yeni”yi temsil ediyor. Seçim sonuçları da bunu doğruluyor: 18-25 yaş aralığındaki gençlerin yüzde 90’ı, 26-44 yaş arasındakilerin yüzde 83’ü Kays Said’i tercih etti. 60 yaş ve üstünün yüzde 51’i ise Nebil Karvi’ye oy verdi. Bu oranlar yalnızca güvenilirlik düzeylerini tescil etmiyor, aynı zamanda siyasi söylemlerin arkasındaki desteği ve milletin önceliklerini de belgeliyor.

SAİD YENİYİ, KARVİ ESKİYİ TEMSİL EDİYOR

Ülkede yaşlıların tercihi olan Nebil Karvi “eski” olanı, mesela katı laiklik anlayışını temsil ediyor, buna karşılık Kays Said ise ifade ve ibadet özgürlüğünü. Karvi, devlet-sermaye-medya üçgenindeki rant ağını temsil ediyor, Said ise emektar bir hukukçu olarak haksız kazancı engellemeyi, denetimi ve yaptırımları savunuyor.

Karvi Batı yanlısı bir görünümle halkın karşısına çıkarken, Kays Said seçimi kazandığı için yaptığı teşekkür konuşmasında “keşke arkamda asılı Tunus bayrağının yanında bir de Filistin bayrağı olsaydı” demiştir. Burgiba döneminde Yaser Arafat ve FKÖ mensuplarının Tunus’a sığınması üzerine, 1985’te İsrail’in savaş uçaklarıyla başkent Tunis’i vurduğu ve 47 kişinin ölümüne yol açtığı günleri unutmamış görünüyor Said. Dolayısıyla Filistin davası, mühim bir destekçi kazanmıştır diyebiliriz.

‘TÜM DÜNYAYA DERS VERDİNİZ’

Avrupa medyasının aleyhinde tezviratları karşısında Kays Said’in yine konuşmasında kullandığı “tüm dünyaya ders verdiniz” sözü aslında çok şey anlatıyor. Diplomatik konularda bazı değişimler olacağını kestirmek zor değil. Said ayrıca, hassasiyetleri ve seçim başarısı nedeniyle ülke dışında da kısa zamanda bir popülerlik kazandı. Bu arada ilk ziyaretlerini Cezayir’e ve Libya’ya yapacağını açıkladı. İç siyasette ise yolsuzluklara ve ahlaksızlıklara tavizsiz olacağının işaretlerini zaten her zaman veriyor. Konuşmalarında fasih Arapçayı tercih eden, sosyal politikalarda sağduyulu ve âdil olacağının sözünü veren, medeni hukuk alanında Kur’an’a göre davranılması yönünde görüş beyan eden bir cumhurbaşkanı söz konusu.

YENİ SİYASETİN ÖNE ÇIKAN HAREKETİ: NAHDA

İşin Nahda ile ilgili boyutu gündeme gelecektir şüphesiz. Nahda Partisi parlamento seçimlerinde oy ve milletvekili sayısında düşüş yaşamasına rağmen seçimlerden birinci parti olarak çıkmayı başardı.

Bir önceki iktidar partisi Nidaa Tunus’un tükenişine sahne olan bu seçimlerde çok parçalı bir meclis ortaya çıktığı için Nahda’nın etkisi ehemmiyet kazandı.

Beci Kaid es-Sibsi veya Nebil Karvi gibi isimler yerine Kays Said’i tercih edeceği bilinen Nahda, zaten Said’e ikinci turda tam destek verdi. Dolayısıyla daha fazla uyum içinde olacağı bir cumhurbaşkanı ile çalışma fırsatı olacak.

Bin Ali’nin gidişiyle siyaset süreçlerine dâhil olmaya başlayan Nahda, iktidara daha yakın bir durumda ve bu konumuyla siyasetin yeni aktörleri arasında olacak. Daha önceki milletvekili sayısının 2019 seçiminde azalması ve yerel seçimlerde aldığı yüzde 27,5 oy oranına ulaşamaması aldatıcı olmasın, Nahda parlamento seçimlerinden birinci parti olarak çıktı. Meclisteki milletvekillerinin yaklaşık dörtte birine sahip durumda. Sabrının karşılığını almaya başlayan Nahda, Tunus siyasetinin vazgeçilmez bir parçası haline gelecektir.

2019 seçim sonuçları, “eskilerin yerlerini yenilere bıraktığı” bir dönüm noktası olarak tarihe geçecek gibi görünüyor.

Benzer konular