Gazeteciliğe yeni başladığım yıllardı. Genç ve tecrübesizdim, her şey hızlı gelişiyordu. Gerçek Hayat dergisinden, editör olarak Haber7.com’a geçmiştim. Rutin ajans takibinin dışında özel haberler, dosyalar ve röportajlar da hazırlıyordum. İnternet medyasının Türkiye’de haberciliğin formatını değiştirmeye başladığı günlerdi. Temel bir eğitimden geçmek için Taksim’de açılan ve Yeni Şafak’ın da istihdam desteği vererek katkı sunduğu medya okulu benim için iyi bir fırsattı. 2008’in başlarıydı. İletişim Fakültelerinde 4 yılda verilen eğitim 6 ayda gösterilecekti. Yusuf Kaplan da proje koordinatörüydü.
Bu okulun çok faydasını gördüm. Kulakları çınlasın, bir derste Atilla Girgin hoca gazeteciliğin temel ilkelerini anlatırken, “İyi bir gazeteci olmak için Türkiye’nin yakın tarihini bilmeniz gerekiyor. Önemli siyasi, toplumsal ve sosyal olayları öğrenmelisiniz” demişti. Atilla hoca kaynak olarak da Sina Akşin’in “Türkiye’nin Yakın Tarihi” kitabı önermişti. Aslında şart koşmuştu. İki ciltlik bu seriyi temin edip okumaya başladığımda ise hayal kırıklığına uğramıştım. Kitap açıkça, taraflı bir üslupla ve Kemalist bakış açısıyla yazılmıştı. Kendisi zaten koyu bir Atatürkçü olan Sina Akşin, Türkiye’nin tüm önemli olaylarını bu çerçevede ele almıştı. Osmanlı karşıtlığı da vardı kitapta. ‘Resmi Tarih’in ve bizim zamanımızda ilkokullarda okutulan ders kitaplarının çizgisindeydi. Mesela, 33 yıl süren Abdülhamit dönemi iki paragrafta özetlenmişti. Sadece Osmanlı İmparatorluğu’nun değil döneminin en önemli dünya liderlerinden olan Sultan Abdülhamit, “sansürcü” ve “baskıcı” diye tanımlanıyordu. Bir hayli kızmıştım ve Atilla Hoca’ya iletmiştim. Bana kendi bakış açımdan haklı olduğumu fakat Türkiye’nin yakın tarihini de okumam gerektiğini söyledi. Haklıydı ve aklımda bir formül vardı; önemli olayları geçmiş gazetelerden okumanın daha objektif ve derinlikli bir bakış açısı sağlayacağını düşünüyordum. Öyle de oldu. Taksim’deki Atatürk Kitaplığı’nda bir hayli vakit geçirmişliğim vardır..
27 Mayıs’ı öncesi ve sonrası ile gazetelerden okumanın çok faydasını gördüm. 28 Şubat’ı medya üzerinden inceleyerek ciddi çalışmalar yaptım. Bugün çok bilinen, o dönemi en iyi yansıtan belli gazetelerin 28 Şubat manşetlerini gün gün ele alan bir dosya hazırlamıştım bu sayede. Büyük ilgi görmüştü. Tam bir hafta boyunca arşivde çalışarak seçtiğim manşet örneklerini isteyen herkese vermiştim. 28 Şubat sürecinin darbe payandası olan gazeteleri Hürriyet, Milliyet ve Sabah’ın nasıl bir iş paylaşımı yaptığını, bugün demokrasi havarisi kesilen kimi köşe yazarlarının asker ısmarlaması yazılarını unutmamak ve tekrar tekrar okumak gerekiyor. Mesleğe yeni başlayan arkadaşlara da sık sık söylerim; “Arşivleri mutlaka okuyun. Gazetelere tek tek bakın.”
Elimde ciddi arşivler de birikti bu anlamda. Mesela 3 Kasım 2002 seçimlerinden başlayarak biriktirdiğim tüm seçimlerin ertesi gün manşetleri benim için büyük bir hazinedir. Medyanın siyasete, devlete, yargıya, önemli davalara, toplumsal olaylara nasıl müdahil olduğunu, yön verdiğini ve zaman zaman provoke ettiğini gazete manşetlerinden çok bariz bir şekilde görmek mümkün. FETÖ’nün devleti ele geçirme operasyonlarını nasıl bir ustalıkla yaptığını da gazete manşetlerinden gözlemleyebiliriz. Zaman, Taraf ve Bugün gazetelerinin FETÖ ile mücadelede en önemli deliller olduğunu düşünüyorum. Bu gazeteler 15 Temmuz’dan sonra kapatıldı ve arşivlerine ulaşılamıyor. Umarım bu arşiv iyi muhafaza ediliyordur.
Mesela, 7 Şubat’ta MİT’e yapılmak istenen ve Hakan Fidan’ın gözaltına alınmaya çalışıldığı operasyonun öncesinde Bugün gazetesinin yaptığı haberleri örnek verebiliriz. “MİT’te arınma süreci” klişesi ile yapılan haberlerde, teşkilatın içinde Ergenekoncu bir kadro olduğu ve devlette başlayan reform sürecinin burada da yaşanması gerektiği vurgulanıyordu. FETÖ’nün devleti ve önemli kurumları ele geçirme hamlesinin temelinde ise “reform” kılıfı vardı. “Devletin yeniden yapılandırılması” ve “devlette reform” başlıkları Türkiye’de her zaman karşılığı olan sihirli tanımlamalardır. FETÖ medyası da bu kavramları yürütülen operasyonların sonucu olarak halkın önüne çok profesyonelce getiriyordu. Yapılan ve yapılacak tüm önemli bir operasyonların öncesinde medya üzerinden bir kamuoyu hazırlama süreci başlatan FETÖ, Hakan Fidan’ı tutuklama girişiminde de bu yöntemi kullanmıştı. Fidan’ı direkt hedef almayan ama MİT’i Ergenekon yapılanmasının merkezine oturtan çok sayıda haber yapılmıştı. Hemen ara bir bilgi vereyim; Bu haberlerin çoğunda imzası bulunan Adem Yavuz Arslan ise 2014’teki yerel seçimlerden hemen sonra ABD’ye kaçtı.
FETÖ’nün operasyonel kanadındaki ‘sözde gazeteciler’in örgüte karşı yürütülen davada kilit rol aldığını ve onların ifadelerinin çok önemli olduğunu düşünüyorum. Belki işin bu yönüne biraz daha dikkat edilse, bu zamana kadar alınan mesafenin çok çok ötesine geçilebilir.
FETÖ’nün yine devletteki tasfiye sürecini başlatmak için kurdurduğu, Ergenekon ve Balyoz gibi kumpas davalarının direkt yönetildiği manşetlerin atıldığı Taraf gazetesinin arşivi çok ama çok önemli mesela. Gerçek Hayat’ın geçtiğimiz yıl kapak yaptığı “Taraf bir FETÖ projesiydi” dosyası bazı gazetecileri rahatsız etse de meselenin şahısların ötesinde olduğunu görmek ve bilmek gerekiyor. Tabanını dizilerdeki repliklerden koordine eden, emniyet ve yargıdaki örgüt mensuplarına ‘Karanlık Kurul’ repliklerinden kesin talimatlar veren ve de sonuçlar elde eden ihanet şebekesinin çıkarttığı gazetelerin arşivleri, mevcut delillerin yeniden değerlendirilmesi, gözden kaçan hayati detayların ele alınması ve bulguların sağlamalarının yapılması açısından büyük önem arz ediyor.
Soruşturmaları yürüten savcılar mutlaka bu arşivleri kurcalıyordur. Fakat bu arşivlere, kirli manşetlere, itibar suikastlarının yapıldığı haberlere, hatta verilen ilanlara kadar didik didik edilmesi gereken gazete sayfalarını, en iyi gazeteciler irdeleyebilir. Taraf, Zaman ve Bugün gazetelerinin arşivlerinin, mevcut FETÖ davaları ve geçmiş kumpasların deşifre edilmesi için kamuya açılması gerekiyor. En azından araştırma için gidilen Atatürk Kitaplığı’nda ve Beyazıt Devlet Kütüphanesi’nde talep edenlere bu sayfalar açılmalı. Çünkü KHK ile kapatıldıklarından beri bu gazetelerin arşivine ulaşmak mümkün olmuyor. Bu arşivler hukuki delil taşıdığı gibi sayısız kitap, haber ve doktora tezine de araştırma konusu edilmeyi bekliyor. Bu kısıtlamanın uzun sürmeyeceğini umuyorum. 15 Temmuz’a kadar uzanan süreçte yaşananların en doğru şekilde değerlendirilebilmesi için bu şart.