11 Ekim 1857 yılında dünyaya teşrif eden Yusuf İzzettin Efendi, Sultan Abdülaziz’in büyük oğluydu. Babası tahta geçene kadar varlığı gizlenen İzzettin Efendi’nin doğumu ancak 1861 yılında bir hattı hümayunla Babıâli’ye bildirilmişti (şehzadelerin çocuk sahibi olması yasaklandığından doğumu gizlenmişti). Bu süre içerisinde Mekke Mollası Kadri Bey’in Eyüp’teki evinde kalmış, gizlice burada büyütülmüştü. Sarayda iyi bir eğitim görmüş, küçük yaşta babası ile birlikte Avrupa seyahatine katılmıştı (on yaşında iken).
Sultan Abdülaziz, yakınında bulunan devlet adamlarının telkini ile askeri bürokrasiyi yanına çekmek için evlatları Yusuf İzzettin’i kara kuvvetlerine, diğer oğlu Mahmut Celalettin’i deniz kuvvetlerine kaydettirdi. Süratle rütbeleri yükselen şehzadelerden İzzettin Efendi 1871 yılında Ferik rütbesiyle Hassa Meclisi Reisi, ardından 1872 yılında Hassa Müşiri oldu. Mesleğini iyice benimseyen genç şehzade, askeri tatbikatlara ve geçit törenlerine katıldı, okulları denetledi, açılış, temel atma ve mezuniyetlere iştirak etti.
1876 yılında Sultan Abdülaziz’in elim bir hadise sonucu vefat etmesiyle Yusuf İzzettin Efendi’nin rahat yaşamı son buldu. Kendisine tahsis edilen üç yüz altın maaşın ödenmesinde zorluklar çıktı, hatta aylarca maaş alamadığı zamanlar oldu (tıpkı diğer hanedan üyelerinde olduğu gibi). Ayrıca Sultan II. Abdülhamit tarafından ailesiyle birlikte sıkı takibe uğradı. 1909’da Mehmet Reşat’ın tahta çıkarılmasının ardından hanedanın en yaşlı üyesi olması sebebiyle veliaht-ı saltanat oldu ve bu tarihten sonra resmi protokollerde daha fazla yer almaya başladı. Ancak İttihatçıların çevresine yerleştirdikleri görevli memurlar tarafından sürekli baskı altında tutulması zaten hassas olan ruh yapısının zedelenmesine neden oldu.
Hasta olmadığına bir türlü inanmadı
Yusuf İzzettin Efendi’nin en büyük problemi evhamıydı. Veliahtlığının ilk yıllarında kalp hastası olduğu konusunda ısrar etmiş, kendisinde böyle bir rahatsızlığın olmadığı doktorlar tarafından söylense de bir türlü ikna edilememişti. İzzettin Efendi bir süre sonra da gırtlak kanseri olduğu şüphesi ile boğuşmak zorunda kaldı. Bu sefer yaşadığı çok ağır bir travmaydı. Şehzade kendini rahatlatmak için 1912 yılında Viyana’ya giderek devrin meşhur doktorlarından Hermann Schlesinger’e muayene oldu. Schlesinger İzzettin Efendi’ye böyle bir hastalığının olmadığını bildirmiş hatta bunu beyan eden bir de rapor vermişti. Ayrıca onda gördüğü ruhi sıkıntıların tedavi edilmediği takdirde ileriki yıllarda tehlikeli boyutlara ulaşabileceğine dair uyarılarda bulunmuştu. Bunun üzerine İzzettin Efendi’nin Viyana yakınlarındaki bir sanatoryumda tedavisinin yapılması kararlaştırıldı ve bir müddet daha burada ikame edildi. Bu süreçte depresif ruh hali biraz rahatlasa da Doktor Schlesinger hastalığın bir süre daha devam edebileceğini söylemişti. Şehzade ve maiyeti bu halde 7 Ekim’de 1912’de İstanbul’a döndü.
Veliahtı ikna çabaları
Yusuf İzzettin Efendi’nin hocalığını da yapmış olan Ahmet Muhtar Paşa şehzadenin bu vahim durumunu görmüş, ona yazdığı bir mektubunda kanser olmadığına dair kendisini ikna etmeye çalışmıştı:
“Velinimetzadem efendim hazretleri. Mesmuatıma göre efendimizde gene bir kanser fikri tulû etmiş, hâlbuki böyle bir habisin olmadığını geçen sene teminen efendimize kasemi billah ederek yazdığım gibi beni fiiliyat dahi tasdik etti. Çünkü o vakitten beri hiç olmazsa bir yıl geçti zannederim. Hâlbuki ağız kanseri, altı aydan ziyade kimseyi yaşatmaz; anın musabı en çok altı ay yaşar. Daha şimdiye kadar yedi ay yaşayan katiyen yoktur; binaenaleyh sizde kanser olmadığına kasemi billah eder ve sizi temin ederim.”
Bunun dışında İstanbul’da kendisini muayene eden doktorlardan Ahmet Hâzım, Celal İsmail, Bahattin Şakir, Operatör Nurettin ve Hilmi Bey’in şehzadenin kanser olmadığına dair teminat veren mektupları da vardı. Ancak tüm bu tetkik ve telkinlere rağmen Yusuf İzzettin Efendi yanındakilere sürekli olarak kendisinin hasta olduğunu bu nedenle de veliahtlıktan düşürüleceğini söylüyordu. Ahmet Muhtar Paşa, şehzadeye yazdığı başka bir mektupta da veliahtlık konusunda bir türlü ikna olmayan İzzettin Efendi’yi yeminler ederek rahatlatmaya çalışmıştı.
“Veliaht-ı saltanat Yusuf İzzettin Efendi Hazretlerinin veliahtlıktan ıskatına dair Meclisi Mebusanda ve Heyeti Âyanda hiçbir karar ittihaz edildiyse ve bugün kendileri veliahtı saltanat değilse oğlum Bedrettin’in validesi olan yegâne haremim talâkı selâse ile benden boş olsun.”
Veliahtlıktan ıskat edilip edilmeyeceğine dair Sadrazam Sait Halim Paşa’ya kadar pek çok devlet erkânına başvuran Yusuf İzzettin Efendi ruhi anlamda iyice çökmüştü. Şimdi de hanedanda kendinden sonra yaşça büyük olan Vahdettin Efendinin veliaht olacağı vehmine kapılmıştı. Buna neden olan hadise ise Vahdettin Efendinin ikinci veliaht olma teşebbüsleriydi. Padişahın böyle bir niyet taşımadığını bildirmesi de derde deva olmadı. Şehzade, Fetva Emini Ali Haydar Efendiyle de görüşmüş, onun elinden 5 Eylül 1914 tarihli bir yazı almıştı. Fetva Emini şunları yazıyordu:
“Zat-ı sütude sıfatı necabetpenahi hazretlerinin veliahtlık makamı celilinden ıskat edilmediğine ve böyle bir fetva verilmediğine hatta buna dair bir lakırdı geçmediğine kasemen billah olarak arz eder ve böyle bir fetvanın vücudunu arz edenlerin maruzatı sırf müfteriyattan idüğün beyan ederim”
Yusuf İzzettin Efendiyi yaşadığı bunalımdan kurtarmaya çalışanlar arasında meşhur şair Abdülhak Hamit Bey de vardı. Şair 13 Ekim 1915 tarihli manzum eserinde şehzade hakkında hiçbir olumsuz tasavvur olmadığına dair mesajlar vermişti.
“Ey Veliahtı tahtı Osmanî / Nücumnüvar bahtı Osmanî
Kimseler yok aleyhinizde bugün / Vehminizden fakat biziz küskün
İnanın sıtkına bu kimsesizin / Kimseler yok aleyhinizde sizin
Gösterin siz bize o her kimse / Öyle bir şeyi görüp işittimse
Lanet etsin bana babam annem / Boş ola zevcei kakiranem
Semeratı hayatımın yekta / Göreyim İnidamını hatta”
İntihar teşebbüsü ölümle sonuçlandı
Veliaht İzzettin Efendi, vefat ettiği günün sabahında tedavi edilmek üzere Avrupa’ya gidecekti. Zincirlikuyu’da bulunan köşkünden harekete eden şehzade önce Pertevniyal Valide Sultan Camii’nde namaz kıldı ardından babaannesi, ilk eşi Çeşmiâhû ve oğlu Mehmet Bahaeddin’in kabirlerini ziyaret etti. Tekrar köşküne döndü ve istirahate çekildi. Kendisine bir zarar vermemesi için harem dairesinde kalan kalfalar ve selamlıkta bulunan nöbetçi ağalar tetikte bekliyorlardı. İzzettin Efendinin köşke döndüğü andan itibaren şüpheli halleri görevlileri telaşlandırmıştı bu yüzden kimse onu tek başına bırakmak istemiyordu. Lakin yanına gizlice aldığı anlaşılan usturasıyla gece yarısı sol bileğini kesen İzzettin Efendi intihara teşebbüs etti. Durum fark edildikten sonra doktorlar acil müdahale için gelse de bir şey yapılamadı. Veliaht kan kaybından hayatını kaybetmişti (1 Şubat1916). Bıraktığı veda mektubunda içinde bulunduğu duruma tahammül edemediğini, maddi sıkıntı çektiğini, intiharın da kötü bir şey olduğunu bildiğini ancak bununla beraber Allah’ın affına sığındığını belirtmiş, mektubunu da, Cenâb-ı Hak kusurumu affetsin, ifadesiyle bitirmişti. İzzettin Efendi, II. Mahmut Türbesi’ndeki kabrinde kendisine dua edecekleri bekliyor.