Ahlaksız terör bir kez daha onlarca canı alırken, Türkiye bir kez daha savruluyor ve politik tartışmanın ortasında, yitirdiğimiz insanlarımızı yeterince hatırlayamıyoruz. Yitirdiğimiz her insanımızı layıkıyla hatırlayabildiğimizde, her gün televizyon ekranlarında onların yüzünü gördüğümüzde, şehirlerimizin meydanlarında bu hakikat sık sık yüzümüze çarptığında ve her an kaybedişin bu burukluğu ile yaşayabildiğimizde, onlara karşı yeterince hürmetkar olmuş olacağız. Her birimiz olabilirdik orada, terörün alçaklığı anne karnındaki bebeği dahi hedef haline getirebilmesidir. Unutma Türkiye, başını Survivor’a gömme, unutma ki şu andan itibaren survivor/ hayatta kalan sensin ve yarın sen dirençli durabilirsen, sen unutmazsan bir şeyler değişecek. Her gün ekranlarımızda kaybettiğimiz insanlarımıza dair resimlerin dönmesi gerekiyor kanımca, bu bir moral bozukluğu yaratır diye korkmayalım, korkmamız gereken şey sadece bilinç uyuşmasıdır. Ve intikam hissi insan ruhunun en derinlerine kök salar, toplum gencecik yavruları katleden canilerin ve onların ağababalarının ağır bir biçimde cezalandırılmasını, adaletin onarılmasını bekliyor. İntikam ihtiyacı, şiddete maruz kalmış ruhun, vazgeçilmez ve yok edilemez bir parçasıdır. Cezalandırma sosyal bir uygulamadır ve ancak kötülüğü yapanların hak ettikleri cezaya çarptırıldığını görmekle bir toplum rahatlar. Ancak bu cezalandırma gayrı insani olamaz, terörün çirkin vasıtalarını kullanamaz ve ahlaki ilkelere dikkat etmek suretiyledir ki onarıcı bir işlev yüklenir.
Terör ağalarından birinin bir İngiliz gazetesine verdiği mülakat çokça tartışıldı. Bu vahşi mahlukattan herhangi birisinden bahsediyor gibi bahsediyor olmamız beni incitiyor. İsimlerinin önüne mutlaka onları tanımlayan ve onların bizim gözümüzde ne olduğunu bildiren bir sıfat eklenmeli ki yeryüzünde onlarla aynı hizada durmadığımızı anlasınlar. Kan içici, bebek katili, insanlık düşmanı, sapık, ahlaksız, vicdansız katil bunlardan hemen aklıma gelenler. Bu sıfatları o isimlerin başına getirmemiz gerekiyor ki onları tahkir ettiğimizi, onlar gibi olmanın midemizi bulandırdığını, bir konuşma için bu düşük varoluşta birini asla muhatap kabul etmeyeceğimizi bilsinler. Onlar ahlak düşüklüğünün cehenneminden, katillerin, pedofillerin, işkencecilerin durduğu yerden bizimle aynı hizadaymış gibi konuşamaz. İnşa ettiği hiçbir şey olmayanlar, sadece gözyaşı ve yıkım üretenler, insanlığa özgü bütün değerleri ayaklar altına alanların ağzından çıkan hiçbir sözün haber değeri olamaz. Dolayısıyla onların ayaklarına giderek iğrenç mesajlarını ülkeye ve dünyaya taşıyanlar da kötülüğün ulaklarıdır ancak. Kötülük yeryüzünde en örgütlü güçtür. Biri öldürür, diğeri katliamı cilalar ve kabul edilebilir hale getirmeye çalışır. Türkiye toplumunun kökü dışarıda bu kötülük şebekesine karşı müteyakkız olması gerekiyor.
Üniversiteleri bu organize kötülük şebekesinin fideliği olmaktan kurtarmamız şart. Acil bir rehabilitasyon süreci gerekiyor, inşa etmenin, onarmanın, hayata inanmanın o büyük kuvveti dururken, gençlerimizin nihilistik ideolojilerin elinde oyuncak kılınmaması gerekiyor. Devlet, hayatın baharında doğduğu büyüdüğü ortamdan bambaşka bir ortama girerek kendine bir kimlik alanı açmaya çalışan, ‘dünyada ben de varım’ demek isteyen gençlerimize sahip çıkmalı. Gençlerimizi hayata inandırmalı ve onların içindeki o devingen enerjiyi inşa ve imar etmeye, gönüller yapmaya yönlendirmeliyiz. Terörizmin psikolojisi üzerine çalışmalar, bir kişinin aşırılıkçı bir terör örgütüne katılımını belirleyen en önemli etkenin, bulunduğu sosyal çevre olduğunu söylüyor. Genç insanların anlamlı bir kimlik bulma ve inşa etme sürecinde sosyal grup üyeliği belirleyici olabiliyor. Terör örgütünün gençlerimize üniversitelerimizde çok rahat temas edebildiğini biliyoruz. Bir insan yavrusundan onlarca canı havaya uçuran vahşi bir katliamcı çıkaran o korkunç karanlığı engelleyebilmek için, bu şer şebekesinin ahtapot kollarını her yerde izleyebilmemiz gerekiyor.
Unutma Türkiye. Sen unutursan kötülük kazanır. Uyuşma Türkiye. Uyuştuğun zaman vatanın elinden kayar gider. Sen kafanı saçma sapan televizyon programlarından bir kaldır önce ve kimi kaybettiğini hatırla. Kimi, hangi evladını kaybettiğini hatırla Türkiye. Bu vatanı bize köklerini unutmayanlar bıraktı ve onu devam ettirebilecek olanlar da hatırlayanlardır. Biz kimiz? Niçin buradayız? Kimin acılarının, kimin gayret ve ihlasının, kimin fedakarlığının sayesinde bu topraklarda yaşıyoruz? Kaybettiğimiz canlarımızın resmini her yere, her köşeye asalım ve canımızın yanmasına izin verelim. Evet, yastan kurtulmanın bir yolu da kaybettiğimizin gitmesine izin vermektir, hayata devam edebilmek için buna mecburuz. Ama diyorum ki, onu bırakmadan önce, o gül yüzlü yavruları, o ana karnında yeryüzüne merhaba diyeceği günü bekleyen bebeciği, ülkemin o güzel insanlarını sımsıkı saralım içimizde, onlarla derin bir bağ kuralım. Onlarla bir bağ kuralım zira onlar bizim yerimize öldüler. Onlar bizim şehitlerimizdir. Vatan için cansiparane çarpışırken toprağa düşen şehitlerimizi hatırlayalım. Onları baş tacı edelim. Onlar için anma mekanları kuralım. Bizi ancak bir bellek ahlakı birbirimize kenetleyebilir ve ancak hatırlayarak, örgütlü kötülüğe karşı vatanımızı muhafaza edebiliriz.