Şehzade Ömer Faruk Efendi Milli Mücadele’ye neden katılamadı?

1.Dünya Harbinin ardından imzalanan Mondros Ateşkes Antlaşmasıyla birlikte İtilaf Devletleri hiç vakit kaybetmeden Anadolu’da işgallere başladı. Memleketimizi içine düştüğü bu zor durumdan kurtarmak isteyen Türk milleti ise yekvücut halinde sınırlı imkânlarla da olsa destansı bir mücadeleye girişti. Anadolu’da yürütülen bu ölüm kalım savaşında elbette İstanbul’un da desteği gerekiyordu. O sırada tahtta bulunan Sultan Vahdettin çaresizce yaşanan gelişmeleri izlerken Mustafa Kemal ve arkadaşları gizli bir şekilde Veliaht Abdülmecit Efendiyi Anadolu’ya davet etti.

Atatürk’ün mektubu

Bir gece yarısı Abdülmecit Efendi’nin Nişantaşı’nda bulunan hanelerine gelen şehzadenin eski yaveri Kurmay Yüzbaşı Yümnü (Güresin) Bey, Meclis Başkanı Mustafa Kemal’in gönderdiği mektubu Abdülmecit’e ulaştırdı. Mektupta Veliaht; “İstiklal için mücadele eyleyen milletimizin başına geçmek üzere Anadolu’ya geçmeniz mütemennadır efendim” ifadeleriyle Anadolu’ya çağırılıyordu. Bu mektubun ardından Hamdullah Suphi ve Roma Sefiri Cami (Baykurt) Bey de Abdülmecit’e aynı minvalde mektuplar yazmıştı. Yümnü Bey, görüşmede teklifi kabul etmeleri halinde tüm hazırlıkların tamamlandığını belirtmiş, konuşulanlara orada şahit olan Şehzade Ömer Faruk Efendi de babasını gitmesi konusunda ikna etmeye çalışmıştı. Veliaht Abdülmecit Efendi bir müddet düşündükten sonra “Mustafa Kemal’e söyleyiniz elimden gelen her şeyi yapacağımdan şüphe etmesin lakin Anadolu’ya geçmem halinde Osmanlı idaresinde bir ikilik meydana gelmiş olacak bunu benden istemeyin” şeklinde bir cevap verdi.

Şehzade Ömer Faruk Efendi, babasının bu kararından sonra Anadolu’ya kendi gitmek istedi. Ancak kızı Neslişah Sultan o sırada dünyaya gelmek üzere olduğundan ailesini yalnız bırakamayacağını anladı ve bu arzusunu üç ay ertelemek zorunda kaldı. Bu üç ay içerisinde Anadolu’da devam eden milli mücadelede çok şey değişmişti (II. İnönü Savaşı kazanılmıştı). Artık mücadeleyi yürüten ekip tekrar böyle bir teklifte bulunmayı düşünmüyordu; lakin Ömer Faruk Efendi daha evvel kendine verdiği sözü tutma adına Anadolu’ya geçmek isteğini aynı zamanda hocası olan Kurmay Yarbay Bursalı Nihat Bey’e iletti. Hocasının olumsuz yaklaşmasına rağmen Ömer Faruk Efendi gitmekte kararlıydı. Şehzade yola çıkmadan evvel aynı zamanda kayınbabası olan Sultan Vahdettin’e neden böyle bir karara vardığını açıklayan bir mektup yazmış ve eşi Sabiha Sultana padişaha verilmek üzere teslim etmişti.

Ömer Faruk Efendi Anadolu’ya gidiyor

Ömer Faruk Efendi tüm riskleri alarak İnebolu’ya gitmek üzere Galata rıhtımında bulunan yabancı bir acenteye ait gemiye gizlice bindirildi. Gemicilerin tanımadığı şehzade kendisini bir Alman zabit olarak tanıtmış, mürettebatın kaldığı kamarada kapısı üstüne kitlenmiş bir vaziyette akıbetinin ne olacağını bilmeden hapsedilmişti. İstanbul’daki işgal kuvvetlerinin gemiyi arayacakları muhakkaktı. Bu nedenle şehzade, gemicilerin yemek yediği bölümde bulunan daha güvenli bir dolaba sokuldu ve kapısı yine üstüne kitlendi. İngiliz subaylarının arama işlemi bitip Faruk Efendi’nin saklandığı dolaptan çıkması tam yedi saati bulacaktı.

Saatlerce tabut genişliğinde bir dolapta havasız kalmak ve bunun yaşattığı stres Faruk Efendiyi helak etmişti. Tehlike atlatıldıktan sonra şehzade güvenli bir yolculukla İnebolu’ya ulaştı. Buradan Ankara’ya, Ömer Faruk Efendi’nin milli mücadelede vazife almak için Anadolu’ya geçtiğine dair bir telgraf çekildi. İnebolu’da güzel bir karşılama sonrası eşraftan birinin evinde yemek yenip bahçede hasbihal edilirken Mustafa Kemal’in gönderdiği cevap telgrafı şehzadeye ulaştırıldı. Gelen haberi okuyan Ömer Faruk Efendi derinden sarsılmıştı. Şöyle diyordu Mustafa Kemal:

“Zatı fehimanelerinin Anadolu’ya teşrif buyurmaları emsali müessefe-i tarihiye delâletiyle sabit olduğu üzere erkânı saltanatı seniyye arasında bazı sui-telâkkiyata mahal verebileceği ve vahdeti tamme halinde bulunan efkârı umumiye-i milliyeyi yeniden teşevvüşe düşürmek suretiyle de fevkalâde dâii mezahir olacağı muhakkak olduğundan vatan ve milletin bütün hanedanı saltanatı seniye erkânının hizmetlerinden istifade edecekleri zamanın hulûline intizaren şimdilik İstanbul’da temdidi ikâmet buyurmaları meftur oldukları hamiyeti vataniye iktizasından görüldüğü maalitiram arzolunur efendim”

İsteğine cevap verilmedi

Bu ret ya da geri dön cevabından sonra Şehzade hemen ikinci bir telgraf göndererek sadece vatan vazifesi için geldiğini, siyasi herhangi bir düşüncesinin olmadığını, arzu etmeleri halinde kendisini doğrudan cepheye göndermelerini ayrıca bir daha da İstanbul’a dönmek istemediğini belirtti. Ancak bu arzusuna Ankara’dan hiçbir yanıt verilmedi. Şehzade Ömer Faruk, Anadolu kapılarının yüzüne kapandığı ve çaresizce İstanbul’a dönmek zorunda kaldığını anladığında henüz yirmi üç yaşındaydı.

Dönüş yolu da geliş gibi bir hayli tehlikeliydi. Yakalansa İngilizler tarafından tutuklanıp Malta’ya sürülecek ya da belki bir gece yarısı öldürülecekti. Sarayın, haber vermeden Anadolu’ya gidişi üzerine takınacağı tavır da cabasıydı. Şehzade üç gün sonra İnebolu’dan bir Yugoslav vapuru ile yola çıktı. İstanbul’a varıldığında korkulan olmamış şehzade herkesi atlatarak eşi Sabiha Sultan’ın evine gitmişti.

Aylar sonra Büyük Millet Meclisi’nde, Şehzade Ömer Faruk Efendi’nin Anadolu’ya gelişi ile ilgili sorulan bir soru şöyle cevaplandı: “İngilizler veya saray tarafından gönderilmiş olması ihtimaline karşılık kendisine olumsuz cevap verilmiştir.”