Ben bir elem doktoruyum. İnsanların elem hikayelerini dinler ve onlarla birlikte, bu eleme çare ararım. Çoğu zaman çare bulduğumuz olur, kimileyin de bir çözüm bulmakta çok zorlanırız. Son yıllarda sıklıkla dinlediğim bir ortak öykü, insanların birbirlerine sosyal paylaşım ağları üzerinden daha kolay bağlanıyor olmaları. Dijital sosyal ağlar daha önceleri hayali bile kurulamayacak genişlikte bir hareket alanı sağlıyor kullanıcılara. Buradan kimileri kendisine eş seçiyor, kimileri mutsuz evliliğine bir pansuman arıyor ve netice itibariyle siberâlemde mutluluk kadar elem de kol geziyor.
‘Birçokları aşktan geçmiş yıllarda Tanrı’dan söz edildiği gibi söz ediyor. Kurtuluşa ve şefkate olan özlem, etrafındaki hırgür, şehvetin gizli odaklarındaki gerçekdışı gerçeklik; bütün bunlar gündelik bir dinselliğin esintisidir, dünyadaki cennetin umududur. Rasyonel günümüz insanının dünyevi inancı Sen’dir. Aşkı ötekinde aramaktır. Aşkın bu yeni, dünyevi huzur dini, bireysellik karşıtlığı içinde şiddetli din savaşlarına yol açıyor. Tek fark; bunlar dört duvar arasında ya da boşanma hakimleri ve evlilik danışmanları önünde yürütülüyor. Aşka olan bağımlılık modernizmin fundamentalizmidir. Hemen hemen herkes bunun içine düşmüştür. Aşk dinden sonraki dindir, fundementalizmin aşılmasından sonraki fundementalizmdir. Şahsiliğin tanrısı aşktır. Bizler boş sözlerin reel olarak var oldukları bir çağda yaşıyoruz. Zaferi romantizm kazandı“ diyor Ulrich Beck, Aşkın Normal Kaosu’nda. Dünyadaki cennetin umudu olarak aşk. Dünyadan cennete bir köprü, bir basamak olarak değil, Leyla’dan geçip Mevla’yı bulma değil. Hemen şimdi burada cenneti bulmak arzusu. Acelemiz var, beklemeye ve sabra tahammülümüz yok. O halde, ver elini internet.
İnternet ve sosyal medya kullanımının artmasıyla, ilişki ve ilişkilenme şekilleri de hızla değişiyor. Sadece gençler değil, yetişkinler de siberâlemin sunduğu geniş özgürlüklerden memnun görünüyor. Geleneksel ilişkiler ve uzun vadeli taahhütler yerine, bağlayıcı olmayan, kolay kurulup bozulabilen sanal ilişkiler ön plana çıkıyor. İnternet üzerinden iletişim bir yandan kişilere kimliklerini yeniden üretebilecekleri, adeta bedenden bağımsız bir platform sağlarken, ‘kurulan ilişkilerin adına aşk denebilir mi?’ sorusunu da gündeme getiriyor. Bu zor soruyu şöyle cevaplıyor Sosyolog Eva Illouz: “Bazı kişilerin söylediği gibi, internet insan bedenini hükümsüz kılıyor veya askıya alıyorsa, duyguları nasıl şekillendirir ya da şekillendirebilir mi? Daha açık bir dille, teknoloji bedeni ve duyguları nasıl yeniden ifade eder? Genel olarak duyguların ve özelde de aşkın temel dayanağı bedendir. Avuçların terlemesi, kalp atışlarının hızlanması, yanakların kızarması, ellerin titremesi bedenin bir duyguyu ve özellikle de aşkı, derinlemesine yaşadığının birkaç örneğidir.”
İnternette eş arama süreci; psikolojik iknayı içeren yoğun bir öznellikle, kişiyi herkese sergilenen bir meta haline getiren nesneleşmesinin kesişme noktasıdır. Bu durum, aşk geleneğinden önemli bir kopuşu simgeler. İnternet teknolojisi iki temel kültürel mantığı ya da kişiye destek ve yardım sağlama yöntemini birleştirir: Psikoloji ve tüketicilik. Psikoloji ve tüketicilik mantığını harekete geçiren internet, kişinin kendisi için bulabileceğinin en iyisini alma arzusunu radikalleştirir.
Ayala Pines, Aşık Olmak isimli kitabında şöyle der : “Romantik ilişkiler farklı noktalardan başlayıp farklı hızlarda gelişse de, genellikle her iki tarafın da “Bu aşk!” dediği belli bir nokta gelir. Bu dönüm noktası, bir dizi fizyolojik değişikliği de beraberinde getirir. Bu noktanın habercisi ve işareti sıklıkla özel bir bakışmadır.’’ Victor Hugo, Sefiller’de bu bakışmanın gücünden söz eder: ‘’Bugün iki kişinin birbirine baktığı için aşık olduğunu söylemeye cüret edecek çok az kişi var. Ama aşk ancak ve ancak böyle başlar. Gerisi teferruattır ve arkadan gelir, iki ruhun bu kıvılcımla birbirini çarpmasından daha gerçek bir şey yoktur”. Bakışın uçup gittiği bir aşk, yüzün kaybolduğu zamanlara özgü olsa gerek. Göz yoksa yüz yoktur. Birbirine değen bakışlar yoksa birbirine değen ruhlar da yoktur. Sadece arzuların keskinliği ve ihtiyaçlar vardır orada. Doyurulmak isteyen, sevgiye acıkmış ve ‘önce ben!’ diyen ruhlar.
İnternet romantizmi, yüz yüze görüşme ile sınanmadığı sürece aşk vasfı kazanmaya layık olamayacaktır. Aşka ilişkin tüm kuramlara rağmen, aşk her defasında yeryüzünde ilk kez tesadüf ediliyormuş gibi zuhur eder, tüm sebep sonuç ilişkilerinden bağımsız olarak insana ait zamanı sarsar. Ölmeyi öğrenemediğimiz gibi sevmeyi de öğrenemeyiz. Elbette başkalarının aşk hikayelerini yoruma ve analize tabi tutabiliriz ama tüm bu laboratuvar bilgileri nihai olarak bize aşkı öğretemez. Erlebnis (yaşantı), insanın kendi yaratıcı güçlerinden bağımsız olamaz; başkasının deneyimleri bizim açımızdan ancak onun hikayesinin bir yorumu, bir tahmindir. En yüksek şeyler öngörülemez, bir başkasını diğer herkesten söküp aldığımızda yapılmış en akıllıca hareket buna hazırlanmış olmaktır, hepsi bu kadar.
İslam literatürü içinde aşka dair yazılan en güzel eserlerden biri İbn-i Hazm’ın Güvercin Gerdanlığı’dır. Güvercin Gerdanlığı, klasik İslam edebiyatında boyna geçen ve ölünceye kadar çıkmayan “aşk zinciri” anlamına gelen bir simgedir. İbn-i Hazm “Benim düşünceme göre aşk, ruhların çeşitli yaratıklar arasında bölünmüş parçalarının birleştirilmesidir. Bu birleşme onların en yüksek temel öğelerinden meydana gelir…” demektedir. Aşkın güzelliğe tutulmasının nedeni İbn-i Hazm’a göre, ruhun zatı itibariyle güzel olmasıdır; “…ruh güzel olan hemen her şeye tutulur; güzel ve hoş motiflere karşı bir eğilim gösterir. Güzel bir şey gördüğünde hemencecik ona bağlanır; biçimin ötesinde, kendisiyle uyuşan bir çizgi ayrımsarsa, işte o zaman birleşme meydana gelir. Gerçek aşk da budur zaten. Şayet görünenin ötesinde kendisiyle uyuşabilen en ufak bir nitelik göremezse, sevgisi bu dış biçimden ileriye geçmez. Sadece bedensel bir arzu olarak kalır.” Ne ki artık güzelin peşinde değiliz, sevmenin çilesine talip değiliz, hemen şimdi sevilmenin derdindeyiz. Güzel emek ister. Çabuk, zahmetsiz, bir tıkla sevilmek derdindeyiz şimdi. Sonra bir tıkla ayrılmak. Sevgiyi içimizde dinlendirmeyi beceremiyoruz. Çabuk köfte yiyenler, çabuk aşk istiyor.
Seks ve cinselliğin içi hızla boşaltılıyor. Eski zamanlarda bir yetişkinin tüm hayatı boyunca kurabileceği kadar ilişkiyi birkaç haftada kurmak mümkün oluyor. Kullan at ilişkiler gitgide yaygınlaşıyor. Akışkan modern dünyada her şey büyük bir hızla dönüşüyor. İnsan ilişkilerinde, özellikle ikili ilişkilerde kökten değişimler yaşanıyor. Akışkan modern dünyanın bireylerinin hayallerini süsleyen aşk gitgide ulaşması güç bir ideal haline geliyor. Akışkan aşk çağında aşkı bulmak ve elinde tutmak oldukça zorlaşıyor.