16.yüzyılın ilk çeyreğinde dünyaya gelen Yasef Nassi, Portekiz’in ünlü Yahudi ailelerinden Mendeslere mensuptu. Portekiz’deki engizisyondan kurtulabilmek için Don Juan Miquez takma adını alarak görünüşte bir Hristiyan gibi yaşayan Nassi, bir müddet İtalya ve Venedik’te bulunmuş lakin Katoliklerin arasında barınamayacağını anlayarak 1553 yılında İstanbul’a gelmişti. Burada Hristiyanlığı terk ederek tekrar eski adını almış ve inancını rahatça yaşayabilmişti.
İstanbul’da çok zengin oldu
Yassef Nassi kendisinden bir yıl önce İstanbul’a gelen halası Donna Grasia Mendes’in kızı Reyna ile evlenerek Osmanlı topraklarında kendisine yeni bir hayat kurdu. Hem halası hem de kayınvalidesi olan Donna Grasia ile ortak bir banka açarak kısa zamanda zengin oldu ve Osmanlı’nın en önemli bankerlerinden biri haline geldi. İşleri o kadar büyütmüştü ki Lehistan’la olan balmumu ticareti ile Eflak ve Boğdan’a yapılan şarap ticaretinde tekel olmuştu. Avrupa’ya yapılan baharat, tekstil, hububat satışında başrol oynamış, kurdukları banka sayesinde yabancı tüccarlara kredi vermişti. Ayrıca sarayın sarraflık işlerini de yine o üstlenmişti.
Yasef Nassi’nin Osmanlı Sarayı ile irtibat kurmasını Pargalı İbrahim Paşa’nın sağladığı tahmin ediliyor. Kısa sürede Kanuni Sultan Süleyman’ın güvenini kazanan Nassi, devlet nezdinde asıl ikbal zamanını II. Selim devrinde yaşamıştı. Onun Şehzade Selim ile tanışması Kanuni’nin oğluna gönderdiği paraları teslim etme görevi sayesinde gerçekleşti. Aralarındaki samimiyetin ilerlemesinde kendisinin de Yahudi olduğu söylenen II. Selim’in eşi Nurbanu Sultan’ın etkisi olduğu tarihçiler tarafından ifade ediliyor.
Sultan’ın yakınında
Sefahate düşkün olan II. Selim’i, takdim ettiği şarap ve mücevherlerle etkisi altına almaya başlayan Yasef Nassi padişahın bu zaafından istediği gibi faydalanmıştı. Sultan ile olan yakınlığı II. Selim’in ona Kiklad Adaları Dukalığı payesini verecek kadar ileri gitmişti (1567). Nassi adalardan elde ettiği gelir karşılığında devlete sadece on dört bin duka altın vergi verecekti. Bu duruma defterdar karşı gelmek istese de Sultan bir türlü ikna edilememişti.
Yasef Nassi payitahttan ayrılmamak adına kendisine bahşedilen bu adalara bizzat gitmedi, adamları vasıtasıyla bölgeyi idare etti. Onun idaresiyle birlikte bölgede yaşayan İtalyanlar Galata’ya göçmüş, lakin padişahın emriyle İstanbul’dan çıkarılmaları sağlanmıştı. Yasef Nassi’nin bu adalardaki bir hedefi de Yahudiler için güvenli bir liman, gerektiğinde sığınılacak bir yuva oluşturmaktı zira kendisi İstanbul’a gelmeden önce Venedik hükümetinden bu amacını gerçekleştirmek için bir ada satın almak istemiş ancak bu talebi senato tarafından kabul edilmemişti. Öyle anlaşılıyor ki Nassi, Sultan Süleyman ve Sultan Selim devrinde de bu hedefinden vazgeçmiş değildi.
Nassi siyonist miydi?
Sultan II. Selim’in Kıbrıs’ı fethetme arzusunda Yasef Nassi’nin etkisi olduğu söylense de bunun bir gerçekliği yoktur. İddiaya göre bir eğlence sırasında Nassi, Kıbrıs’ın fethi ve kendisinin de Kıbrıs Kralı olması hususunda padişahı kandırmıştı. Ancak Osmanlı Devleti Kıbrıs’ı özellikle Akdeniz ticaretinin güvenliği sağlamak adına fethetmek istiyordu. Şeyhülislam Ebussuud Efendi’nin fetvasıyla adaya sefer düzenleyen Osmanlı Donanması 1571 yılında Kıbrıs’ı almayı başardı. İlginç olan, bu başarının ardından Yasef Nassi’nin İstanbul Kuruçeşme’deki konağının kapısına “Kıbrıs Kralı Josef” yazılı bir kitabe ve Kıbrıs arması asmasıydı. Güya Nassi bunu padişahtan aldığı söz uyarınca yapıyordu. Lakin arma ve kitabe çok geçmeden Sokullu Mehmet Paşa tarafından söktürülmüş, Nassi’nin Kıbrıs Kralı olma hayali suya düşmüştü. Hatta bununla da kalınmamış Kiklad Adaları Dükalığı da elinden alınmıştı. Nassi, Kıbrıs için padişaha ciddi miktarda altın, Sokullu Mehmet Paşa’ya adanın yıllık gelirinden pay, Şeyhülislam Ebussuud Efendi’ye de Edirne’de yapılmakta olan Selimiye Camisinin inşaatı için yüklü bir miktarda para teklif etmişse de bu sefer kimseyi kandıramamıştı. Yıllar sonra birçok tarihçi Nassi’nin Kıbrıs’ı Yahudiler için bir yerleşim merkezi haline getirmek için çok gayret sarf ettiğini, bu yüzden siyasi Siyonizm’in de öncüsü olarak kabul edilebileceğini yazdı.
Yahudi lobisi devam etti
Yasef Nassi’nin saray içerisindeki itibarı Sokullu Mehmet Paşa’nın etkisiyle azalmaya başladı. Sultan II. Selim’in vefatıyla ise iyice gözden düştü. Servetini hiçbir zaman kaybetmeyen ve resmi evrakların bir kısmında Frenk Beyoğlu, Frenk Beyzade, Frenk Beyi gibi unvanlarla anılan Nassi, 1579 yılında vefat etti. Sultan III. Murat, Sokullu’nun da etkisiyle olacak dul kalan eşi Reyna’ya çeyiz parasını bırakarak Nassi’nin tüm mal varlığına müsadere yoluyla el koydu. Reyna ise eşinin ölümünden sonra 1599 yılında kendisi vefat edene kadar dini kitap basımı işleri ile uğraştı. Nassi ‘den sonra Osmanlı sarayında Yahudi etkisi Solomon Ben Eşkenazi ve Solomon ben Ayesh gibi isimlerle devam etti.