Avrupa’da dışarıdan gelenlere yönelik öfke ve nefretin tanımlayıcı özelliği yerliciliktir. ‘Önce Avusturya! Önce Almanya! Önce Fransa!’ Yerlici hareketlerin istediği şey Avrupa’nın bütün yabancı etkilerden arındırılması, özellikle de ‘yabancı’ İslam dininden kurtarılmasıdır.
Danimarka hükümetinin, güç bela sınırlarına ulaşan Suriyeli göçmenlerin varlıklarına el koyacağını açıklaması, bütün dünyada yankı uyandırdı. Oysa çok değil birkaç ay önce, ‘şirin’ bir Dan polis, sınırda göçmen bir Suriyeli çocukla sözüm ona oyun oynuyordu. Yakınlarda İsveç de binlerce göçmeni sınır dışı edeceğini açıkladı. Riyakârlığın foyası çabuk dökülür. Bundan iki asır önce Kant ‘misafirperverlik hakkı’ndan bahsediyordu. Misafirperverlik, ona göre bir dünya cumhuriyetinin potansiyel katılımcıları olarak görülen bütün insanlara ait bir haktır, ev sahibinin bir ihsanı, cömertlik veya hayrı değildir. Şöyle der: ‘Misafirperverlik, bir yabancının, başka bir ülkeye geldiğinde düşmanca muamele görmeme hakkını ifade eder. Söz konusu yabancıyı ülkede ağırlamayı reddetmek mümkündür; şayet bu, yabancının mahvolmasına yol açmayacaksa. Ancak yabancı barışçı bir biçimde davrandığı sürece, ona düşmanca muamele gösterilemez’. İnsanlar, yeryüzünün ortak sahipleri oldukları için bu hakka sahiptirler ve birbirlerinin varlığına hoşgörülü olmak zorundadırlar. Bugün özellikle Batılı dünyada bir yabancı düşmanlığı kol geziyor ve yeni düşmanlar artık derileri daha koyu renkli olanlar değil, yaşama biçimleri ve yoksulluklarıyla, müreffeh öznenin asude hayatını tehdit eden yabancılar.