İnsandan bir atık, lüzumsuz bir varlık, bir ihtiyaç fazlası olarak söz edilebilir mi? Obezleşen dünya sadece maddi çöpler değil insani çöpler de üretiyor ve pek çok insan, ruhu olan, acıları ve sevinçleri olan insan bir çöp gibi kenara atılıyor. Suriye’de veya Afganistan’da ‘yanlışlıkla’ öldürülen sivil insanlar ve çocuklar için hiç kimse özür dilemiyor, bu büyük cürüm için herhangi bir savaş mahkemesinde yargılanma endişesi taşımıyor. Bazı hayatların çöpleştirildiğini, insan hakları evrensel beyannamesinin sadece yeryüzünün belirli bölgelerinde cârî olduğunu, organize riyakârlığın dört bir yanı tuttuğunu gün be gün acıyla fark ediyoruz. Sadece İslam coğrafyasında değil, Batılı kapitalist uygarlığın kalbinde de sisteme dâhil olamadıkları için atık hale getirilen, sokaklarda yaşamaya mecbur edilen sayısız birey var.
Acımasız ekonomik yarış; daha hızlı, hırslı ve gösterişli olamadığı için rekabeti kaybeden, işsiz, herhangi bir vasfı veya işe yararlılığı olmayan milyarlarca birey yarattı. Eskiden her iki atık da gözden gönülden ıraktı ve onları tıkıştıracak bir yer bulunabiliyordu. Belki o zaman bu sorunu görmemek mümkün olabiliyordu ama artık böyle bir lüksümüz yok, çünkü ‘yeryüzü doldu!’ Her gün bu atıkları görüyoruz ve en önemlisi biz de atık olma riski ile karşılaşıyoruz. Mülteciler denizlerde kitleler halinde can veriyor, sığınma kamplarında (Türkiye hariç) olumsuz şartlar altında yaşıyor. Ulus aşırı göçmenler karın tokluğuna çöllerde, Batı şehirlerinin kenar mahallelerinde yaşanması çok zor hayat şartları altında işçilik yapıyor. Mülteci kampı adındaki bir yere atanmış olmanın tek anlamı, diğer tüm makul yerlerin yasak bölge ilan edilmesi. Dünya onlara zımnen şöyle diyor: Hayatlarınız beş para etmez, çöpsünüz ve sizden vazgeçmemiz gerekiyor. İnsanlığın geri kalanının paylaştığı dünyadan tahliye edilmiştir mülteci/sürgün. Her biri ihtiyaç fazlası, toplumun ıskartaları ya da artıkları. Kısacası, çöp. ‘Çöp’, tanımı gereği ‘fayda’nın karşıt anlamıdır, nesnelerin işlevsiz olduğuna işaret eder. Yurtsuzlaştırılmış insanların önce yurdu sonra kendileri çöpe dönüştürülür. Bugün Suriye, Irak, Afganistan veya Libya birer çöp ülkedir, kimse oraya gitmek istemez, orayı yeni bir yurt ve güvenlik bulmak amacıyla geride bırakanların da hayatları çöpe dönüştürülür. Almanya on bin mülteci çocuğu, ruhu, tarihi, öyküsü, kederi ve sevinci olan insan evlâdını kaybeder. Bunun için kimse ağzını açıp da bir çift laf etmez: Sanki evin önemsiz bir eşyası yitmiştir, sanki orada duruşundan pek de hoşnut olmadığımız bir çöp kayıplara karışmıştır. İnsanı nesneleştiren bir bakış, ona sahip olduğu işlevsellik kadar bir anlam ve önem atfediyor. ‘Eğer ekonomik değer üretmiyorsan, benim sahip olduğum zenginliğe gözünü dikiyor ve benden pay istiyorsan, bir çöpsün’ diyor bu bakış. ‘Bir mültecinin, çoğu zaman varlığına bile tahammül edilmeyen bir yer ile istenmediği ve kabul edilmediği bir yer arasında seçim yapmaktan başka çaresi yoktur’ diyor Zygmunt Bauman. Mültecilere baktığında ‘güvenlik tehdidi’ gören Avrupa bir yanda, ona baktığında ‘iyilik ve şefkate ihtiyaç duyan dertli insanlar’ gören Türkiye öte yanda. İki zıt paradigma, insanı insana kurt belleyen ve insanı insana yurt bilen iki ayrı görüş.
Endüstriyel ölçekte ‘harcanan insanlar’ın üretimi son derece modern bir fenomen, tıpkı çöp kavramı ve onun zıddı fayda kavramının baskın olduğu gibi. Modern öncesi dönemde, yani köylü ekonomisinde üretimi, taşınması ve yok edilmesi gibi ortak pratikleriyle beraber çöp fikrine yer yoktu. Her şeyin kendine has faydası vardı, kullanılıp daha sonra yeniden kullanılabilirdi: Organik atıklar hemen hayvan yemeği veya gübre olarak geri dönerdi. Rahmetli babaannem hayvan atıklarını tezek haline getirerek köy evinin ısıtılmasında kullanırdı. Kiralık iş gücünün gelişmesi ve iş piyasasının ortaya çıkmasıyla, iş gücü arz ve talebi dengesizleşti. İnsan bolluğu fikri kök saldı ve yapısal işsizlik kavramı ortaya çıktı. Gereksiz insanlar son derece modern iki meşgalenin, düzen oluşturma ve gelişmenin çöpü ya da ikincil zayiatıydı artık. Bazı üçüncü dünya şehirlerinin kenarlarına kurulmuş bulunan çöp mahalleler, modern düzen ve gelişim izleğinde yer alamayan bireylerin nasıl kusulduğunu, şehir hayatında dahi onlara bir yer bulunamadığını gösterir. Buralar suçun kol gezdiği ve bildik şehir kurallarının işlemediği yerlerdir. Depresyonun bir ruhsal rahatsızlık olarak neredeyse salgın boyutuna tırmanması da, hız ve verimlilik ekseninde işleyen modern kapitalist çarkın giderek daha çok insanı öğütmesinden kaynaklanıyor. Bu çarkta bir dişli olamayan insan çöpleştiriliyor. İnsanın çöpleştirilmesi, maddi değerlerin her şeyin mihveri olduğu bir dünyada, ruha vurulan son darbedir.
İnsanın insanlıktan çıkarılması FETÖ, PKK, DAİŞ ve benzeri terör örgütlenmelerinin de temel umdesidir. Kişinin kendi hayatını bile isteye çöpleştirmesi diyebiliriz buna. Kişinin bireysel varlığının bütün soru ve gerilimlerinden yüz geri edilerek bir mekanizmanın dişlisi haline getirilmesi, ancak onun kişiliksizleştirilmesiyle mümkündür. Soru soramayan, kötülüğe itiraz edemeyen ve ancak mensubu olduğu grup varlığının bir aksamı olarak varlık gösterebilen kişi zaten çöpe dönüştürülmüştür. İşlevini tamamladığında kaldırılıp atılacak, yeri geldiğinde feda edilecek bir çöp. Bireylikten çıkarılma kişinin kendi hesabına düşünmesini önler. Bundan sonra o kişi grup düşüncesini, kendisi yerine düşünülmüş ve ona ezberletilmiş olan ortak ezberi kendi fikri olarak benimser. Duygu ve ruh dünyasını habis narsisizmden mustarip, kibirlerinin akıllarını eksilttiği kişilere emanet vermekle iradi bir varlık olmaktan çıkar ve kendi kendisini çöpleştirir. Çöp, çöplüğünü ancak tedavülden kaldırıldığında idrak edebilir.
İnsanın çöpleşmesi, ruhun çölleşmesidir. Ruhun çorak ülkesinde mefkûre ve adanmışlık değil, kısa vadeli menfaat vardır. Dolayısıyla kendini çöpleştiren bir insan grubu da şu veya bu ideolojinin etekleri altına sığınarak oradan kendilerine dünyalık devşiren nebbaşîn takımıdır. Onları twitter âleminde, mitinglerde en ön saflarda cengâverlik yaparken görürsünüz ama uyduruk kahramanlık hikâyeleri kısa vadeli bir çektir, anında menfaate çevrilmek ister. Kimi ruhların yükselerek bize bir ülke verdikleri bu mübarek toprakta, çalan, çırpan, topraktan rant yaratmak isteyen, uyanık mürailer sadece burada kalmak ve doymak bilmez bir iştahla talan etmek ister. Bir çöpe dönüşmüş hayatları o kadar fena kokar ki yanlarına yaklaşmak istemezsiniz.
15 Temmuz bana göre insanın çöpleştirilmesine de bir isyandır, insanı bozan ve fıtratından uzaklaştıran bütün iğva düzenlerine karşı, şiirsel bir ‘isyan ahlâkı’dır. İnsan iradesini gasp eden ve insanı/vatanı çöpleştirecek bir işgal hareketine karşı ruhun güzelliğini bayrak edinen bir büyük dalgalanış. Bize düşen görev, hayatın ve insanın çöpleştirilmesine karşı durmak ve toprağı, insanı, inancı kirleten her ne varsa onunla savaşmaktır. İnsan bir çöp değildir.