‘Korkulmak sevilmekten yeğdir’ demişti Makyavelli. Kalpleri kazanmak dururken neden korku salsın insan? Cevap: Güç. İktidar. Erk. Bütün ilişkilerimizi şekillendiriyor, her ortama sızıyor, bulunduğu her yere rengini veriyor. Müstekreh bir şeyden bahseder gibi bahsediyoruz ondan, dudak büküyoruz ama pek çoğumuz onu istiyoruz. Onu kendimiz için istediğimizde başka bir şey oluyor, insanları daha iyi bir ülkü için seferber etmek istediğimizde başka bir şey. Daha etkili insanlar daha zalim insanlar değil de toplumsal olarak daha zeki, empatiye dönük ve cömert insanlar da olabilir.
Güç, daha olumlu bir tanım üzerinden gidersek, dünyada bir değişim, bir fark oluşturmakla ilgili olabilir mi? Kendi toplumsal ağlarımızdaki insanları harekete geçirerek dünyaya bir nebze daha iyilik katmak, sözgelimi. Güç, bu olumlu zaviyeden bakıldığında, başka insanları etkileyerek dünyada bir fark yaratmaktır. Günümüz dünyasında güç, ele geçirilen bir şey olmaktan ziyade başka insanların bize sunduğu, bize emanet ettiği bir şey. Size verilmeyeni zorla alamazsınız. Güç bize emanet edilir ama niçin? Kendi toplumsal ağlarımızdaki başka insanların hayatlarını daha çok güzelleştirebilmemiz için. İşte, dostluklarda, ailelerde, sevgi ilişkilerinde ve her türlü sosyal örgütlenmelerde bu böyledir.
Güç suiistimal edilirse
Güç iki yolda ilerleyebilir: Gücün suiistimali ve dürtüsel/gayrı ahlaki eylemlerle kendine bir yatak oyabilir veya daha fazla iyiliği temin eden müşfik davranışla taçlanabilir. Gücün suiistimali, toplumda güvenin azalmasından işyerinde verimliliğin düşmesine ve nihayet sağlığın bozulmasına kadar bir dizi olumsuz sonuca yol açabilir. Buna mukabil güçlerini başka insanların daha da güçlenebilmesi ve iyi olabilmesi için seferber eden bireyler daha mutlu, sağlıklı ve üretken olurlar. Diğer insanların iyiliğine odaklanan, onların çıkarlarını kendi çıkarları kadar önemseyen, ötekinde tesadüf ettiği iyiyi nazar-ı dikkate getiren, başka insanların neşesinde neşe bulan insanlar güçle sarhoş olmaz. Zaten az önce de söylediğim gibi gruplar gücü daha fazla iyiye hizmet edecek bireylere verme eğilimindedir. Güç zehirlenmesiyle toplumuna karşı yabancılaşan ve daha iyiye hizmet etmekten geri duran bireyler, gücü ilanihaye ellerinde tutamazlar. Daha istikrarlı bir güç için empati, diğerkâmlık ve insanları birleştiren hikayeler anlatabilmek gerekli. Her fırsatta insanlara karşı hem duygudaşlık hem de maddi dayanışma olarak daha cömert davranabilirsek, hem dünya daha güzel bir yer olur hem de biz kendimizi daha mutlu hissederiz. Başka insanların duygu ve ifadelerine karşı duyarlılık, empatinin özünü teşkil ediyor. Empati çabayla da geliştirilebilir: Açık uçlu sorular sorabilir, bütün dikkatimizle muhatabımızın sözlerine odaklandığımız, onu can kulağıyla dinlediğimiz görüşmeler gerçekleştirebiliriz. Sohbet toplantılarında sessizlik sanatından istifade ederek diğer insanların kendi görüşlerini dile getirmesine imkân tanıyabilir, bir nasihatte bulunmadan önce, onların ne yapmak istediğini sorabiliriz.
En iyiyi biz hak ederiz
Güç insanı farklı yollarla bozuyor: Güç sahibi olan insanın dikkati kendi çıkarlarına yoğunlaşabiliyor ve böylece empati yoksunluğu boy gösterebiliyor. Güçle birlikte kendini müstesna tutma söylemleri geliştirebiliyor. Başka düşünce ve insanlara karşı daha saygısız ve hoyrat tutumlar sökün edebiliyor. Daha çok kendi çıkarlarını kollayan dürtüsel eylemler yüzünden, kişi davranışlarının başkaları üzerindeki tesirlerini görmezden geliyor. Bizim en iyiyi hak ettiğimiz ancak başkalarının bunu pek de hak etmediği düşüncesi gayrı ahlaki davranışlara yol açabiliyor. Kendilerini güçlü hisseden insanlar işbirliği yönünde bir iletişimin yasalarını daha kolay ihlal ediyor ve başka insanların sözünü daha fütursuzca kesebiliyor. Herkesin konuşmak için kendi sırasını beklemesi, sohbete herkesin bir katkı sağlaması demektir. Kendilerini güçlü hisseden insanlar sıralarını beklemeden konuşmaya yeltenir ve başkalarının söz hakkını gasp edebilir. Mutlak güç, dikkati başkalarından alır ve önce kendi tatminine yöneltir.
Kurallara uymama hakkı
İmtiyaz halet-i ruhiyesi, sosyal hayatta günübirlik ahlakın altını oyar: Düşüncelilik, nezaket, takdir ve saygı kayıplara karışır. Sosyal doku oysa, güven ve iyi niyet için hayati önemi haizdir. Daha varlıklı ve güçlü insanlar, kurallara uymama hakkını kendilerinde gördüklerinde, toplumsal adalet hissi zedelenir. Güç bizi kendi ahlaki yanlışlarımıza karşı körleştirir, ancak aynı yanlışları başkasında gördüğümüzde adeta kükreriz. Zihnimiz merdivenin en tepesinde tuttuğumuz yerin bizim müstesna kabiliyetimizle alakalı olduğunu, fukaranın ve güçsüzlerin de tembel ve miskin oldukları için bulundukları yeri hak ettiklerini söyler. Irkçılık bize üstün ırklardan, sömürgecilik ehlileştirilmesi gereken vahşi kabilelerden, öjeni hadım edilmesi gereken düşük IQ’lu moron ve embesillerden bahis açar. Sıra dışı yetenek, istisnai deha veya iyi genler gibi açıklamalar yeri gelir servet dağılımına yol açan politik, ekonomik ve tarihi sebepleri gizlemeye hizmet eder.
Başkalarının bilgeliğinden yararlanamıyoruz
Başka insanların ne hissettiğini umursamaz, kendi dürtülerimizi hiçbir hat çekmeden hayata geçirir, başkalarını hakir gören hikâyelere gönül indirirsek, güç bizi bozmaya başlamış demektir. Böyle bir güç, dünyayı daha iyi bir yer kılmaz. O halde başka insanlarda güçsüzlüğün işaretleri olan utanç, endişe ve zorlanmayı daha çok görmeye başladığımızda, bu uyarı işaretlerini dikkate alalım ve kendimize çeki düzen verelim. Empati yoksunluğu başkalarının bilgeliğinden daha az yararlanmamıza ve onlarda daha az güven uyandırmamıza yol açar. Empatinin olmadığı yerde başkalarının ıstırabını işitmemizi sağlayan merhamet berhava olur. Empatinin olmadığı yerde başkalarının cömertliğini takdir etmemizi sağlayan şükran hissi de aşınır.
İlk olarak yoksullar düşer
Toplumlar en incinebilir ve güçsüz üyelerine nasıl davrandıklarıyla miyara vurulur. Bauman’ın, gelir adaletsizliğinin sonuçlarını açıklamak üzere başvurduğu analojideki gibi; köprüler, üzerlerinden geçen yükün ağırlığı tabliyelerin dayanabileceği gücün ortalamasını aştığı zaman çökmez; yük, tabliyelerden en zayıf olanın üstünden geçtiği anda yıkılır. Bu durumda köprü ayaklarının ortalama taşıma kuvveti pratikte hiçbir anlamı olmayan istatistiksel bir kurgudur. İçimizdeki güçsüz insanların ihtiyaçlarına dikkat kesilerek gücü iyi biçimlerde kullanabilir ve topluma kalıcı bir biçimde katkı sağlarız. ‘Güç başka insanların hayatında bir fark yaratabilmektir’ demiştik. İşte o başka insanlar, güçsüzlerdir. Garipler, ezilmişler, sessiz bırakılmışlar. Güçsüz bırakılmış insanlar sürekli bir çevre tehdidi ve ruhsal zorlanma altında yaşar, topluma katkı sağlamaktan aciz kalırlar. Toplumsal eşitsizliğin tali bir hasarı olarak şiddet ve suç, fakir muhitleri avlar. Çünkü yoksullar, en az dirençli parçası olarak bir elektrik devresinin sigortasıdır. İlk düşen onlardır ancak onlarla beraber gelecek de düşer. Yoksul çocuklar erişkinlere, okul idarecilerine ve başka yetke kaynaklarına daha az güvenir. Güçsüz hisseden insanlar daha az konuşur, daha az söz alır ve eyleme daha az geçer. Güçsüzlük, çevresel tehditlere karşı sürekli bir teyakkuz hali getirir beraberinde, güçsüzlüğün aslında değersizlik olduğu ve hayatların başka hayatlara nispetle daha önemsiz sayıldığı ön kabulünü besler. Endişe ve depresyon, fakirhaneleri iki kat daha çok yoklar. Spivak’ın “Madun Konuşabilir mi?” tartışmasıyla ifade ettiği üzere, güçlüler bir fırsat vermediği sürece madunun sesi indirgenmiş, asimile edilmiş, yani hiç duyulmamış olarak kalacaktır.
Güçle nasıl başa çıkarız
Onu pek çoğumuz üzerimize pek bir yakıştırma hevesindeyiz ama elimize geçen bu ateş topuyla ne yapacağımızı da bilemeyebiliyoruz. Güç tarafından baştan çıkarılmadan güçle nasıl başa çıkmalıyız? Öncelikle güç duygumuzu fark etmemiz gerekir. Güç; şöhret, para veya sosyal sınıfta saklı değil; güç iyilik için harekete geçebilmek gayesidir. Mütevazı olalım. Başkalarının saygısı hepimizin hoşuna gider ama kendi çabamıza âşık olmayalım, tam aksine kendimizi eleştirelim. Açık bir zihinle başka insanlardan gelebilecek eleştirileri kabul ve hatta teşvik edelim. Cömert olalım: Kaynak, zaman, para ve gücümüzü başkalarıyla paylaşmaktan çekinmeyelim. Verebilmekle sosyal ağlarımızdaki başka insanları da güçlendirir ve dünyada bir değişim yaratma imkânı buluruz. Başkalarını ne kadar güçlendirebiliyorsak, iyilik o kadar çoğalır. Saygı duyalım. Başkalarına duyduğumuz saygı onları yüceltir, güçlendirir. Bir toplumun bütün fertleri saygı ve haysiyeti hak eder. Çözümün bir parçası olalım. İnsanı alçaltan her şeye karşı duralım. Geçmişin ahlaki yanlışları yüzünden güçsüz düşmüşlere omuz verelim. Hayatın içinde sessiz devrimler yapalım. Herkesin kendisini az ya da çok güçlü hissettiği daha eşit bir toplum, iyilik yolunda daha muktedir bir toplumdur.