Ekran hocaları

Görünür alana talip olmak, artık içinde bulunduğumuz dünyanın en sıradan en bayağı işi konumundadır. Çok önceleri, hani şu televizyon kanallarının çoğaldığı zamanlar, bizim camianın önde gelenleri arasında çokça dillendirilen “çok değil, televizyonlarda bize 10 dakika konuşma hakkı tanısınlar” temennisi söz konusuydu malumunuz. Televizyon kanallarında söz hakkı elde eder etmez gerçekten de bizimkilerin, televizyon dünyasının alışkın olmadığı cümleler ve kanaatler ortaya koymaları, izleyici tarafından bir hayli ilgi görmüştü doğrusu.  “İslamcı yazar” diye bir titr vardı mesela.

Bugünün dünyasında ise görünür olmak, görünürlüğü sürekli kılmak neredeyse herkesin kolaylıkla elde edebileceği bir şey haline geldi. Televizyonu, internet sitelerini aşan bir süratle görünebiliyor ve “gösterinizi” sunabiliyorsunuz. Gösterinizin alıp yürümesi içten bile değil artık. Bir anda kendinizi bir Telekom şirketinin reklam yüzü olarak ya da haftalık bir Show programının ara sıcağı olarak bulabiliyorsunuz.

Görünür olmak insanı göründüğü an kadarlık bir süre için de olsa bilinir kılmakla kalmıyor, gittikçe onu popüler bir ikon mevkiine kadar taşıyabiliyor. En azından potansiyel olarak durum böyle. Günün birinde size ait bir cümleyi tam bir milyon kişi paylaşabilir, yaptığınız bir espri tüm dünyayı kasıp kavurabilir. Bilinebilirsiniz. Burada bilerek “meşhur” kavramını kullanmıyorum. Zira bu kavramın bugünün dünyasına ne kadar ağır geldiğini görüyoruz. Çünkü meşhur olmak, bakmayın siz o kelimenin artist tayfası için heder edildiğine, şehirli olmakla eşdeğer bir tabirdir.

Bilinmek, bilinmek için görünmek ve göstermek zorunda artık insanlar. Bu bir mecburiyet artık. Kaçınılmaz bir şey gibi sanki. Görünmüyorsan yoksun adeta.

İşin burası böyle.

Lakin benim asıl dikkat çekmek istediğim husus görünmeksizin var olamayacağını, insanlara faydalı olamayacağını düşünen bir “hoca” kitlesinin varlığına dair olacak.

Bu kitlenin derdi, hani o yazımın girişinde söz ettiğim “televizyonlarda on dakika” isteyen kişilerden nispeten biraz daha farklı artık. Doğrudan şahsı muhatap alıp, tek tek şahıs ve şahıslar üzerinden toplum inşası hedefleyen bir anlayıştan, kitleleri hedefleyen ve şahsı ıskalayan bir anlayışa evrilme görüyorum ben.

Kamera açıları ayarlanıyor, dekor düşünülüyor, kişisel imaja dair ayar çekiliyor ve öyle geçiliyor kamera karşısına. Ve görünür olma hali başlıyor. Görünür olabilmek için neyi kullandığınızın da bir önemi yok artık günümüzde.

Görünür olmanın beraberinde getirdiği çok sayıda riskten söz edebiliriz. İyi niyetle yola çıkılacak olsa da bu riskler vardır.

Heybeden yeme ve bu süreçte heybeyi doldurma hususunda geri kalma riski belki de ilk bahsedeceğimiz risktir. Hassaten kamuoyuna bir şeyler anlatma maksadı ile görünür alana talip olanların karşılaşması kuvvetle muhtemel bir durumdur. Bu durum bir süre sonra tekrara düşme riskini beraberinde getirecektir. Eğer bu noktanın farkına varıp, bütün görünme arzusuna gem vurulup, en azından bir süreliğine de olsa “görünmemek” tercih edilmemişse, popülerliğin dayattığı ve bir form olarak önümüze sunduğu davranış biçimlerinin kullanılmaya başlandığını görürüz. Gürültü/patırtı, kavga/dövüş, sansasyonel beyanat verme, gündemde kalma uğruna alan dışına ilgi gösterme arzusu gibi hazır formlar bir süre sonra bu defa norm dayatma sürecini başlatacak ve çıkış noktasından çok farklı bir yere düşüldüğü fark edilmeyecektir bile.

Bu “negatif dönüşüm” riski aslında görünür alanın kuralları ile izah edilebilir.  Gösteri dünyasının, görünür alanın en belirgin kuralı “reyting” kuralıdır. Görünür alanda kalıcı olma arzusu reytingi göz ardı edememe sonucunu doğurur. Reyting, ahaliyi mutlu eder. Çünkü söylenenler onun düzeyinde seyrettiği için ahali kendisini mutlu hissedecek ve bu karşılıklı bir “okşama” halini doğuracaktır.

Oysa, mesela bir alim, ilmin kendisine yüklediği vazifenin bir gereği olarak, muhatap olduğu topluluğun/toplumun, “iki günü birbirine eş olan” durumdan çıkabilmesi için çaba sarf etmelidir. Görünür alanın demirbaşı olmak için çabalamanın bir sonucu olarak, iki günü birbirine eş olmama hali arzu edilenin aksi istikamette karşılığını bulmaktadır ve işte bu negatif dönüşüm riskidir.

Bu sarmal, eğer görünür alanda olma isteğine hala engel olunamamışsa “kullanıma müsait hale gelme riski” sonucunu doğuracaktır. Görünür alanda kazandığı mevki ve mevziyi kaybetmeyi göze alamamış olanlar, bu zaafları fark edildiği anda, kitleler üzerinde mühendislik faaliyeti yürütenlerin gözde ismi haline geleceklerdir.

İlk yapılacak şey, kendisine, kendisini gösterebileceği yeni alanlar açılması olacaktır. Davetler, yeni kitleler, daha evvel alışık olunmamış düzeyde kendisine ilgi gösteren isimler, yeni kanallar… İşte tam da burası zokanın yutulduğu yerdir. Bir zamanlar, gösterilerin olağan parçası olan şeyler abartılacak, söz yığınları arasından işe yarar cümleler cımbızlanacak, popüler gösteri ikonunun üzerinden kitleler yönlendirilecek, kitlesel travmalara kapı aralanacaktır.

Son zamanlarda, sosyal medyanın açtığı alan dolayısıyla bir hayli genişleyen gösteri sahnesinde alelacele yerini almak için büyük bir hevesi kuşanan ekran hocalarını görüyoruz hepimiz. En mahrem konulara ilişkin olarak bile, “bu söylediklerimi kim dinler, kimi ilgilendirir, kimi ilgilendirmez, kim nasıl kullanır”, hiç bakmaksızın gösteri dünyasının kuralları icabınca gösteri sunanlara rastlıyoruz. Ve sonuç olarak çokça üzülüyoruz.

Oysa, bana kalırsa, şu ana kadar görünür alana talip olmamış, bilakis görünür alandan uzak kalmayı tercih etmiş, kendi dünyasında ulaşabildiği kadar isimle yüz yüze, göz göze, kalp kalbe temas kurmayı başarabilmiş “hocalar” hatırına dönüyor dünya. Eksik olmasınlar