Binlerce mil ötede, Türkiye’nin akşama karıştığı, seninse yeni bir sabaha uyandığın bir günde cep telefonuna düşen mesaj, dostunun ölümünü haber veriyor. Usulca bir yaprak toprağa düşüyor, en zarif, en müstağni süzülüşüyle düşüyor toprağa. Bıraktığı kavis onurlu bir hayatın haritasını çıkarıyor. Orası istiğna makamıdır, bir çarh için feleğe temenna etmeyenleri, dünyaya eğilmeyenleri, el etek öpmeyenleri bıraktıkları o izden tanıyabilirsiniz. Gündelik hayatta varlığa eza etmeyen bir gölge gibi dolaşsalar, sosyal medyada yüzbinler tarafından izlenmeseler, isimleri gazete sayfalarını, suretleri insanların zihninde hiçbir derinlik yankısı vermeyen tartışma programlarını süslemeseler dahi, onlar vardır. Küskün krallardır onlar. Bu toprağın soylularıdır. İlmek ilmek ördükleri iyilikle, sahici dertleriyle, müstağni duruşlarıyla zaten toplumuna önderlik etmiş ve bu yolda hakikatten gayrı kimseyi yoldaş bilmemişlerdir. Hakikatten başka hiçbir şeye sadakat duymayan adamlar, kendilerine sadakatten başka hakikat bilmeyenler nezdinde pek makbul değildir. İkisi de birbirine sokulmaz. Selamet der kenârest. İyiliğin gizli soyluları, ruhunu rehin bırakmaktansa bir kenarda durmakta esenlik bulacaklardır.
Âkif’in hayatını buradan okuyabilirsiniz : Çoklarımızın ruhunun kirlendiği, sloganlara gönül indirdiğimiz bir ruhlar panayırında o vicdanın ayak izlerini takip etti. Yolunu şaşırmış bir azizmiş gibi bakıyoruz şimdi ona, o kadar beklenmedikti ki ölümü, öylesi bir hayata karşı o denli mahcup düştük ki, kelimelerimiz onun hayatına olan uzaklığımızı gidersin istiyoruz. Yaşarken fark edilmeyen bir incelik ölümle açığa çıkıyor. Yaşarken görmezden geldiğimiz bir cesaret, ölümle birlikte, gizlenemez bir hakikat olarak kendi günahlarımızı yüzümüze vuruyor. O günahları görmemek için ‘yerlerde bir aziz’ yaratıyoruz sözcüklerimizle, hayır, çeyrek asırdır tanıdığım bu adamın doğru düzgün bir insan olmak, hakikate ve hayallerine sadakat duymak dışında bir gayesi yoktu. Kendine yabancılaşmamış, fıtratına sadık kalmış bir adamdı Âkif ve belki bugün bunca sevgiye mazhar olması da o masumiyetin artık daha bir fark edilir hale gelmesindendir.
Ben de bu satırları mahcubiyetle yazıyorum. Birkaç yıl öncesine dek buluştuğumuz, çay içtiğimiz, bir iki seferliğine de olsa evine misafir olduğum ama sonraki yıllarda sadece telefonla uzun sohbetler ettiğimiz, çürüyen bir şeyler gördüğümüzde birbirimize dertlendiğimiz ve nihayet son beş altı ay belki hiç görüşemediğim ama bu dünyada onunla tanış olmaktan gönendiğim bir arkadaşıma duyduğum mahcubiyetle. Bazı karşılaşmalar için Allah’a şükredersiniz, o insanı yolunuza çıkardığı ve size bir süreliğine yoldaş kıldığı için nimetin sahibine hamd edersiniz. Âkif aynı dünyada, aynı şehirde olmakla huzur duyduğum insanlardan biriydi. İnsanın bir telefon açıp da saatlerce aynı derdi bölüştüğü dostları ne kadar azdır. Ne ki son demlerde o hep eleştirip durduğum hayat telaşesi yolumu kesti. Kaç sefer aklımdan geçirdim, bugün hiç çalışmayayım da Beşiktaş’a geçip Âkif’e uğrayayım diye, bir kez nasip olmadı. Onun telefonu ve gönlü daima açıktı ama işte ben çok meşguldüm. Ne yazık.
Yazılarında gazete köşesini aşan bir derinlik arayışı vardı. Okuyucusunu eğiten, onu kolaycı şablon ve polemiklerden uzak tutan, bir gayrete davet eden yazılar. Gezgin ruhu onu uzaklara nikahlamıştı : Fin amor, uzaklara olan aşk. Aliya’dan bahsettiği her seferinde yüzü parlardı. Bu dünyada en çok elini öpmek istediğim rical-i Gayb’dan o mübarek adam, Âkif’e özel bir sevgi göstermiş, onunla uzun konuşmalar yapmış, bilgeliğin usturlabıyla karşısındaki yüreğin irtifaını fark etmişti. Nasr, bir gün Âkif onun dersi olan amfiye sessizce süzüldüğünde, şahin gözleriyle bu dost gelişini fark ederek dersini durdurmuş ve bütün sınıfa sitayişle onu tanıtmıştı. Âkif iyi bir adamdı.
Yolumuz bir derdin önümüze serdiği patikalarda kesişti. Bir seferinde Kırım’a gittik birlikte, o yarenliğin tadı damağımdadır. Bu dünyadan gülün kokusunu izleyen bir adam geçti. Nasıl yaşarsak bu dünyada, öyle ölüyoruz. Etrafı gürültüye vermeden yaşayan güzel bir insan, kimseyi ürkütmeden sessizce Rahmet’e gitti. Ardında gül kokusu ve anlamlı bir hayat bırakarak. Ezberlenmiş sözlerden uzağa, verilmiş bir söze gitti. Allah rahmet eylesin, menzilini mübarek kılsın ve bu güzel ruhu, Adn cennetinde ağırlasın.